''RÜYA'' Bölüm1

319 6 4
                                    


1. BÖLÜM Rüya

Ve anlam yok olmustu.Cok uzun süre önce.Sen onun varoldugunu düşündüğün, ona ulaşmaya çabaladığın,seni yaşamaya iten o umudun yok oluşundan çok daha önce anlam yok olmustu.

Aslında anlam senden doğmuştu.Aslinda dogmamistida zaten, sadece parcalari birlestirmistin ve sanki o vardi, ama parcalar eksikti, desteksizdi,onun icin yavas yavas dengesi bozuldu ve yikildi.

Her şey yalandı, yapmacık, sadece Platon'un hayalinin bir parcasıydın ama artık kontrol edemediği bir parcası, o hayali yok etmeye çalısan bir parcası. Peki rolün ne zaman degişti? Film şeridi nereye kadar uzanacaktı? Iste bütün bunlar belirsizdi, ama tahmin yürütebiliriz öyle değil mi?

Oradaydın, duruyordun, düşünüyordun durmadan ve iste o andı; iyi ve kötünün olmadığını anladığın an. Her şey sadece hayallerine ulaşmaya çalışıyordu ve bunun için yapabileceklerinin sınırları farklıydı, o kadar. Ve bumm....

Bir patlama. uyandın. Peki neredeydin? Gerçekten uyuyor muydun?

Bir nehrin kenarındasın, uzanmış öylece yıldızları seyrediyorsun. Heyecanlısın, hem de çok ama neden olduğunu anlayamıyorsun, aslında neden orada olduğunu da bilmiyorsun. Sonra farkediyorsun bedenin ufalmış anıların canlanıyor birden; 13 yaşına donmuşsün, ilk defa asık olduğun o yaşa; ilk defa öpüştüğün o yere dönmüşsün ve işte Gizem karşında duruyor tüm güzelliği, tüm masumiyetiyle.

''Siyah saçları rüzgarda....

Aheste aheste uçuşmakta..

Ay ışığı gözlerinde ,

Gözlerinin yeşili bende,

Bense göklerde ''

Nehre eşlik eden kalp atışları..

O an tüm evrenin sizin icin var oldugunu hissediyorsun. Sanki o anda her şey nihai amacına ulastığı için donacak ve öylece kalacaktı.

Kalp Atışları :''Bir iki üç, şok verin . dzzzzttt...'

'iki üç şok verin .. dzzztttt...

Kalp atışları. Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide yürüyen bir ruhun çılgın yakarışları.

Gözlerimi açtım. Parlak bir ışık. Etrafımda beyaz giyinmiş insanlar, sanırım insanlar; herşey çok bulanık .

- Başarabilecek mi?

-Öyle umalım,herşey buna bağlı.

Yıl 2079.Uyuyan ejderha uyanmıştı ve Çin Amerika'ya yani kartala kurallarını dayatmaya başlamıştı. Bu dayatma ortadoğuda başladı ancak mesele petrol değildi , mesele yüzde 70'iTürkiye'de bulunan bir maden olan Bor'du.Çünkü araçlar artık hidrojenle çalışmaktaydı ve hidrojeni güvenli ve ucuz bir şekilde taşıyabilmenin en uygun yolu bu madenden depolar ve tanklar yapmaktı.Çin'in ihtiyacı Megabor gibi Türk-Amerikan şirketleri aracılığıyla, Süveyş kanalından geçiriliyordu. Ancak Çin 2074 yılında bor'un kendisine fahiş fiyatlara satılmasından bıkarak süveyş kanalını işgal etti.Üçüncü dünya savaşı böyle başladı.

Bir tarafta İngiltere, Amerika, İsrail,Japonya,Türkiye; diğer yanda Rusya, İran, Çin, Hindistan vardı.Bu savaşı göze alabilmelerinin tek sebebi artık Mars'ta İran dışında bütün bu ülkelerin kolonilerinin olmasıydı.Bu ülkelerin herbiri birer mimardı.Ülkelerini ve sahip oldukları herşeyi mutsuz ruhların üzerine dayayarak yükselen bir binanın mimarları ve sakinleriydiler.Onlar beyindiler ve kendilerine göre ayak ve eller sadece beyne hizmet ederler.

İnsanoğlunu kendine hayran bırakan hemen herşey böyle değilmiydi? Hepside aslında mutsuzluktan ve acıdan beslenmiyorlarmıydı? Hayran olduğumuz piramitleri köleler inşa etmedimi? Atina'da ikiyüzellibin kişi yaşarken yüzellibini köle değilmiydi? Yani bugünkü insanlığın düşünce yapısının temel taşlarını koyan aslında Platon'a Aristo'ya o imkanları sağlayan köleler değil miydi?

İşte zaman içinde bir solucan deliği yaratabilmek için parçacık hızlandırıcıyı çalıştırdığında teorik fizik profesörü Fazıl'ın ve Xing Yue'nun aklından bunlar geçiyordu. Eğer bu dünyada geriye kalan tek şey hükmetme, yani güç iradesiyse zamanda geriye gidilmeliydi. Kim bilir belki de Adem'le Havva'nın cenetten hiç kovulmadıkları zamanlara, insanların hükmetmeyi yokoluşları pahasına dilemedikleri zamanlara.

2079Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin