İhtiras

154 11 11
                                    


    Olmadı kafayı yiyecekti. Geceliğin üzerine bir hırka alarak dışarı çıktı.

Caddeler o kadar ıssızdı ki. Kaldırımda yürürken yine çizgilere dikkat ediyordu. Aynı çizgiden yürümeliyim diye düşündü. Âmâ ilacın verdiği uyuşukluktan bunu tam beceremedi. Gecenin derinliğinde derin bir nefes almak biraz olsun uyuşukluğundan kurtulmasını sağladı. Yıllar geçmişti ve neler değişmişti. Gecenin bu saatinde etrafın sessizliği kendini bir yandan dinlendiriyordu. Ara sıra geçen insanlardan biraz tedirgin olsa da kendine güveniyordu. Silahı vardı her ne olursa mücadele edebilirdi. Derin bir nefes aldı. Nefesini biraz tutup bıraktı. Nefesini tuttuğunda biriktirdiği bütün kötü anılar içine doluyordu. Nefesini bıraktığında içindeki her kötü düşünce dağılıyordu gecenin kuytularına ve kaybolup gidiyordu yitik bir şehrin karanlıklarında...

Evet, artık her şey farklıydı. Yürüdüğü yollar eskisi gibi değildi. Açıkçası uğursuzdu bu yerler her ne kadar gelmek için kararsız kalsa da kayıpların yaşandığı bu cehenneme gelmek zorunda kalmıştı. Her yere sinmişti yaşanmışlıklar. Ama onun için neyin değiştiği önemli değildi. En kötü gününde bu kocaman şehir gidişiyle silinip gitmişti hafızasından. Âmâ silinmediğini şimdi daha iyi anlıyordu. Her şey kötü diyemezdi. Güzel günler geçirmişti. Sadece mutluluğun ardından mutsuzluklar yaşamıştı. Yani kötü sonuçlanmıştı. İnsan ne yaparsa yapsın kaçamıyordu yaşanmışlıklardan. . 

İnsan mutlu günlerini çok daha az hatırlıyordu. Belki de insanın yaratılışında bu vardı. Hep siyahı görüyordu. Beyazı görmek istemiyordu. Âmâ hayatta pek çok renk vardı. Hayat sadece siyah ve beyazdan ibaret olamazdı. Ellerini kalbinin üzerine koydu. İçinde biriken duaların hepsini okudu. Gözlerini kapattı. Kırmızı bir çift göz aşkı mı anlatıyordu. Renkler kaderi anlatıyordu belki de. Yeni bir aşkın işaretiydi bu. Olabilirdi. Marcus bunu anlatıyordu. Sonra değişen o yüz. Gri ya da gümüş bir maske olayları daha gizemli hale getiriyordu Romantizmi anlatıyordu. Siyah gözler ihtirası tetikliyordu. Yani hayatındaki renkler değişmişti ve hepsi bir ipucu veriyordu. Gözlerini açtığında karanlığa gömülmüş bu şehir neyi anlatıyordu peki...


Yitik bir şehirdi artık onun için burası. Ne değişirse değişsin o hala geçmişin duvarlarında büyük harflerle yazılı olan söylenceleri okuyordu. Gecenin ayak sesleri içinde yankılanırken biraz olsun düşüncelerini dağıtmayı başarmıştı. Biraz olsun acının üzerini çizerken gökyüzündeki yıldızlara en güzel sözlerini söylüyordu. Geçecek her şey diye fısıldarken bir kişinin yanına doğru yaklaştığını gördü. Hayal değildir bu herhalde diye söylendi. Ama her şeye rağmen eli çantasının içindeydi. Silahını tutuyordu her şey değişirken yeniden mi diye tedirgin oldu. O kadar odaklanmıştı ki ara sıra kendine çekingen gözlerle bakan bu kişi durdu. Ve biraz bekledi. Durması onu daha da tedirgin etmeye başladı sürekli bakışlarını kaçırıyordu. . Bir suçlu olabilirdi  Yeniden ona doğru yürümeye devam etti. Ve yanına gelmişti. Merhaba dedi. Gecenin sessizliği bir anda bozuldu. Gözlerinin altındaki morluk onun sıkıntılı olduğunun bir işaretiydi. Karşılık vermedi. Bir yer sordu. Ve keskin bakışlarıyla ve soğuk ses tonuyla ona gideceği yeri tarif etti. Giderken arkasından baktı. Tam emin olmak istiyordu. Gözden kaybolup gittikten sonra rahatladı. Ve yürümeye devam etti. Batık parka kadar gelmişti. Bu park hakkında çok hikâye duymuştu. Şehrin en eski parklarından biriydi. Buranın yıllar önce mezarlık olduğunu biliyordu. Sonradan burası parka çevrilmişti yıllar sonra büyük olayların yaşandığı en ürkek yerlerden birisi olmuştu. Burada bazı ölülerin ruhlarının olduğunu söylüyorlardı. Bir kaç ölüm olduktan sonra gittikçe korkulan bir yer olmuştu. Çok ilginç olaylardan birisi burada bir yaratığın yaşadığıydı. Uzun beyaz saçları ve yüzünün korkunçluğu ve sesinin şiddetti ile dilden dile dolanan bir varlıktı. En ilginci de bu yaratığın cinsiyetin ne olduğunun bilinmemesiydi. Görenler onun yarı kadın yarı erkek olduğunu söylüyorlardı. Bir bedenin yarısı kadın yarısı erkek buna inanmak gerçekten zordu. Ve bazı insanlara zarar verdiği anlatılmıştı. bu yaratığın şekilden şekle girdiği ve korkunç bir hal aldığı dillerde hala dolaşıyordu. Burada ölü bulunan insanların nasıl öldürüldüğü hala bulunamamıştı Yıllar geçmesine rağmen pek çok araştırma yapılmıştı. Bu parktaki her şey didik didik edilmişti. hiçbir iz yoktu. Ölenlerin gözleri hep açıktı ve bembeyazdı. Tenleri sapsarı. Karanlık ölümler. Bu olaylara rağmen gittikçe insanların buradan korkması gerekiyordu. Âmâ ilgileri artıyordu. Onları cezbeden neydi. Evet, bir yaratıktan bahsediyorlardı. Bu katilin güzelliğinin onları buraya çekmesi imkansızdı. Çirkin olduğundan bahsediliyordu.Ama bazen çirkinlikte insanı cezbedebilirdi. Sonrasında insanların buraya bir ümit ışığı olsun diye geldikleri öğrenildi.

Bu yaratığı görmek isteyenler genellikle ölen sevdiklerini görmek isteyenlerdi. Ve bir efsane bu şeytanın bazı kişilere sevdiklerini gösterdiğiydi. Tabi ki çok fazla söylenti vardı. Kimileri sevdiklerini görmek için ruhlarını bu şeytana satıyorlardı. Âmâ ölümlerin nedeni niçindi acaba sevdiklerini gördükten sonra ruhlarını vermedikleri zaman o şeytan onları öldürüyor muydu? Her şey olabilirdi.

Parkta bu şehrin en zenginlerinden olan birkaç ailenin mezarları hala vardı. Bu zenginler onların ruhlarının hala yaşadığını düşünenlerdi. Ev yaptıranlar bile vardı.

Yıllar öncesinde buraya gelmişti birkaç kez ama kendisi böyle bir durum hiç yaşamamıştı. Âmâ dillerde dolanan bu hikâye sayesinde gittikçe insanların ilgisi artmıştı. Buraya gelen insanlar buranın garip bir havası olduğunu söylüyorlardı. "Onlara katılıyorum" dedi içeri girdiğinde. Evden daha mı iyiydi burası buna karar verememişti ama olsun dedi kendi kendine... Buraya neden gelmişti? Biraz düşündü. Bilinçaltında yatan sebep gerçekten evden korkuttuğu için dışarı çıkması mıydı? Yoksa ruhların olduğu bu parka Marcusu yeniden görebilirim diye bir umut ışığımı onu buraya getirmişti. Marcus değilse o kişinin yüzünü görmek istiyordu. Gittikçe aklından çıkmıyordu. Onu düşündüğünde sesi kalbinin dehlizlerinde geziniyordu. "Kabul et Kabul et"diye söylerken kabul ettiğinde nelerin değişeceğini bilmiyordu. Âmâ ona karşı bir şeyler hissediyordu. Marcusu görmesi iyi olmuştu. Onun olmadığını fark etmişti. Her şey daha da ilginç hale gelmişti.

Ama onun olmadığını anladıktan sonra karşılaştığı her neye ondan çok etkilenmişti.Gözlerinin Derinliğinde boğuluyordu . Dudakları bu gizemin altında dikkatleri üzerine çekiyordu. Ona müptela olmuştu belki. Ya da bu varlığın böyle bir yeteneği vardı. Peki, gerçekte şayet bu ruhları gösteren kötü ruhu görürse ondan Marcusu görmek istediğini söyleyebilecek miydi? Ruhunu ona satmazdı bu mümkün değildi.Zaten kendinin telepatik yönleri vardı.Öyle kolay kolay kandırılması imkansızdı.

Etrafında boydan boya ekili olan çam ağaçları sıra bekleyen insan siluetlerine benziyordu. Bu kadar hikayenin anlatıldığı bu parka geldiğine göre elbet Marcusu görecekti. Kesin değildi. Âmâ bu işi çözmek istiyordu. Bunu çözmenin en iyi yolu buydu. Karşısındaki her kimse her ne ise onunla tanışmak istiyordu. Bu iki kişi aynı mıydı? Bunu bilmiyordu. Zamanın her şeyi çözeceğine inanıyordu.Elleri boynundaydı. Kolyesini taktığından emin olmalıydı.Binlerce yıldır bütün yaratıkların korkulu rüyası olan bu mühür olmadan kimseden bir tek kelime alamazdı.

Ürpertici sesler ve etrafta kokan tütsü hala buranın bir mezarlık olduğunu hatırlatıyordu insana. Bu koku insanın maneviyatını değiştiriyordu. İçinde değişik bir his vardı. Bunu kelimeler dökmek imkânsızdı. Kalp atışları hızlandı. Ateşi yükselmeye başladı. Cehennem gibi yanan vücudu bir şeylerin olduğunu gösteriyordu. Birileri vardı. Bunu hissediyordu. Arkasında birisi vardı. Soğuk nefesi Yanan bedenini rahatlatıyordu. Âmâ arkasına dönecek cesareti bulamadı. "Beni kabul et" diye içinde yinelenen sözcükler ve müphem bir gecenin koynunda büyüyen kocaman bir hasret... 

ve bu hasrete dayanmak gerçekten güçtü.Ama kabul edince ne olacağını anlamadan bu olmazdı.Ya da bir risk alacaktı.Her ne olursa olsun.

"Neden seni kabul etmeliyim" dedi içinden

"eğer kabul etmezsen yüzümü göremezsin keskin bir tondu bu içini acıtan.

Arkasını yavaş yavaş döndü.Kabul ediyorum dedi. Bir anda Yükselen çığlıklardan rahatsız oldu.o kadar çok ses vardı ki çevresinde duran bir sürü silüet vardı.Gözleri kırmızı her biri çığlık atıyordu.Titreşimlerden Bu parkın yerle bir olacağını düşündü.Başı dönmeye başladı ve dengesini kaybetti.ve olduğu yere yığıldı.


                                                                                             Engin Emre Çeken

Akıl TutulmasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin