VEDA

9 0 0
                                    

Bugün kerpiçten sıvanma, yüksek sedirli bu evde heyecanla karışık hüzün, çoşkuyla karışık gözyaşı, umutla karışık hayalkırıklığı geziniyordu.. Aile arasında küçük bir törenle yüzükleri takılan Necla'nın bugün düğünü vardı.. köy kocaman bir ev olmuş gibi bitişikti, herkes birşeyler için koşturuyordu.. Leman toz olan ayakkabılarını parmağını ıslattığı tükürüğüyle siliyor, Zühre ablasının eteğinden ayrılmıyor, Abdullah Şahin'i birlikte oynamak için sıkıştırıyordu.. Yengesi bile uğraşıyordu bugün. Yemekleri mutfaktan tandıra taşıyor, bir yandan tandırda pişen yufkaları hamur olmasın diye ayırıyor, fırsat buldukça da Necla'yı sinirlendiriyordu. Sivri dilini hiç bir ortamda saklama gereği duymayan yengesi, "kız Necla, gece korkup düşüp kalma he" diye neşeli kahkahalar atıp, "aman sen korkman gerçi, böyle saf duranların altından çıkıyor ne çıkıyorsa, enik gibi bakarsan da yatakta tavşana dönüyor, 2 seneye kalmaz 3 çocuk çıkarır bu ortaya ha ben yazıyom" diyerek un olmuş tahtanın üzerine çizikler çekiyordu. Necla hem utancından hem sinirinden ağzı ve yüreği kabarıyorsa da ses etmiyordu. Gelin olacaktı neticede, yengesiyle bu günde tartışıp çirkeflik yapmak istemiyordu. Beyaz renkte Toros avluya yakın yanaştı, iki kez kısa kısa kornaya bast. Zühre'yle Leman birbirleriyle yarışarak Neclaya koştular. Necla yutkundu, arabadan inen cılız çocuk Necla'ya doğru yaklaşıp çatlak sesiyle "Hadi" dedi. Zaten bekleyen Necla eline bir bez çanta alıp düştü oğlanın önüne. Annesi arabanın yanına geldi, kısa bir el sallamayla yolcu etti. Kasabada önce nikah kıydırmaya, ardından da "Suzan Abla" diye bilinen kuaföreydi yolculuk.. yarım saatlik süren yolculukta kimse konuşmadı ne Necla ağzını açtı, ne de "müstakbel eşi".. Necla arada ön koltukta oturan adama ani bakışlar atsa da adam pek oralı olmadı. Araba durdu, Adam indi, Necla inip inmemek arasında kaldı, nereye geldiler bilmiyordu, burada mı inecekler bilmiyordu, bir an arabayı süren adama baktı, adam da anlamış olacak ki Neclanın kafa karışıklığını "burda nikah işinizi halledeceksiniz, sonra ben sizi burdan alıp saçını, kaşını yaptıracağın yere götürcem, ne diyorsanız adına işte" dedi. Bu açıklamayı yapması gereken bu tanımadığı adam mıydı, yoksa bundan sonraki hayatını geçireceği yavaştan yürümeye bile başlamış olan o "Adam" mıydı? Fazlasıyla isteksiz gözüken bu Adam'ın evlenmekle derdi neydi o zaman, madem bu kadar mutsuz kalacaktın neden geldiniz kapıma o zaman diyesi geliyor ama geldiği gibi geri gidiyordu. Adımları sadece soyadını değil bundan sonraki tüm yaşantısını, benliğini değiştirecek olan imzaya doğru atıyordu. Adam önden Necla arkadan yürüdü. 2 katlı beyaz boyalı, eskimiş, sıvası dökülmüş üzerinde devlet kurumuna ait olduğu yazılı tabelasıyla karşılarında olan binaya girdiler, onlar girince bir kalabalık hareketlendi. Adam'ın yengesi yine asık suratıyla karşıladı onları, amca ve kuzen de ordaydı, bir kaç tane daha nişandan yüzlerine aşina olduğu kişi vardı ama isimleri neydi ya da neleri oluyordu unutmuştu. Necla takıldı, neden onun ailesinden kimsenin gelmediğine takıldı. Ürkek oluşuna yalnız kalışı eşlik etti. Kısacık süren nikah merasimi sonrası, yine aynı arabayla kuaför yolu tutuldu. Yanında kaynana rolünde Hala vardı.
-Ay gelinimiz bu hanım kızımız mı?
Neşeli, muhtemelen 40'ın üzerindeki kadın Neclaya yöneldi. Arkadan bağladığı başörtüsün altından çıkan uzun kumral saçlarına dokundu,
-Nasıl yapalım bu uzun saçları, aklında bişey var mı?
Necla cevaplamadan Hala atıldı:
- Kız Suzan pahalı bişey yapmayasın, bilirsin oğlan askerden yeni geldi, ana baba da yok, üstlendik amcasıyla işte düğününü hayırlıca bi baş göz eder de evden çıkarırsak bizim de bitecek çilemiz.
-Aman abla sen de sanki oğlan yük oldu sana, ben bildim bileli çalışır o çocukcağız.. Sevap işliyon işte fena mı? Gelinliği as şuraya hem kat kat katlamışın yazık değil mi? Şöyle otur gülüm sen de.
Necla kadının gösterdiği koltuğa yerleşti, küflü aynadan yansımasına baktı, biliyordu artık hayatı hiç de kolay olmayacaktı. Zaten kolay olmamıştı, ama anneden, atadan ayrı olmak, başka memlekete kimsesiz gitmek daha zordu. Boğazında kocaman bir yumrukla sızladı göğsü, dükkan küçülüp sıkıştırdı bedenini, elleri soğudu, korkusu elle tutulur gözle görülür olmuştu ki,
-Ne o gülüm ağlıyor musun?
-Yo.. yok.
-Hadi gelinliğini de giy duvağını takalım.
...

Kırmızı kuşağı bağlanan Necla kolunda "Eşi" ile birlikte o beyaz arabaya yöneldi. Yürüyor muydu sürekleniyor mu, her şey o kadar hızlı oldu bitti ki sanki evlenen kendi değildi sanki bu olayda yoktu da dışardan bir yerden izliyordu. Bu beyaz gelinlikle büyüdüğü evden çıkan o muydu sahiden? Daha 17'sinde.. Kulakları kimsenin sesini işitemiyordu, anlamsız bomboş bakışlar önce Zühre'nin ardından Abdullah'ın gözleriyle buluştu. Annesi nerdeydi? Soracak oldu sesi kendi içinde kaybolup gitti. Omzuna dokundu biri, kendine çekip sarıldı. Hissettirdiği hüzünle tanıdı annesini.

 Kokusu taze, kokusu güzel kadın, bırakma beni. Ne yaparım ben oralarda sensiz. Yol bilmem iz bilmem, gelemem de yanına. Özlerim ben, çok özlerim. Bırakma beni. Tanımıyorum kolumdaki adamı, tanımıyorum alkış tutanları, ben seni bilirim annem ben seni tanırım bir tek. Bırakma beni..
Arabanın küçük camından, içindeki kocaman eksiklikle doğup büyüdüğü eve el salladı Necla. Bundan sonra ne yapacağı konusunda hiç bir fikri yoktu.

ZÜHREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin