Tamam. Güzel bir nokta yakaladı. Emre'nin babasının bu kadar panik olacağını tahmin edemezdim. Neden sakin kalıp dokunmak yerine daha uygun bir yolla bunu halletmediyse? Gerçi Gülay Teyze'de panik yapmış olabilir. Ah... Çok anlamsız gelmeye başladılar. Kafamı kaldırıp sahilin manzarasına baktım. Derin bir nefes aldıktan sonra,
''Şu manzara olmasa kafa da dinleyemeyeceğiz ya.'' diye mırıldandım.
''ÖÖÖÖÖMEEEEEER!!!!''
İrem'in sesini duyunca arkama döndüm. Onu görünce daha çok heyecan yaptım. Git gide yaklaşıyordum annemlerle yüzleşmeye. İrem hızlı adımlarla yaklaşınca yüzündeki siyahlıklar akan makyaja dönüşüyordu.
''Neden ağladın la-''
Anlamıştım. Sanırım baya sağlam rol yapmıştı. Biraz taktik almam lazım ondan.
''Ağlamadım. Oyunculuğum içi-''
''Anladım anladım. Gayet iyi geçmiş suratından belli.'' dedim akan makyajına ve morluklarına bakarak.
''Emre n'aptı?''
Arkamı dönünce yerde çocuk gibi yuvarlanan Emre'ye baktım.
''Emre! Paran var mı? İrem ablana biraz para verebilir misin?''
Bir anda yuvarlanmayı kesip doğruldu. İkimizi de uzunca süzdü.
''Sigara istiyorsan bende var. Boşuna para harcama.'' deyince İrem'in gözleri pörtledi.
''Oha! Sigara olduğuna mı sevinsem senin sigara taşıdığına mı bilemedim ama ver bi' dal bakayım!'' diye çığırdı.
İrem, Emre'ye doğru yürürken arkasından seslendim.
''Ben de gelirim bir saate falan.''
''Sen gelme puşt.'' diye tepki alınca Emre'ye orta parmağımı gösterdim.
XXXXXXXXX XXXXX XXXXXX XXXXXXXXXXXX XXXXX
Makyaj yapamam ben. Yeteneğim yok yani. İnandırıcı şeyler lazım. Kuru duygu sömürüsü olursa saçmaladığımı anlarlar. Kısa kesip kaçsam mı? Öyle de istediğim şekilde sonlandıramam. İçime oturmaz. Aman neyse ne yahu. Eve yaklaştıkça sinirlerim iyice geriliyordu. Kapıyı açıp apartmana girdiğimde telefonum titremeye başladı. Korktum bir anlığına. Telefonu çıkardığımda 'Naoto' diye kaydettiğim Talha'dan mesaj gelmişti. Merdivenlerden çıkarken loş ışıkta mesajı okumaya çalışıyordum.
+Yuttular ;)+
Bir ben kaldım değil mi? Kesin başaramayacağım ya. Hep böyle olurdu. Ne zaman ben sona kalsam bir bok çıkardı ortaya. Küçüklüğümüzde de öyleydi.
''Anne! Talha, Emrelerde kalıyormuş. Ben de kalsam?''
veya
''Bugün akşam toplanacağız diye sözleştik. Herkes izin almış. Ben de gidebilir miyim?''
Bunların sonu hep 'hayır' ile bitti. Ama içimde bir umut belirdi. Belki. Belki bu sefer bir şekilde sıyırırım. Belki de cidden kaçabilirim. Kapının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım, kapıyı öyle açtım. İçerisi normalden daha sessizdi. Hiçbir şey söylemeden odama koşuşturdum. Dolabı karıştırıp mavi, mor ne varsa kattım karıştırdım. Hepsini ortaya döktüm. Sulu boya, kuru boya, pastel. Yatağıma oturdum. Nereme sürmeliydim? Dirseklerim? Bileklerim? Bilemedim. Benim göremediğim ama dışarıdan bir tişörtle görünebilen bir yere sürmeliydim. Dirsekler oldukça mantıklı geldi aslında. Ah, hayır! Kollarımın arkası! Evet! Hızlıca mor bir pastel çıkarıp kolumun arkasına kabaca bir leke çizip boyadım. Şimdi oldu işte. Baştan savma yapmama rağmen oldukça gerçekçi duruyordu sahiden. Yataktan kalkıp kafamı odamın kapısından dışarı uzattım.