Korkumun bedenimi ele geçirmesine izin vermiyorum ve gözlerimi her zamanki kayıtsız bakışında tutmak için normalden biraz daha fazla çabalamak zorunda kalıyorum...
Kapı olması gerekenden çok daha hızlı bir şekilde açılmıyorda sanki birisi onu etrafa parçalar halinde savurmak istiyormuş ki itiyor.Oldukça sinirli birisine karşı tehlikeye attığım ihtimallerim için daha da fazla korkmaya başlıyorum bir anda ve 19 yılın alışkanlığı sonucu kendi korkularımla tek başıma baş etmek zorunda olmanın son güç kırıntısıyla bakıyorum içeri girene..Takım elbiselinin aksine giymiş olduğu oldukça spor kıyafetler adeta ben pahalıyım diye bağırıyor tıpkı üzerindeki sahibinin yanındaki adama avazının çıktığı kadar ama farklı kelimelerle bağırdığı gibi..Ne dediğini anlamam bir kaç saniyemi benimle ilgili olmamasına olan şaşkınlığım ise diğer bir kaç saniyemi alıyor..
-"Sana Aksel'in neyin peşinde olduğunu değil Aksel'in kendisini istediğimi söylediğimi zannediyordum Ufuk..Söylediklerimde anlamadığın noktayı tartışmak yerine senden çok daha korkutucu olabilecek milyonlarca adamdan bir tanesini işe alabilirim değil mi?...Şimdi söyle.Aksel nerede?"
Benimle ilgili olmamasına olan şaşkınlığımın yerini rahatlamanın almasını beklerken ortamdaki ikinci yabancının karanlık ve tehlikeli yüzünü fazla hafife aldığımı düşünüyorum ama hala gözlerinin içine bakacak fırsatı bulamamış ve yeterli değerlendirmeyi yapamamış olmakla avunuyorum..
Son 15 dakikamızı birbirimize ayırıp isimlerimizden bihaber olduğumuz Ufuk'un yüzündeki kendinden emin ifade bozulmuyor.Öyleki sanki oltasına balık gelmiş bir adamın yüzündeki sırıtışı bastırmaya çalışır gibi bir yüzle bakıyor karşısındaki oldukça tehlikeli, o ve onun gibi birçok adama göre oldukça kaslı ve sinirden boynundaki iki damarın oldukça belirginleştiği yabancıya..Gözlerim Ufuk'tan kas yığınına dönüyor sabırsızca saçlarının arasından geçirdiği elleri çevrede zarar verecek herhangi bir şey ararken gözleri ona meraklı gözlerle bakan beni buluyor.Ve ilk defa gözgöze geldiğimiz o anda korkumun yerini asla tarifi olmayan ve daha önce hiçbir şekilde hissetmediğim bambaşka bir duygu kaplıyor..Bu duygunun saçmalığına gülemiyorum bile sadece yemyeşil gözleriyle bile ben tehlikeliyim diye bağıran bir adamdan korkmam gerektiğini ancak bu şekilde insanoğlunun en eski içgüdüsü olan kendini koruma içgüdüsünü devreye geçirebileceğimi fark ediyorum..
Yabancı bana yıllarca aradığı bir şeyi bulduğu anda kaybetmiş bir insanın hüznü ve kızgınlığıyla bakıyor..İçimde bir yerlerde anlam veremediğim bir sezgi kızgınlığının bana olmadığını düşündürtüyor..Birbirimize hiç konuşmadan ve sanırım gözlerimizi bile kırpmayı unutarak 1 dakika boyunca bakıyoruz pes eden ve kafasından atmak istediği bir düşünce varmışçasına başını sallayıp bıkkın gözlerini Ufuk'a çeviren yabancı söylediği sözlerle beni kızdırıyor ve Ufuk sanırım ilk defa benim beklediğim bir tepki vererek hem şaşırıyor hem de üzülüyor:
-"Ne o Ufuk artık bir halt becerememiş olmanı benim mekanımda ilk bulduğun kızı becererek mi kutluyorsun?"
-"Ha-hayır efendim bu sadece size açıklamam gereken ve hemen hallolucak önemsiz bir problem sizi görmek için fazla direnç gösterdi ben de bu kadar inatçı birinin cezasını siz keserseniz sinirlerinize iyi gelir diye düşündüm"
-"Benim sinirlerim için yapacağın tek şeyi sana söyledim ama sen sana söylenenler yerine alternatif çözümler aramak gibi bir aptallık yaptın yani..Her neyse bu gerçekten küçük ve oldukça önemsiz mevzuyu 1.ağızdan dinleyelim bakalım" diyerek bana dönüyor yabancı.
Becermek mevzusundan bu yana olan kızgınlığımla baş etmeye çalışırken ilk defa bana hitaben konuşan kas yığını göründüğünden çok daha tehlikeli olabileceğini göstermek istercesine direkt gözlerimin içine bakarak konuşuyor :
-“Evet,önemsiz bir problem benim mekanımda ne aradığını açıklamak için 1 buradan hemen defolup gitmek için 2 dakikan var.Başla!”
Yabancının özgüveni beni hiç beklemediğim bir şekilde vururken beynimin hala işin mizahıyla ilgilenen küçük bir bölümü bu kas yıgınının harabemi adam edecek bir mimar olmak için fazla yıkıcı olduğunu düşünüyor beynimden geçenlerle yüzümde meydana gelen belli belirsiz gülümsememi benden bir cevap beklendiği ve 10 saniye kadardır ağzımı hiç açmadığım gerçeği gölgeliyor.Sabrımın son kırıntısıyla ve becermek mevzusundaki sonsuz kızğınlığımla konuşmaya başlıyorum:
-“Sahip olduğum tek şeye böyle anlamsız bir şekilde saldırıp bana burayı terk etmek için dakikalar veremezsin..Sığınabileceğim hemen hemen tek yerken,benimken ve dışarıda yağmur yağmak üzereyken sen çok zenginim ama mutsuzum gibi şımarıkça ruhsal temalarını git başka bir yerde yaşa.Senin için yeterince açıklayıcı olduğumu düşüyorum..Şimdi benim olanı terk etmek için senin sadece 30 saniyen var..Ayrıca giderken takım elbiseliyi de yanında götür sen ne kadar yakışmıyorsan buraya o da en az senin kadar yakışmıyor.”
Yaptığım konuşmanın hiddetine ve konuştukça gelen özgüvenime hayret ederek ve suratımdaki özgüvenimin yanına bir de zafer ifadesi ekleyerek bakıyorum karşımdaki kas yığınına..O ise az önceki hiddetli girişinden bu yana ilk defa birini umursamış gibi bakıyor ya da sadece belki dinlemiş gibi ama bu bile bir an için benim hanemde bir zafer oluyor..Suratımdaki özgüven dolu ifadeyi korumak için bir tek kasımı bile oynatmazken olası bir ters durum veya cevapta neler yapabileceğimi düşünmeden edemiyorum.
Kas yığını bana doğru geliyor ve henüz çok taze salgıladığım adrenalimin kanıma karışması ile aynı hızda ilerliyor.
-“Pekala burasının senin olduğunu iddia ediyorsun demek.Ben de sana bunun aksini iddia etmeyeceğim,Senin olduğunu iddia ettiğin bu mekan için fazla sefil duran bu görüntünü sorgulamayacağım hatta sana dair hiçbir şeyi bilmiyorum ve öğrenmeyeceğim ama sen beni ister istemez gün geçtikçe tanıyacaksın ve sana şu an tahammül ettiğim bu mekanda-benim mekanımda- iddia ettiğin tüm hakların için pişman olup buradan koşa koşa kaçacaksın ve o gün geldiğinde önemsiz bir mesele gerçekten hızlı olman gerekecek..Çünkü ben gerçekten hızlıyım ve benim olana göz dikeni affetmek pek Kerem Sayer’e özgü bir hareket değildir.”
Kas yığını sonunda kimliğini de ifşa ettiği bu gerçekten oldukça etkileyici konuşmasının ardından arkasını dönüp gitmek üzere bir hareket yapmak üzereyken uzaklaşmak yerine tüm kişisel alanımı işgal edercesine yaklaştı şimdiye kadar oldukça fakında olduğum kol kaslarını daha da belirginleştirecek bir hareketle kolunu kaldırıp benim kadar asi olan saçımın bir tutamını okşarcasına kulağımın arkasına koyarken tüm nefesini boynumda hissettirdi,rahatsız olmamış olmamın şokunu söylemeden önce 1 saniye kadar duraksadığı ve asıl tehlikenin ne olduğunu tam olarak açıkladığı son kelimelerinin korkusu aldı:
Bilmiyorum bir yerlerden duymuş musundur önemsiz bir mesele ama “Her suçun bir cezası vardır” derler senin suçun belli ve burada benimle yaşarken bütün cezan ben olacağım, benim olana göz dikmenin bedelini biraz ağır ödeyeceksin..Suç ve Ceza diye buna deniyor işte tam olarak.Heralde buralarda gezerken bu bedelden daha önce birkaç kez daha ödemişsindir.