-Jimin-
Saatler sonra derin nefeslerini duyunca yatağın ucuna kadar sürüklendim. Ona baktığımda karşılaştığım yüze bakarken iç çektim. Melekten farksız bir ifadesi vardı. Hala eskisi gibi dudakları aralık uyuyordu ve yine dudağının kenarı kabuk bağlamıştı. Küçükken de sık sık yara olurdu dudağında. Birlikte yakalamaç oynadığımız bir gün düştüğümde dizim kanamıştı. Ben o kadarcık acıya dayanamazken onun vücudunda sürekli yaralar olurdu. Ben bakmaya bile dayanamamıştım yarama ama o eğilip dizimdeki toprağı temizlemiş ve ardından annesinden gördüğü gibi yapıp yaramın üzerine öpücük bırakmıştı. Yaşlı gözlerimle ona bakarken o her zamanki neşeli gülümsemesini bana sunup konuştu.
-Birazdan geçecek Mochi. Endişelenme.Büyüleniyordum her zaman ondan. İzlediğim çizgi filmlerde ne kadar süper kahraman varsa onun yerine koyuyordum onu. Oysaki o beni kahramanı olarak görürdü. Onu kurtaracağım günü hayal ederdi hep.
Kim bilir annesinden kaç kez böyle öpücük alıp acılarını dindirmişti. Haklıydı bana kızmakta. Annesinin ölümünden sonra yarasını saracak kimsesi kalmamıştı. Yıllarca yanına gelememiştim ama uğraşmıştım. Ne kadar çabaladıysam fayda etmemişti okulum bitinceye kadar. Her şeyi denemiştim daha erken gelebilmek için.
Onun yanına geldiğimde bedenini göremesem bile mezarını görmeyi umut ederken hayatımdaki en değerli kişi karşımda uyuyordu.
Parmağımı uyurken aralanan dudaklarına doğru uzattım. Yarasına dokunmamıştım ama aklıma gelen şey kalbime dokunmuştu. Onun dizime bıraktığı öpücüğün ardından dudağının kenarındaki yarayı öpüp aynı şekilde gülümseyerek neşeyle cevaplamıştım.
-Birazdan geçecek Nochu.
Onun için geçti mi bilmem ama dudaklarım dudaklarına ilk değdiğinde beri içimde olan his asla geçmemişti ama şu an ona yakın olduğum kadar uzaktım da.Elimi aşağıya bırakıp onu izleyerek uyuyakalmıştım. Sabah uyandığımda sırt üstü uzanmış ve yere yayılmış şekilde uyuyordu. Komik bir ifade vardı yüzünde ki ruh halime rağmen ona gülmeden edememiştim. Küçükken bu odada gizlice uyuduğumuzda defalarca uyanmadan önce birbirimizin yüzünü boyamıştık ama sonucunda tartışmak yerine birbirimize gülüp dalga geçerek eğlenmiştik.
Henüz kimsenin uyandırmaya gelmemiş olmasına şükredecekken masanın üzerine bırakılan kahvaltımı görünce iç çektim. Yerimden kalkıp banyoya ilerlerken onun uzun bacaklarından atlayarak geçmiştim. Gece ağladığım için gözlerim kötü görünüyordu. Yüzümü yıkadıktan sonra avcumun içerisine biriktirdiğim suyla içeriye geri döndüm. Onu en rahatsız eden şey suyla uyandırmaktı. Tepesinde dikilip derin bir nefes verdikten sonra avcumdaki suyu yüzüne bıraktım.
~JK~
Tam sonunda huzurla uyuyorum diyecekken birden buz gibi suyu yüzümde hissedince kendime gelip kalktım hızlıca, kesin uyuya kaldım ve Tae geldi sanmıştm. Tam özür dileyecekken tepemde ki Jimini görünce soluklanıp Tae olmasından iyidir dedim ve hemen ayaklanıp başımı eğmiştim. Nasıl önce kalkmazdm diye kendime kızarken gözüm masadaki tabakları görünce iyice kendime kızdım
-Uyuya kalmışım özür dilerim efendim isterseniz eski tepsiyi götüreyim ben.-Jimin-
Ona sert bakışlarımı yollamakta zorlanıyordum. Masama ilerlerken elimle kapıyı işaret ederek konuşmadan gitmesini istedim. Sandalyeye oturup arkamı yaslandığımda uzaklaşan ayak seslerini gittikçe zor duyuyordum. Odadan çıkarsa başına neler gelebileceğini bilmiyordum ama artık onunla eskisi gibi olamayacağımızı ikimiz de anlamalıydık. Kapı kapanınca dirseklerimi masaya yaslayıp uzun süre önümdeki kahvaltıyı inceledim. Bizlere yiyemeyeceğiz kadar yemek özenle hazırlanırken onlara köpek maması bile layık görülmüyordu. Bunları düşündükçe yiyesim gelmiyordu. Zaten yıllarca o okulda gördüğüm muameleden yemek yemek artık benim için çok da önemli bir şey değildi. Yemeklere dokunmadan yerimden kalkıp dün kitaplığıma geri bıraktığım kitabımla birlikte balkonuma çıktım. Serin hava kemiklerime kadar anında işlemişti ama bu önceki geceki ruhumun yorgunluğunu yine de bastıramamıştı.
~JK~
Eski epsiyi alıp hızlıca uzaklaşınca bir yandan gitmek istememiştim ama uyuya kaldığım için kızacak diye kaçtım bir nevi. Bir saat kadar oyalanıp yine bahçıvanın yanına gidip makasla oyalandım. Başımı kaldırıp Jiminin odasına bakarken onun balkonda kitap okuduğunu görünce keşke benimde onun bu halinin fotosunu çekebilme imkanım olsaydı diye içimden geçirirken bahçıvan dürtünce tekrar ona bakıp işime devam ettim, en azından yakınlarımdaydı.-Jimin-
Kitabımı okurken aynı zamanda bahçeyi de izleyerek aklımı dağıtmaya huzur bulmaya çalışıyordum ki Jungkook'u bahçede görünce elimdeki kitabı kucağıma bıraktım. Eskiden olduğu gibi işini en iyi şekilde yapıyordu. Çocukluğum olan insana bakarken böyle hüzünlü hissedeceğimi düşünmezdim. Üstelik onun yaşadığını öğrenmiş olmama rağmen ama o beni hep yanlış bilmişti.
Bahçenin diğer tarafından havlama sesi duyunca gözlerimi odak noktam olan Jungkooktan ayırdım. Taehyungun köpeği kendi halinde topuyla oynuyordu ama Jungkook'un kendini sıktığını buradan hissedebiliyordum. Ortalıkta Taehyung olsaydı eminim ki bunu bile bahane ederek Jungkook'un üzerine giderdi. Kendince eğlenirdi.
Sırıtarak yerimden kalkarken keyifle kendi kendime konuştum.
-Neden bahaneleri bir tek o üretsin?Odadan çıkmadan önce üzerime aldığım bol hırkamın düğmelerini iliklerken olabildiğince hızlı adımlarla merdivenlerden indim. Bahçeye ulaşınca nefes nefese kalmıştım bu yüzden yavaşlayarak Jungkook'un üzerine doğru kararlılıkla yürüdüm. Geldiğimi farkedince işine daha çok odaklanır gibi yaparak beni görmemiş gibi davranmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp ellerimi arkada birleştirdim ve arkasından ona biraz daha yaklaştım. Köpekten korktuğu için hızla inip kalkan göğsüne bakarak boynuna doğru konuştum.
-Evimizin köpeği seni rahatsız mı ediyor yoksa?~JK~
Bir dalı daha bitirince tekrar yukarıya bakınca onu göremedim. İçime yine dolan hüzünle ve dağılmış dikkatimle Tae'nin ilerde telefonla konuştuğunu gördüm ve iyice saklandım ama köpeği de dışarda havlayıp oynuyorken yine bir titreme gelmişti . Beni fark edecekler diye korkuyordum . Bir süre saklandığımı düşünürken jimin yaklaşıp sorular sorunca fark edilmemek için iyice ağaca yaslanmıştım.
-Ha-yır efendim. Sadece tekrar ısırmasından çekiniyorum.Deli gibi korktuğumu desem üstüme salacaklar yine diye korkuyordum.
-Jimin-
Isırdığını söyleyince gözlerimi kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeyi beklerken aklımdan bir çok şey geçiyordu. Elime geçen ilk fırsatta köpeğin Tae'yi becermesini sağlayacaktım.
Hayır demesine rağmen bir adım gerileyerek ağaca yaslanmıştı. Uzanıp titreyen elini tuttuğumda başını indirip ellerimize bakmıştı. Soğuk havaya rağmen eli hala sıcacıktı ya da ben öyle düşünüyordum. Onu köpeğe doğru çekiştirirken karşı koyamıyordu ama kulağıma ulaşan titreyen nefesi ve sıktığı elim kaçma isteğini kanıtlıyordu.
Onu köpeğin önüne getirip bıraktığımda güçsüz düşen bacaklarına rağmen dikilmiş yalvarırcasına bana bakıyordu. Köpek ise oyuncağını bırakmış Jungkook'a odaklanınca ellerimi ceplerime koyup sırıtarak yerimde sallandım.
-Biraz eğlenmeye ne dersin? Köpek, sen, ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Blood, Sweat & Tears
Фанфик[Tamamlandı] Bana ilk gülümsediğinde 4 yaşındaydı. Benim gerçeklerle tanıştığım yaştaydı. Annemin ölüsünü gördüğüm yaştaydı. Kaşlarımı çatıp yüzümü ona yaklaştırdığımda bile yüzündeki gülümseme silinmemişti. Başımı eğip ciddi görünmeye çalışarak sor...