3. BÖLÜM: GİZEMLİ KAYBOLUŞ

55 7 0
                                    

Donuk hâlimden sıyrılarak kendime geldim, karşımda duran kişiye baktım ve yarım bıraktığım cümlemi kararlılıkla tamamlamaya başladım. "Seni gerizekalı! Yüzsüz gibi karşıma çıktın demek..." 

Bu sözüm üzerine birkaç adım geri gitti ve ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı. Yutkunarak gülümsedi  "Bence sakin olmalısın Duru, bu konuyu konuşabiliriz.", bu dediği üzerine içtenlikten uzak bir gülümseme takındım. "Daha ne konuşacağız? Konuşacak konu mu kaldı?" dedikten sonra, geniş omuzuna yumruk atmak için hızlıca birkaç adım atmıştım ki, yerdeki lanet olası taşa takılıp son sürat yere düştüm. 

Ne olduğunu fark edemeden gözlerimi kapatmıştım. Dizlerimde hissettiğim sızlamayla derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. O ise karşımda gülmemek için kendini zor tutuyordu. "Kahretsin!"  diye mırıldandım ve ayağa kalktım. 

Şu salağın karşısında düştüğüme inanamıyorum!

 Dizlerimi ovuştururken aniden bana sarıldı. O anki şaşkınlıkla ellerimi dizlerimden çektim ve uzun zamandan sonra tanıdık olan kokusunu istemsizce içime çektim, kokusu yine sigara dumanıyla birleşmişti. Hiçbir değişiklik yoktu, tam tersine her şey aynıydı. Göremeyeceğinden emin olarak tebessüm etti. O her ne kadar sarılırsa sarılsın ona inat olsun diye, kolları arasında hareket etmedim. 

"Hâlâ sakarsın, hiç değişmemişsin." demesiyle yüzümde oluşan tebessüm, gülümsemeye dönüştü. Gözlerimi kapattım, tam sarılacaktım ki "Öhöm öhöm!" diye yapmacık bir öksürme sesi geldi. 

O, kapıya doğru dönük olduğundan karşımdaki cadı onu göremese de benim yüzüm ona doğru dönüktü. Belli ki beni kolayca tanımıştı ya da yüz ifadesinden bunu çıkarıyordum. Bana sardığı kollarını hafif bir şekilde gevşetti, ondan ayrılmadan "Sakın arkandaki kişiye yüzünü belli etme, seni gebertirim." diye fısıldadım ve yavaşça onu ittirip gelen cadıyla sohbet açmaya çalıştım. "Nasılsın Nurten Teyze?" dedim, dışımda her ne kadar cici kız gülümsemesi olsa da, içimden onun geliş zamanlamasına küfür etmekle meşguldüm. 

"Nurten Teyze'n batsın emi! Annen seni böyle yetiştirmedi, ah zalim dünya! Şuncacık kız bunları yapmaz diyordum demez olaydım! Pü!" demesiyle gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Cümlesini yarım bırakmamaya çalışmış ve bu sırada hızlı konuşmuştu. Nefesi tükendiği için de yüzü kızarmıştı. Nefesini düzenlemek için bir eliyle göğsünü tutmuş gökyüzüne bakıyordu, diğer elindeyse üzeri peçeteyle örtülmüş bir tabak vardı. 

Yavaşça bakışlarımı Nurten Teyze'den çekip, onu izledim. Bakışları bize dönük değildi, tam tersi olsaydı Nurten Teyze hemen hafızasına yerleştirirdi ayrıca benden bir ton laf yerdi, bunu kendisi de biliyordu. Bize arkasını dönmüş evi inceliyordu. Bakışlarımı Nurten Teyze'ye çevirdiğimde onun da bana baktığını görmemle, aklımdaki kelimeler birden dağıldı yerini de suçluluk duygusuna bıraktı. Sakinleştiği nefes alış-verişinden belli oluyordu. 

Gözlerini gözlerime dikti, "Annen evde değil mi? Tabağı bende kalmış onu getirdim. Mâlum, sizi de böyle yakalayınca unutuverdim." demesiyle elimi alnıma götürdüm. 

Tabii ya! Annemi aramak için çıkmıştım dışarı. 

Nurten Teyze'nin elinde tuttuğu tabağı aldım, "Çok teşekkürler, anneme geldiğinizi söylerim." dedim ve cebimdeki anahtarı çıkarıp demir kapıyı aceleyle açtım. Elimdeki tabağı, kapımızın önüne koydum ve dışarıda bıraktığım misafirimi hatırlayarak hızlıca dışarı çıktım. Nurten Teyze, bir şey bekliyormuşçasına bıraktığım yerde duruyordu. Ona aldırmayarak, misafirimin kolundan tuttum. Yanından ilerlerken dediğim tek şey "Kusura bakmayın, daha sonra telafi ederim." demek oldu.

     Uzun süreli bir yürüyüşün ardından kolunu ellerimin arasından aniden çekti "Duru! Ne oluyor anlatacak mısın artık? Beni peşinde sürükleyip duruyorsun." dedi ve kaşlarını çattı, şu anki bakışları sinirliden çok meraklıydı. 

Nerede olduğumuzun farkına varmadan, etrafa baktım. Boşta kalan elimi düşünürcesine saçlarımın arasına daldırdım. Bilmiyordum... O anki saçmalıkla nereye geldiğimizi, nereye gideceğimizi, ne yapacağımızı bilemeden düşmüştüm yola. Aklıma bir fikir gelmemesine lanet okuyarak derin bir iç çektim. 

Bilmiyorsun işte, ondan yardım istesene! Konuş onunla.

"Bilmiyorum... O an sadece aklıma annemi bulmak dışında hiçbir şey gelmedi. Biliyorsun, o benim tek dayanağım, tek sığınağım." meraklı ve saklanan sinirli bakışları aniden yumuşadı. Bir elini omzuma attı "Gel bakalım prenses, şuraya bir oturalım ne olduğunu anlat." diyerek yakınımızda olan bankı gösterdi, onaylarcasına başımı sallayarak birlikte banka doğru ilerledik. 

Oturduğumuzda yumuşamış olan bakışları yine merak içeriyordu. Bu çocuk asla büyümeyecek diye düşünmeden edemedim. 

Bakışlarımı ondan çekip yere sabitledim. "Biliyorsun... Babamı kaybettikten sonra tek sığınağım annem oldu. Onu kaybedince dağı..." sözümü aniden kesti "Duru, biliyorum. Beni neden sürüklediğini ve annene ne olduğunu anlatacak mısın?" gözlerini benden ayırdı ve kaldırım kenarında yeni açmaya yüz tutmuş çiçeğe bakmaya başladı, "Tamam ya, iki dakika en baştan anlatmama izin vermedin." diyerek bacak bacak üstüne attım. 

'Bildiğim şeyleri tekrar tekrar anlatma' dercesine bir bakış attığında, konuya girmeye karar verdim. "Bu sabah amcam geldi, bildiğin gibi yine para mevzusu. Annem de artık vermeyeceğini söyleyince bir gürültüyle çıktı evden, gürültüyü merak edip anneme neler olduğunu sormaya gidecektim ama her yeri aradım, annem yoktu. Telefondan da aradım ama telefonunu hiç evde bırakmayan annem, evde bırakmış. Bir hışımla dışarı çıktım, sonra da seninle karşılaştım zaten. Geri kalanını sen de biliyorsun." diyerek konuşmamı sonlandırdım. 

Bir süre daha aynı noktaya baktı ardından başını anlamışçasına salladı ve banka iyice yaslandı. Şimdi bir başka bakıyordu ve ben bu bakışları çözebiliyordum, düşünüyordu, çözüm aramaya çalışıyordu. "Markete gitmiş olabilir mi?" tek kaşımı havaya kaldırdım "Gittiği zamanlar, bana haber veriyor zaten." bir mırıltı çıkardı "Belki sinirlenmiştir, sana haber vermeyi unutmuş ve sinirini atmak için dışarı çıkmıştır?" kaldırdığım kaşımı indirip gözlerimi kıstım, geçen arabaya bakarak "Bak bu olabilir." diye mırıldandım. Elini tekrar omzuma attı "İşleri yine çözüyorum, Sherlock Holmes benim yanımda bok yesin." dedi ve sırıttı. 

Omzumda olan elini iterek "Kendinden o kadar emin olma bence, bu olay tam tamına çözülmedi farkındaysan." dediğimde, beni umursamadan ayağa kalktı ve ilerlemeye başladı, ne olduğunu anlayamamış bir vaziyette arkasından seslendim "Hey! Nereye?"  bunu dedikten sonra ona yetişmeye çalıştım. İlk başta yavaş adımlarla ilerlesem de, o çoktan hızını almış ilerlemeye devam ediyordu. Çok geçmediği halde, gözümün önünden bir anda yok olmuştu sanki.

Adımlarımı ona yetişebilmek için biraz daha hızlandırdım. Onun gibi şapkayı başına geçirmiş biri, dar ve bilmediğim bir sokağa doğru ilerledi. O olduğunu düşünerek peşinden gittim, geniş ve kimsenin olmadığı bir alana çıktığımızda hâlâ onu takip ediyor vaziyetteydim. Beni fark etmemişti, adımlarımı sıklaştırdım. 

Yanına vardığımda omzundan tutup kendime çevirecektim ki, gözlerimin kapanmasıyla ve gelen gürültüyle olduğum yere çakılıp kaldım.

Kahretsin! Yine mi?


     Yine ben! Nasılsınız kuzular, iyi olduğunuzu hissediyor gibiyim. Bu bölümlük bu kadar, okuduğunuz için teşekkür ederim.

   İşleri yine hayal gücünüze ve size bırakıyorum. Yazım yanlışlarım veyahut anlatım bozuklukları olduysa affola. Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın! :) (:

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 05, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Beni Unutma SevgilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin