Nedenini bilemediğim müthiş bir baş ağrısı ile uyandığımda evimde olmadığımı anlamam uzun sürmemişti. Ama burası yabancı gelmiyordu. Ahh! Doğru, burası biricik komşumuz Yoongi beyin evi idi. Fakat ben neden buradaydım?
-Yavrucuğumm... Uyandın mı? İyi misin?
Yonngi'nin çok saygı duyduğum kalp ve damar hastalıkları uzmanı annesi kulağımın dibinde bağırana kadar iyidim, sanırım demek istedim...
-Buraya nasıl geldim acaba Se Hee teyze?
Tedirginlikle sorduğum soruya gülümseyerek cevap vermişti.
-Yoongi getirdi. Sokakta baygın yatıyormuşsun. Kan şekerin falan mı düştü acaba ne oldu kız bir şeyin de yoktu?
-Yoongi şu an nerede? Bir yandan etrafı inceleyerek sormuştum bu soruyu, şu an oturma odasındaydık ve evde bizden başka kimse yok gibi duruyordu.
-Odasına çıkmıştı az önce. Yaklaşık yarım saattir baygınsın. Anneni aramadım telaşlanmasın diye.
Teşekkür ederek, tabi duyduysa çünkü basamakları iki iki çıkarak soluk soluğa Yoongi'nin odasına varmıştım. Ve kapıyı tıklamaya dahi gerek duymadan odaya dalmıştım. Kapı tıklatmamak pişmanlıktır.
Belinde beyaz bir havlu bağlı olan bir yandan da kulak çöpü ile kulağını temizleyen çocuk adeta dövecek gibi bana bakıyordu.
-Hayvan! Kulak çöpünü yüzüme doğru fırlatmıştı. İğrenmiş gibi davrandım fjvnjd.
-Bak çok özür dilerim ama konuşmamız lazım, ayrıca yuh yani hayvan ağır olmadı mı?
-Yoo sen çok hafifsin ne dicen? Alaycı bir üslup takındığında ağzının ortasına geçiresim geliyordu. Çocukluktan beri en nefret ettiğim huyuydu bu.
-Ben sokağın ortasında yatıyormuşum. Be-
Cümlemi bitirmeme izin vermeden araya daldı.
-Aynen büyük fantazilerin var sanırım, ya da bu ara okuduğun şairlere fazla özeniyorsun galiba yolları yatak gökyüzünü yorgan falan?
-İki dakka bi dinle ya gözünü seveyim, ben bıçaklandım galiba.
Çekmecesinden baksır çıkarırken aniden yüzünü ciddileştirerek bana döndü. Mavi ıslak saçlarından birkaç damla su düştü yere.
-Sen ne dedin?
-Bak hatta sen bana inanmazsın şimdi. Dedim ve üzerimdeki okul gömleğini hızla açmaya başladım, atletimi kaldırdığımda ise incecik tek bir yara izi dahi olmayan bir bel! Lan hasss.
Hızla gözlerini kapatarak bağırmaya başladı kapat şuranı diye. Bakın burda bir ayrıntıya değinmek istiyorum üzerinde sadece beline bağlı bir havlu vardı.
-Ya hayır yaa olamaz. Nasıl olabilir oha? Rüya mı gördüm acaba? Hayır ya acı hissettim ben biliyorum.
Kendi kendime depinirken bir yandan da bacağımda ki bayılmadan önce hissettiğim son ağrının yerini arıyordum. Yok nasıl olabilir? Aklım almıyor kafayı yiyeceğim. Sinirle odadan çıktım ve evime doğru yürümeye başladım.
Ahh o günden sonra mı? O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Tekrar dene. Tekrar, tekrar tekrar.
Ne mi yapıyordum? Kollarıma jiletler atıyordum sonra yaramın hızla kapanışını izliyordum iyide bu nasıl oluyordu? Ya da nasıl olmuştu?
Pekala dedim son kez yeniden deneyelim. Yanımda getirdiğim çantamdan babamın ufak çakısını çıkardım, ve şah damarıma büyük bir çizik attım. Ne mi oldu? Tek bir damla kan dahi yere düşmeden yara hızlıca kapandı. OVVV SHİT!!!!!
Ölümsüz olduğuma mı sevineyim hiç ölmeyeceğim için üzüleceğime mi kararsız kalmıştım. Hem ağlayıp hem gülmek ne demek o zaman anlamıştım mı desem? HİÇLİK. Hiçbir kelime daha iyi karşılayamaz şu anki durumumu. Dünya'ya kazık çakmak deyimini usulüne uygun ve gerçek anlamıyla yaşamak istemiyordum. Çocukken hep kelebek olmak istemiştim. Çünkü kelebekler 1 güncük yaşardı ama güzel olan da o değil miydi zaten? Sonuçta o bir günü bir kelebek olarak geçirmiş olacaklardı. Ve öldüklerinde pişmanlık duymayacaklardı. Kelebek olarak ölmüşlerdi zaten.
Ya bir dakika bu saçma düşüncelerde neydi? Kızlar tuvaletinde bokla sıvanmış bir klozetin yanında makyaj yapan kızların hönkürmeleri eşliğinde felsefe yapmaya çalışıyordum. Zor bir andı.
Kendimi dışarı attığımda büyük bir oh çektim. Sonunda temiz hava, mutlu olmaya çalışan çilekeş ölümsüz ben.
Tabi kolumdan tutulup duvara sıkıştırılana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I AM HERE (yoonrosé)
ContoBen önümdeki ışığı göremeyen bir kördüm. Ya da ışık yüzünden gözlerim kör olmuştu... (Biraz fantastik ile harmanlanmış bir liseli öyküsü.)