BÖLÜM 5: YARDIM ÇAĞRISI

506 36 4
                                    

Uyandığımda başımın ağrısının geçtiğini fark ettim. Oh be! Resmen rock konserini ön sıradan izlemiş gibi oldum. Yanıma baktığımda Jack'in koltukta oturmuş beni izliyor olduğunu fark ettim.Jake koltuktan kalktı ve yanıma geldi. O sırada ben de doğrulmuş ayakkabılarımı giyiyordum.

JACK: Daha iyi misin?
Dedi. Evet anlamında başımı salladım ve ayağa kalktım.
BEN: Sen neden derse girmedin?
JACK: Jeniffer derslere öğleden sonra devam edeceğimizi söyledi.
BEN: Saat kaç?
JACK: 11:30
BEN: Off! Daha öğle yemeğine çok var ve ben kurt gibi açım.
Derken revirden çıkmıştık. Herkes dersteydi. Biz de oturacak bir bank bulduk ve oturduk.
JACK: İstersen kampüsün dışındaki restoranlardan birine gidebiliriz.
Dediğinde ciddiye almayarak başka taraflara baktım. Tekrar ona baktığımda ciddi olduğunu fark ettim.
BEN: Boşver. Önemli değil...
Dedim. O da bana sen bilirsin bakışı attı. Bir süre sessizlik oldu. Sessizliği bozan yanımıza koşarak gelen Jeniffer oldu.
JENİFFER: Su ve Hava elementinin koruyucuları benimle iletişime geçti. Çok önemli bir konuda konuşacaklarmış. Saat 12'de sizi Lila Korusu'nda bekliyor olacaklar.
Dediğinde Jack ile birbirimize baktık. Bir süre sonra Jack ayağa kalktı.
JACK: Gidelim
Dedi ve bana elini uzattı. Bu öküz nezaket kurallarını ne ara öğrendi ki? Biraz tereddüt ettim ama sonra elini tutup kalktım. Jeniffer Jack'e arabasının anahtarını fırlattı.
JENİFFER: Kaza yapmamaya çalış.

Dediğinde Jack sırıttı ve elimi tuttu. O anda Jack'in gözlerine baktım. Biz yaklaşık 10 saniye falan bakışınca Jeniffer yalandan öksürdü. Ona baktığımızda sırıtıyordu. Ben hemen elimi çektim ve
BEN : Eee- hmm... biz gidelim o zaman.
Dediğimde Jack'de sırıtmaya başladı. Sonra birlikte arabaya yürümeye başladık. Ben arabanın anahtarını istercesine elimi uzattım. O da bana hayır anlamında başını sallayınca üstelemedim ve yerime oturdum. Jack arabayı çalıştırdı.
BEN : Çok hızlı sürme tama-AAAAAAAAAAAAAAAAAAA!!!!!
Jack gaza öyle bir bastı ki kalbim saniyede 180 atmaya başladı.
BEN: Yavaaaaaaaaşşşşşş!
Diye çığlık atarken o gülüyordu. Gittikçe hızlanıyorduk.190-200-220... Ah! Kalbim dayanmayacak.Yol boyunca bütün gücümle çığlık atıyordum. Son olarak drift atarak arabayı park ettiğinde ben nefes almaya çalışıyordum. Sonra bana dönüp
JACK: Korktun mu?
Dediğinde hala nefes almaya çalışıyordum. O da bu halime gülüyordu. Ben nefes alıp vermeye çalışırken
BEN: Hi-iç K-o-kom-ik değil.
Diyebildim. Ben daha ne olduğunu anlayamadan başımı ellerinin arasına aldı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Sonra kulağıma fısıldadı:
JACK: Korkuttuysam özür dilerim prenses.

Kalbim çok hızlı atıyordu. Biraz oksijen için hemen kapımı açtım ve arabadan dışarı çıktım. Yanaklarımın kızardığından emindim. Sonra Jack de arabadan indi ve kapıları kitledi.
JACK : Haydi gidelim
Dedi. Ben kafamı tamam anlamında salladım. Koru'nun girişine geldiğimizde yerde kırmızı renkle yazılmış bir yazı gördüm ve Jack'i dürtüp yeri işaret ettim.
JACK: Koru'nun sonunda sizi bekliyoruz.
Diye yazıyı sesli okudu.
JACK: Gidelim o zaman.
Dedi ve yola koyulduk. Etraftaki ağaçlar çok güzeldi. Koru'nun tek kusuru yolun bazı kısımlarının taşlık olmasıydı. Orada yürürken aklımda ilkokul korosunda bize öğrettikleri şarkılar listesi çalıyordu. " Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönm- kahretsin! Ayağım bir taşa takıldı ve ben tam yeri boylayacakken Jack beni yakaladı. Göz göze geldiğimizde
JACK: Senin bu sakarlığını ne yapacağız?
Diyip sırıttığında sinirlenmiştim. Benim ne sakarlığını gördü ki bu mal?
BEN: Sen benim ne sakarlığımız gördün?
Diye onu azarlarken omuzlarından destek alarak kalktım. Tek nefeste şunları söyledim:
BEN: Sen benim hiç bir sakarlığını görmüş olamasın tamam mı önümdeki ahmak bi taşa takılıp düşmek üzere olmam benim her zaman sakar olduğumu göstermez. Sen ban laf yetiştireceğine bir kendine bak. Sen sanki-

Susmak zorunda kalmıştım çünkü dudaklarımın üstünde olan dudakları konuşamamı engelliyordu. Geri çekildiğinde ise konuşacak halim yoktu. Bir kaç saniye sürmüştü ama bana sanki dakikalar geçmiş gibi gelmişti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ben de saçmalayıp Jack'in suratına bir tokat patlattım. Of! Ne yaptım ben?!! Sonra yine ne yapacağımı bilemedim ve daha hızlı yürümeye devam ettim. O da bana yetişmiş olacak ki aynı anda korunun sonuna geldik. Tam orada kocaman ve çok yüksekte bir ağaç ev vardı.

BEN: Sence çağırdıkları yer burası mı?

JACK: Bakmadan bilemeyiz.

İkimiz birden ağaç eve çıkılan ip merdivenin yanına gittik.
JACK: Bayanlara öncelik
Dedi. Ben de merdivenden çıkmaya başladım, o da arkamdan çıkıyordu onun duyacağı şekilde ama fısıldayarak
BEN: Önden gitmeye korktum demiyor.
Dedim. Tepeye varmamıza çok az kala yanlışlıkla aşağıya baktım. Allah KAHRETSİN! Orada donup kaldım. İp merdivene iyice sarıldım ve gözlerimi kapattım.
JACK: Hey! İyi misin?
Dediğinde ben ağlamaya başlamıştım bile. Jack ile uğraşacağım diye hayattaki en büyük korkumu unuttum. Hıçkırıklarım Jack'e kadar gidiyordu ki hızlıca yanıma tırmandı.
JACK: Bana bak.
Dedi beni kollarımdan tutarak. Başımı hafifçe kaldırdım ve normalde yapmayacağım birşeyi yaptım ve ona sarıldım.
JACK: Şimdi sakin oluyorsun. Ve yavaşça yukarı çıkıyorsun tamam mı? Ben senin hemen arkandayım. Sana birşey olmasına izin vermem.
Dediğinde içim azıcık da olsa rahatlamıştı. Kafamı kaldırdım. Jack eliyle göz yaşlarımı sildi. Derin bir nefes aldık ve yukarı çıkmaya başladım. Korkuyordum. Ellerim terliyordu. Ben tırmanırken Jack korkmayayım diye sürekli benimle konuşuyordu. En sonunda tepeye varmıştık. Bir ayağımı tahta istasyona attım ve sonra diğer ayağımı da yanına çektim. Sonunda yukarı çıkmayı başarmıştım. Ardından Jack de çıktı. Jack'i yanlışlıkla düşmesin diye istasyonun yakınından çekerek ağaç evin girişine çektim ve kollarımı boynuna dolayarak sımsıkı sarıldım. Kulağına;
BEN: Teşekkür ederim
Dedim ve sarılmaya devam ettik. Sonra birisinin
X KİŞİSİ: Sonunda geldiniz
Demesiyle ayrıldık ve ona doğru baktık. Karşımızda koyu mavi saçlı siyah gözlü bir kız vardı.
KIZ: Merhaba, ben Audrey! Su elementinin koruyucusuyum. Haydi içeri geçin biz de sizi bekliyorduk...
Dedi. Audrey'i takip ettik ve bizi geniş bir odaya getirdi. İçeride üç kişi daha oturuyordu. Jack'le boş bırakılan iki koltuğa oturduk ve birisinin konuşmasını bekledik. İlk konuşan Audrey oldu.
AUDREY: Öncelikle hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim. Fazla uzatmadan konuya gireyim. Benim koruyucu eşim Ryan bir kaç gün önce kaçırıldı. Aynı zamanda Emma'nın da öyle.
Diyerek orada oturan sarı saçlı mavi gözlü kızı göstererek.
EMMA: Evet. Benim de koruyucu eşim David kaçırıldı. Biz hava elementinin koruyucularıyız.
AUDREY: Biz onları kaçıran kişinin 5. Element'in koruyucusu Wendrake Bloodwork olduğunu düşünüyoruz. Onun uzun zamandır dört elementin gücüne sahip olmak istediğini biliyoruz. Anlaşılan çalışmalara da başladı çünkü hem hava hem de su elementinden koruyucu kaçırıldı.
BEN: Peki gücünün tamamını alabiliyor mu? Sonuçta biz doğuştan böyleyiz...
Dedim merakla.
AUDREY: Tamamını değil ama gücünün %50 sini alabilir. Ki %50 çok büyük bir kayıp demektir.
JAKE: Ve siz bizden Wendrake'i durdurmak için birleşmeyi teklif ediyorsun. Doğru mu anladım?
EMMA: Aynen öyle...
Dedi. Yanımızdaki kız ve erkek de toprak elementinden olsa gerek.
KIZ: Bence olur. Sonuçta bu dünyada dört elemente de ihtiyaç var ve kötü ellerde olursa bütün denge bozulur.
Dedi.
AUDREY: Leo?
Dedi. Leo da o erkek olsa gerek.
LEO: Liana'ya katılıyorum
Dedi. Kızın da ismi Liana'ymış. Gözler benim ve Jack in üstündeydi. Jack'e baktığımda bana "tamam" dercesine hafifçe başını salladı.
JACK & BEN: Biz de varız!

ELEMENT KORUYUCULARI 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin