KORKU

16 0 0
                                    

Yoklardı. Köyde aranmadık avlu, gidilmedik yer bırakmadılar ama yoklardı. Zühre annesinin koluna yapışmış, gözlerine korku yerleştirmişti. Kaçamak gözlerle önce Leman'a baktı. Ağlıyor muydu? Evet ağlıyordu ve ilk defa bağırmadan sessizce ağlıyordu. Sonra Leman'ın yanında, iki dizinin üzerine çökmüş, elleriyle dizlerini döven yengesine baktı.

Yengesini daha önce ağlarken görmüştü. Dayısı onu bir tokatla yere sermişti. Sonra yere kapaklanan kadının hızlıca yanına çöküp saçlarını avuçlarına dolayıp 'seni öldürürüm' diye keskin, sert, tıslayan bir tonla tehdit etmişti. Sonra Zühre'ye de ani bir bakış atıp evden çıkmıştı. Yengesi kafasını kaldırıp Zühre'ye baktığında, yengesinin gözlerinde nefret gördü. O bakışı hiç unutmuyordu. Olayın tüm sorumlusu olarak Zühre'yi görmüştü muhtemelen ve tüm hıncını ondan çıkarmak ister gibi bakıyordu. Bu tokadın sebebini düşündü. Yutkundu. Annesi de babası da ekinlerin hasat zamanı tarlada olurlardı. Zühre de, kardeşi Abdullah da ablasına emanetti. Ablası onlara yetiyordu. Zaten Necla çabuk büyümek zorunda kalan çocuklardandı. Yaşıtlarından çok önce yemek yapmayı öğrenmişti. Ev süpürürdü, avluyu yıkardı, hepsinin yanında da kardeşlerine gündüz anneliği yapardı. Ama o gün çok hastaydı Necla. Yaz gününde ne hastalığı bu diye diye sabah kahvaltısını zor bela hazırlamıştı. Ama sonra bir yattıysa, yatış o yatıştı .Bir daha da kalkacak ne gücü vardı ne isteği. Öğle saatleri oldu, Abdullah acıktım diye ağlamaya başladı, Zühre ''abla ben ekmek verdim, istemedi, yemem dedi'' diye savunma ihtiyacı hissetti. Necla konuşacak dermanı bile bulamadı. ''yengeme git'' diyebildi. Yengesi onlara bakmaya hiç gelmemişti. Necla bir umut gelir, halimi görür, bir tas çorba getirir demişti ama O hiç gelmemişti. Zaten genellikle de gelmezdi. Tarlada annesi, babası ve dayısı çalışırdı, yenge de evde çocuklara bakmakla mükellefti o yüzden kazanç ikiye bölünürdü. Ortada adil bir görev paylaşımı varmış gibi. Yemekleri Necla kendi yapardı, yengesinden yemek istemektense bir kap yoğurt, bir yufka ekmek işlerini görürdü. Ama şimdi mecburdu, Zühre idare ederdi ama Abdullah daha küçüktü.

Zühre evden çıktı, hava kararmaya başlamış, hatta iyiden iyiye kararmıştı. Çekirgeler ötüşme mesaisine başlamıştı. Zühre'nin bu saatler hep içine korku salardı. Bu saatlerde dışarı çıkmayı sevmezdi. Bir köpek havladı, irkildi, hızlıca koşmaya başladı. İki dakikada yengesigile gelmişti. Nefes nefese merdivenleri çıktı. Kapıyı çaldı. Yengesi traktör sesi duymadığı için 'kim acaba bu saatte' korkusunu sesine yerleştirmiş bir şekilde ''kimdir?'' diye sordu.

-Yenge benim Zühre.

Kapı kıvrak hareketlerle açıldı.

-N'oldu kız bu saatte?

-Ablam hastalandı, yatıyor. Abdullah da acıktı. Acıkınca da ağladı. Sen de yemek var mı?

-Ne hastalığıymış yaz gününe? Aman zamane kızı da pek narin anacım. Hemen de yatmış da kalkamamış. Biz 40 derece ateşlerle tarlada çalışırdık. Biri de demezdi ki sen hasta mısın neyin var? Ben şimdi doğ...

-Yenge! Yemek var mı? Karnımız aç!?

Yengesi, Zühre'den bu çıkışı beklemediği için irkildi. Zühre de kendinden bunu beklemiyordu ama yengesi çok konuşuyordu ve karnı gerçekten açtı.

''tarlası ayrı dert, kocası ayrı dert, ahırı ayrı dert, kendi çocuğun yetmiyor gibi bi de elin sümüklü bebeleriyle uğraş dur'' diye söylene söylene içeri gitti. Zühre de onun ardýndan içeri girdi. Beklemeye baþladý. Yengesi bir tane tepsiyle geri geldi. 3 tane kase vardı. Zühre'ye uzattı. Zühre kafasını kaldırıp karşısında umarsızca tepsiyi uzatan yengesine baktı.

-B.. Ben mi taşıycam. Sen gelmiycen mi?

-Kaşıkla ağzınıza da veriyim mi? Bi tepsiyi taşıyacak kadar da mı gücün yok!? Çemkirmeye gelince de aslan kesiliyon mübarek.

ZÜHREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin