Söylediklerini hazmedebilmek için bana çok gördüğü birkaç saniyenin şokuyla eşitliyorum durumu
-"Zeynep"
Bariz bir şaşkınlıkla bakıyor yüzüme -"Ne?"
-"Adım Zeynep,arkadaşlar genelde önemsiz bir mesele diye seslenmezler"
İlk gözgöze geldiğimizde yıllardır aradığı şeyi bulduğu anda kaybeden adamın hüznü değil de sanki bulduğunu beğenmemiş bir adamın kızgınlığıyla bakıyor gözlerimin ta içine!
Bana bakan bu bir çift yeşil gözün dengem üzerinde oynadığı oyunun inanılmazlığına şaşırıyorum ve düşmemek için adeta o gözlere tutunuyorum.
Ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre sonunda kızgın gözleri önce yerini şaşkınlığa sonra hüzne sonra tekrar ama bu sefer kesinlikle kendine olduğuna emin olduğum bir kızgınlığa bırakıyor.Bir yabancı üzerindeki bu etkim beni bile afallatıyor.
-"Sana dair hiçbir şey bilmek istemediğimi söyledim" diyor ve bu sözleri ile gecenin sessizliğine aralıksız bir start vererek kapıdan girdiği hiddetle çıkıyor...
KEREM
Kahretsin! Kahretsin,kahretsin!!Bulsan ne diyeceksin?? Bulsan ne susacaksın??Yüzüne nasıl bakacaksın?...Ne zannediyorsun hayattan ne bekliyorsun hala?Çocukluk aşkının hayatını karartan adamın tohumu olarak..Bir Sayer veliahtı olarak,o yıkılan binalar arasındaki biri kendi evladı olmak üzere binlerce insanın katili olan bir adamın oğlu olarak hala mı bekliyorsun belki babanın sebep olduğu binlerce candan biri olan ama hala umudunu kesmediğin çocukluk aşkını..
Doyumsuzsun Sayer.doyumsuzsun ve zayıfsın sadece Aksel'e karşı karşi kaybetmedin.140'la giderken kırmalı direksiyonu çarpılabilecek en sert nesneye ama kahretsin hayattan hala güzel ihtimaller isteyecek kadar doyumsuzsun.
Kafamdan geçenlerle adeta ağlattığım motorun sesini bastırırken ani bir fren ve keskin bir sesle duruyorum Arabanın kapısını parçalarcasına açıp önüme çıkan ilk kapıyı da etrafa savururcasına açıyorum.Gözlerim hedefini ilk anda buluyor..Ufuk!!Şu an sinirimi atabileceğim tek insan..
Ne söylediğimi tam olarak tartmadan ve aslında konu bu kadar aşikarken direkt bir açıklama bekleyerek geçitiyorum karşısına söylediklerine cevap ya da sözlerinde anlam değil de etrafta zarar verilebilecek herhangi bir nesne arıyorum ve gözlerim çok yanlış bir hedef seçiyor..
Kafama aynı anda hücum eden milyonlarca düşünce nefesimi keserken gerçekten olabileceğine inanmasam da sorular sormadan duramıyorum:Buldum mu sonunda O’nu, O mu gerçekten, Olabilir mi???Aklımı mı kaybediyorum artık,beynim bana oyun mu oynuyor?..Yüzlerce kötü ihtimalin arasından sarıldığım o güzel ihtimal ister istemez aradığını bulan bir adamın mutluluğuyla kaplıyor her yanımı ve tadını çıkaramadan dönen şaşkınlığım bu aptallığı daha önce yapmış olmamın sonucu yüzünden çektiğim acıyı hatırlatıyor..Karşımdaki kıvırcık hayatı için bazı cevaplara ihtiyacı varmış da aradığı cevaplar benim gözlerimdeymiş gibi bakıyor..”Kimsenin bilmecesine ayıracak vaktim yok kıvırcık” diye kızgınlıkla geçiriyorum içimden.
Kızgınlığımla söylenebilecek en kırıcı sözleri bularak soruyorum:
-“Ne o Ufuk artık bir halt becerememiş olmanı benim mekanımda bulduğun ilk kızı becererek mi kutluyorsun?”
Kıvırcık sinirleniyor ama sabrediyor…Anında anlamsızca çığlıklar atmasını beklerken sabırla susuyor ve sıranın ona geleceğine dair bir özgüvenle bekliyor.Ufuk’un kekelemelerinin arasından bu kızla bile baş edemediğini ama önemsiz bir mesele olarak nitelendirdiğini çıkarıyorum..Biraz da önemsiz bir meselenin ağzından duymak istiyorum olanları ve anlam veremediğim bir sabırla konuşuyorum:
-“Evet,önemsiz bir mesele benim mekanımda ne aradığını açıklamak için 1 hemen defolup gitmek için 2 dakikan var..Başla!”
Son 10 saniyedir beklediğim cevabın gelmemesi kızın yüzündeki gülümseme ile birleşince çok daha sinirlenmeme neden oluyor..Kalan 50 saniyesine olan saygımı yitirecekken benim gibi bir adama söylenebilecek en cesurca kelimeleri kullanıyor:
-“Sahip olduğum tek şeye böyle anlamsız bir şekilde saldırıp bana burayı terk etmek için dakikalar veremezsin..Sığınabileceğim hemen hemen tek yerken,benimken ve dışarıda yağmur yağmak üzereyken sen çok zenginim ama mutsuzum gibi şımarıkça ruhsal temalarını git başka bir yerde yaşa.Senin için yeterince açıklayıcı olduğumu düşüyorum..Şimdi benim olanı terk etmek için senin sadece 30 saniyen var..Ayrıca giderken takım elbiseliyi de yanında götür sen ne kadar yakışmıyorsan buraya o da en az senin kadar yakışmıyor.”
Kıvırcığın konuştukça hiddetlenmesi,hiddetlendikçe gelen özgüveni ilk defa tam anlamıyla ortamda benim için bir ilgi odağı sağlıyor..Söylediklerine bir cevap vermeden az önce aklıma gelen tüm ihtimalleri yok sayıyor ve bu haddinden fazla özgüvenli önemsiz bir meselenin beni biraz eğlendirebileceğini fark ediyorum…Gözlerini bir an bile benden ayırmayan kıvırcığa doğru harekete geçiyorum ve aramızdaki mesafeyi kendimize ait hiçbir kişisel alan bırakmaksızın karşısına geçiyorum:
-“Pekala burasının senin olduğunu iddia ediyorsun demek.Ben de sana bunun aksini iddia etmeyeceğim,Senin olduğunu iddia ettiğin bu mekan için fazla sefil duran bu görüntünü sorgulamayacağım hatta sana dair hiçbir şeyi bilmiyorum ve öğrenmeyeceğim ama sen beni ister istemez gün geçtikçe tanıyacaksın ve sana şu an tahammül ettiğim bu mekanda-benim mekanımda- iddia ettiğin tüm hakların için pişman olup buradan koşa koşa kaçacaksın ve o gün geldiğinde önemsiz bir mesele gerçekten hızlı olman gerekecek..Çünkü ben gerçekten hızlıyım ve benim olana göz dikeni affetmek pek Kerem Sayer’e özgü bir hareket değildir.”
Tam dönüp gidecekken bir zayıflık gösteriyor asi bir tutam saçını okşayarak kulağının arkasına koyuyorum..Ve artık her mesafeyi katledercesine kulağına doğru eğiliyorum boynunun ardından masaya anlık bir bakış atıyorum resimlerde kalan kayıp çocukluk aşkımın gözlerindeki hüzünden bu kızın gözlerinde olup olmadığını düşünüyorum..Anlık bir duraksamanın ardından son kozumu oynuyor ve özgüvenini sıfıra indirebileceğim kelimeleri serbest bırakıyorum:
“Bilmiyorum bir yerlerden duymuş musundur önemsiz bir mesele ama “Her suçun bir cezası vardır” derler senin suçun belli ve burada benimle yaşarken bütün cezan ben olacağım, benim olana göz dikmenin bedelini biraz ağır ödeyeceksin..Suç ve Ceza diye buna deniyor işte tam olarak.Heralde buralarda gezerken bu bedelden daha önce birkaç kez daha ödemişsindir.”
Kazandığımı düşündüğüm bir savaşın zaferini kutlar gibi dönüp gidecekken tüm hayatımın,tüm yalnızlığımın sonunu söylüyor..Benim aydınlık yüzüm bu asi kıvırcığın dudaklarından dökülüyor:
“Zeynep” diyor…Şaşkınlığımı gizleyemeyecek kadar gardımı düşürdüğüm bir an ne dediğini yanlış anlamış olma ihtimaliyle soruyorum: “Ne?”….
-"Adım Zeynep,arkadaşlar genelde önemsiz bir mesele diye seslenmezler”
Hayır diyorum böyle olmamalı ve zaten böyle de değil bugünden sonra tekrar inanamazsın bunlara Sayer!Sen Sayer’sin hata yapma lüksün yokken aynı hatayı ikinci defa yapamazsın..Tüm kızgınlığım kendime dönükken acısı kıvırcıktan çıkıyor ve bunun O’na vereceğim son acı olmayacağına kesinlikle emin bir tavırla:
-"Sana dair hiçbir şey bilmek istemediğimi söyledim" diyor ve bu sözleri ile gecenin sessizliğine aralıksız bir start vererek kapıdan girdiğim hiddetle çıkıyorum...
Arabaya atlayıp 140’la geldiğim yolu 160’la nereye gittiğimi bilmeden dönüyorum ve kafamda yapacağım her şeyi hesaba katmaya çalışıyorum..Hata yok Sayer!!Hata yok!!!
O kız da onu gönderen de veya gerçekten bir oyun yoksa bile sadece karşıma bu benzerlikle o isimle ve tüm acılarımı yüzüme vururcasına çıkması yüzünden herkes cezasını çekecek!!
Hata yok!!