Saat 02:30 yatağında dört dönen ben annemler beni kandırdığı için sinirliyim ve şu an telefondaki tanıdık sesin kim olduğunu düşünmekten çıldıracağım o kadar kulağıma işlenmiş bir ses gibi geldi ki meraktan öleceğim göz kapaklarım ne kadar kapatmak istese de ben düşüncelerimden sıyrılabilmiş değilim. O her kimse beni deli etti sabaha kadar oturdum güneşin doğuşunu penceremden görebiliyordum gökyüzünün o kırmızımsı haline ve tam anlamıyla ben buradayım demesine bayılıyorum. Sabah güneşi beni iyice kendimden alırken uykunun kollarına attım gözlerimi yaklaşık iki saat kadar uyuduktan sonra annem beni uyandırmaya çalışıyordu.
"Emine kalk kızım iyi misin? Yoksa hasta mısın? Aslında halsizliğim beni yalan söylemeye mecbur bıraktı.
"Evet anne çok halsizim midem de bulanıyor." Halsizlik doğru ama midem de bir şey yoktu.
"Bugün büyük gün görücün geliyor böyle hasta bir vaziyette olmaz ki kalk çabuk kahvaltı et de bir ilaç vereyim bir şeyin kalmaz."
"Tamam." Hay aksi bugün mü geleceklerdi? bir planım da yok, babam da artık benden yana değil tek çarem kaldı evden kaçacağım evlenmek istemiyorum bana başka bir yol da bırakmadılar. Ne vardı ki beni kendi halime bıraksalar ben bir şekilde birini hayatıma katarım zamanı gelince ama yok öyle bir dünya illa kendi istedikleri doğrultusunda bir hayat çizeceğim. Neden yapayım istemiyorum sonuçta kalktım üzerimi değiştirdim elimi yüzümü yıkayıp aşağıya indiğimde ne göreyim bir kadın bir adam kim bunlar diye kendimle konuşurken annem söze girdi.
"Emine bak kimler geldi. Hadi ellerini öp."
"Hoş geldiniz." Deyip ellerini öperken annem konuşmaya devam etti.
"Güler hanım ve Emin bey Yusuf'un annesi ve babası."
"Memnun oldum." Neden bu kadar erken geldiler daha kahvaltı bile yapmadım böyle ne güzel oldu ya oh ne ala memleket ne meraklılar oğullarını evlendirmeye ama saygısızlık etmek istemiyorum bu insanları tanımıyorum değil mi? Buna hakkım yok.
"Hadi kızım gel biz sofrayı kuralım." Başımı sallayarak tamam dediğimi belli etmeye çalıştım ve mutfağa doğru gittik.
"Anne ben Seher'e gidebilir miyim?"
"Aa nereden çıktı şimdi Seher misafirlerimiz gelmiş ne demek gideyim oluyor mu böyle?"
"Ama anne önemli lütfen ne olur."
"İyi ama çabuk gel bak birazdan oğlan da gelir ayıp kızım tamam mı?"
"Tamam." Deyip gülümsedim çünkü şüphelenmemeli ve köyden çıkana kadar bana engel olmamalı hemen evden çıktım, misafirler salon da oturuyorlar avludan fırladım resmen ne kadar hız o kadar köyden erken çıkış demek abim de evde değildi ona da görünmeden Manisa'ya ulaşmam gerek beni istemediğim bir şeye zorlamayacak tek kişi kaldı Ersin dayım ben çoktan meydana gelmişken aklımdan bir sürü düşüncelerle boğuşuyordum ve halsizliğimle başım dönmeye başlayınca yavaşladım. Sağ tarafımdan gelen arabayı fark edip şuursuzca ayakta dikildiğimde ani frenle durdu. Kapıyı açıp inerken ona doğru baktım gözlerimin seçebildiği kadarıyla esmer, uzun boylu, sakallı biriydi bana yaklaşırken bu kadarını algılayabildim.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen ne diye yolun ortasında dikiliyorsun?" Ona cevap verebilecek bir halde değildim bir az önce köyden çıkmalıydım.
"Özür dilerim." dedim cılız bir sesle sanırım iyi olmadığımı bu ses tonundan anladı endişeli bir sesle konuşmaya devam etti.
"İyi misin? Bir sorun mu var? Yardım etmemi ister misin? Art arda sorular sorunca gözlerine baktım gerçekten zorlanıyordum yüzünü bile seçemediğim bu adama ne diyebilirim ki etrafıma bakındım beni gören biri var mı? Çok vakit kaybettim hızlıca ona taraf döndüm.
"İyiyim bir şey yok." Deyip yanından geçip gittim arkamdan bir şeyler dedi ama dönüp cevap vermedim. Köyün neredeyse sonuna gelmiştim artık dayanacak gücüm kalmadığında dizlerimin üzerine çöktüm. Resmen bedenim ruhumdan koptu bir çiçeğin susuzluktan solduğu ve toprağa eğildiği gibi çöktüm. Zordu bir çiçeği alışık olmadığı bir yere ekmek tutmazdı kökleri toprağı kabul etmezdi ruhu bu zulümü sen hiç bir çiçeğin dilinden anladın mı? Ne demek istediğini sadece sapından anlattığını, ne kadar üzülürse o kadar eğildiğini, toprağa yakınlığını ve pes edişini kuruyuşunda ki çaresizliği anlaman için rüzgara fısıldamasını dinlemen gerek duyabilmek için yorgun bedenimi hiçe sayıp ayağa kalktım gitmek zorundaydım ilerlemeye devam etmeliyim arkamdan tanıdık bir ses geldi.
"Emine dur nereye?!"
"Abi!"
"Emine ne yapıyorsun sen? Ne demek bu nereye gidiyorsun?"
"Abi gitmek istiyorum ben sadece gitmek istiyorum."
"Bak gitmene izin vermiyorum. Ayrıca evlenmene de izin vermiyorum."
"İlk kez bana arka çıkıyorsun o kadar kavga etmememize rağmen evin küçük cadı kızı olmama rağmen."
"Sus artık hadi eve gidiyoruz." Halsizliğimi fark edip beni kucağına aldı ve sonrası ben de meçhul...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜCÜ
Chick-LitTrabzon'da bir köy Çamlıca. Bende o köyde yaşayan bir kızım, istemediğim halde görücü usülü evlenmek üzereyim, gelecek olan kişiyi daha önce hiç görmedim. Tanımıyorum yaa nasıl evlenirim derken ne mi oldu? Orasını hiç sormayın...