BAYRAM

9 0 0
                                    

Evin içinde kimsenin kimseye belli etmemeye çalıştığı bir heyecanı vardı bugün. Evin hanımları -özellikle Zühre- telaşlı telaşlı evin içinde koşturuyorlardı. Zühre, "beyaz elbisem, beyaz elbisem" diye evin altını üstüne getiriyordu. Ramazan ayının girmesine tam bir hafta kalmıştı ve sıcaklar Temmuz yüzünü görür görmez insalığın üzerine inmişti, tüm köylü biçerlerin ramazanın içinde tarlaya girmesinden endişelenerek bekliyor, hemen hemen her gün tarlasını yokluyordu. Annesi avludan seslendi:
-Yılmaz bi acele git de şu babana bi bak, misafirler gelecek hala nerenin çenesine takıldıysa gelmedi. Camiye diye gittiydi
-Gelir ya işte, başında bekçi miyim ben?
-Lan git bi bak diyom sana işte, bunlar da buyur da tuyuyum diyo!
Tam bu tartışma alevlenecekken avlu kapısı tıkırdadı. Annesinin yüreği hopladı. "Aha işte geldiler bu adam ne yapmaya gelmez ki!" diye sinirlenmemeye çalıştı ama gelen misafirler değildi.

Babası yavaş hareketlerle içeri süzüldü. Yüzü bir şeye sinirlenmiş gibi asıktı. Tam o anda Necla göründü evin kapısının önünde, babasıyla anlık bir göz göze geldiler. Babası ani bir hareketle gözlerini kaçırdı kızından.

-Her şeyi hazır ettiniz mi?

-Ettik biz etmesine de sen nerde kaldın, biliyon geleceker niye evmen ki hiç?

-Geldik işte, ağrıtma başımı...

Zühre beyaz elbisesini bulmuş olmanın sevincini avluya taşıdı:

-Anneee nasıl olmuş, olmuş demii?

-Olmuş olmuş, diye geçiştirdi kızını.

Zühre'nin özel beyaz elbisesi... Her özel gün de, bayram günlerinin birinde mutlaka giydiği beyaz elbisesi. Dayısının fotoğraf makinasına her poz verişinde de aynı elbiseyi giyerdi. Her seferinde ''bi dakka bi dakka'' diye koşa koşa gider elbisesini bulur giyer çıkardı karşılarına. Artık herkes ezberlemiş, ''hadi Zühre elbiseni giy de gel fotoğraf çekecem'' diye alay ederlerdi.

Karşı evin kapısı açıldı; dayısı, yengesi önden, Leman arkalarından çıktı. Şahin aralarından sıyrılıp hızlıca merdivenlerden inmeye başladı. Yengesi arkasını dönüp küçük kızının ayakkabılarını giydirmek için eğildi. Leman kedinden emin adımlarla ağır ağır Zühre'ye doğru yürümeye başladı. Zühre içinden, ''şuna bak sanki kendi evleniyor, havalara bak, benim ablamı istemeye geleceker, Leman ondan hevesli'' diye geçirdi.

-Ay Zühree yine mi beyaz elbiseni giydin?

-Evet, seviyom ben, hem yakışıyo.

-Sıkılmadın mı, ben sıkıldım da seni bunla görmekten.

Zühre'nin gözler doldu ama belli etmedi, sinirle kafasını eğip:

-Sıkılmadım.

-Benim kıyafetim nasıl ama?

-Geçen bayram giydiğin işte, bilmiyoz mu?

-Ama baaak, boynuna fular bağladım.

-Olmamış ki..

-Kıskanın mı kız?

Avlu kapısı tıkırdadı. Annesi hızlı bir hareketle kapıya yöneldi:
-Buyur, hoşgeldiniz.
Necla kapının arkasına sindi. Gelenlere bakmaya başladı. Uzun boylu, zayıfça orta yaşlı adamın arkasından yine yüzü asık yenge girdi.

Bu kadını sevemiyordu, sanırım sevemeyecekti de.. Ama şu an ondan daha çok ilgilendiği ve merak ettiği daha başka bir şey, daha başka biri vardı..

Uzunca boylu, saçlarının önü hafif seyrek, askerliğin zorluğunun yüzüne yansıdığı, genç olmasına rağmen 30larında gibi görünen, oldukça zayıf bir adam Yenge'nib arkasından yavaşça süzüldü. Mağrur ve utangaç bir ifadesi vardı. hareketleri titrek ve temkinliydi. Necla baktığını blli etmemeye çalışıyor ama onu gözlemlemekten de kendini alamıyordu. O da bir şeyler arar gibi etrafına bakındı. Bir anda, saniyelik bir göz göze gelmiş gibi oldular. Gerçekten öyle miydi, yoksa kafası yanlıkşlıkla o tarafa bakıp da görmemiş miydi aanyamadı Necla. Onun arkasından bir kaç kişi daha girdi, ilk zaman Yenge'yle birlikte gelen genç kız tanıdık geldi sadece, diğer geleleri tanımıyordu Necla..

ZÜHREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin