2. BÖLÜM: YEŞİL

63 11 2
                                    


Şu deniz havası... İnsanı çarpmasa oldukça iyi aslında. İçinize çektiğiniz anda, her şeyi unutuyorsunuz, sadece o anki huzura odaklanıyorsunuz. Böyle bir ortamda aklınızda ne dert kalıyor, ne de tasa. Bir de sessiz, sakin bir yere oturdunuz mu, olmak istediğiniz ortamın aslında böyle bir yer olduğunun kolaylıkla farkına varabilirsiniz.

Sahilde yavaş bir şekilde ilerlerken bir de denizin maviliğini izliyordum. Gökyüzüyle arasındaki uyumu kelimelere dökmek istesem, her kelime anlamını yitirir diyebilirim. İki farkı tonlarda maviliğin birbiriyle olan uyumu... Oldukça huzur verici. 

Karşılaştığım şezlongun üzerindeki kum tanelerini elimle temizledim. Hiçbir kum tanesinin kalmadığından emin olduktan sonra şezlonga uzandım. Deniz havasını içime çekerken, gökyüzünü izlemeye karar verdim. Amacım o anda, bulutlara bakıp bir şeye benzetmekti. Hareket eden bulutlardan bir tanesini gözüme kestirdim, şekli pandaya benziyordu. Yavaş bir şekilde ilerleyişini izledim ve derin bir iç çektim. 

Gözüme kestirdiğim bulut bir anda şeklinin anlamını yitirdi. Aldırmadan derin bir nefes aldım ve oksijenin hücrelerime karışmasına izin verdim, aniden esen rüzgarla gözlerimi kapatıp şezlongda doğruldum. Gözlerimi ovuşturarak etrafıma baktım. 

Deniz hala eski durgunluğunda havaysa eski huzur verici haline bürünmüştü. İçimden, hava da benim gibi dengesiz diye geçirerek ayağa kalktım. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama yürüyordum işte, birden gelen sağa bakma isteğiyle bakışlarımı sağa doğru çevirdim. Gördüğüm şeyi sindirmeye çalışırken istemsizce yürümeye devam ediyordum. 

Mezarlığın karşısında durdum, işin tuhaf yanı sahilin yanında neden mezarlık var sorusunun cevabını merak etmiyordum. Sanki alışkınım da, her seferinde oraya gidiyormuşum gibi kolayca mezarlığın içine girdim. İçimden o an tek geçirdiğim tek şey  'Mezarlığa eşarpsız girmek, çarpılmama sebep olur mu?' sorusuydu. 

Biraz ilerledikten sonra, bir ağacın arkasına saklandım. Karşımda iki adam vardı, yüzlerini net bir şekilde göremiyordum. O adamların arkasındaysa en fazla sekiz kişi, en az da altı kişi duruyordu. Kumral olan, arkada duran adamlardan birine el işareti yaparak yanına gelmesini sağladı. Siyaha bürünmüş adamlardan biri, patronu olduğundan emin olduğum adamın yanına gitti. Patronu, yanına çağırdığı adamın kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra, adam başını aşağı yukarı salladı. Hızlı hareketlerle arkada duran gri arabanın bagajından bir çantayla geri döndü ve hafif kirlenmiş çantayı patronuna verdi. Patronuysa, pis bir sırıtışla verilen çantayı eline alarak karşısındaki adama uzattı. Adam, bir hamle yapıp çantayı alacakken kumral olan çantayı geri çekerek 'Eğer bu anlaşmayı bozarsan... Ne olacağını eminim ki biliyorsundur.' dedi. Karşısındaki adam başını onaylarcasına sallayınca elindeki çantayı, adamın önüne fırlatırcasına sert bir şekilde attı, sağa sola bakarak adamlarına işaret etti ve gri arabaya binerek bulundukları yeri hızlıca terk ettiler. Geri kalanlar ise birbirlerine bakarak sırıttıktan sonra uzaklaşacakken, 'Etrafta kimsenin olmadığından emin olun.' diyerek siyah arabalarına binerek ortamdan uzaklaştılar. Adımlarım geri geri giderken, sert bir şeye çarptım. Tam arkamı dönüp, neye çarptığıma bakacakken ağzıma kapanan bir çift eli hissettim, son duyduğum şey ise 'Birilerini iş üzerindeyken izlemek hiç hoş değil güzelim, senin gibi cici bir kıza hiç yakışmadı.' cümlesiydi, ondan sonrasıysa... Tam bir karanlık.

~

Uykumdan sıçrayarak uyandım desem yeridir. Derin bir nefes alarak yatakta doğruldum ve ellerimi alnıma yerleştirdim 'Dün gece o kadar güzel bir rüyadan sonra, tekrar uyumayı denersem olacağı buydu işte. Ne bekliyordunuz Duru Hanım? Oscar Çöllerde mi?' diye mırıldanarak esnedim. Bu rüyadan sonra kısa bir duşun iyi geleceği kararına vararak, kıyafetlerimi hazırladım. Kapımın arkasında duran bornoz ve saç havlularından birini aldım ve kısa ama ferahlatıcı bir duşa girdim.

Beni Unutma SevgilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin