~JK~
Daha anlamadan, manyağın sabah tasmayı bağladığı elim hala hassasken sıkıca tuttuğu için dişlerimi sıktım. Şuan bu özel yerimizde bunları yaşıyacağımı hiç düşünmemiştim. Tae böyle yapsa umrumda olmazdı ama o yapınca çok ağır geliyordu ve korkuyordum. Ağaca fırlattığından nefessiz kalsamda bacağımdaki ağrı öyle artmıştı ki kanadığını bacağımdan akan sıcak şeyle anlamıştım çünkü cidden sert atmıştı. Gücü de artmştı ki boşuna korkmamştım biraz önce. Ona sanırım böyle kötü olmayı öğretmişlerdi yurt dışında. Elleri saçlarımı hep severken bu sefer sevmediğinden böyle yapıyordu . Evde gördüğüm her muameleye alışmıştım vücudum hep dayanıklıydı ama şu an neredeyse yorgunluktan düşmek üzereyken saçlarmı iyice çekince kendimi tutamamıştım yıllar önce cesaret gösterdiğim adam yüzünden alışık olmadığım şeyi yapıyordu.
Gözlerine üzüntü ile karışık korkuyla baktım daha da böyle şeyler yapıp da benim aklımda kalan Jimini kirletmesin diye dua ediyordum.
O sordukça sustum, o beni bir daha ağaca sertçe çarpıp cevabını istedi. Sanki bilmiyordu, sanki beraber öğrenmemiştik bunu. Annemi de unutmuştu turuncu dostum.
Zorla nefes alıp saçlarımın acısına gözlerimi kapatıp sonra tekrar ona baktım.
-no-lur lütfen efendim bırakın gideyim. Lütfen..-Jimin-
Dışarıdan sanki oydu ama aynı şekilde davranışlarıyla o değil gibiydi. İçimdeki acıyı bastırmak istedikçe onun canını yakıyordum. Gözlerindeki korku bana yabancıydı. Onun tersine bırakmam için yalvarması ve bana efendim demesi sinirlenmeme sebep olmıştu. Sanki birisi onun bedenini çalmış gibi hissediyordum.
Başını ağaca iyice yaslarken gözlerine bakmayı sürdürdüm. Boyu benden uzun olduğu için dudaklarım anca kulağına yetişiyordu.
-Sana. Bu şarkıyı. Nereden duydun diye sordum. Burada isteyen kişi ben olurum. Bırakmamı isteyerek hata ettin.~JK~
Neden bu kadar yabancılaşmıştı ki, ordaki insanlara da kölelere de öyle miydi ki? Annem görse hayatta inanmazdı bu hallerine. Onu da beni sevdiği gibi gizlice severdi ama annem gibi onun da gittiğini anlamştım, hele de son sözüyle göz yaşımı yine tutamadım.
Değişmiş olmasından korkuyordum ki hem değişmiş hemde sözünü tutmayıp beni unutmuştu. O da Tae gibi kızmasın diye kanayan dudağımı emerken saçımdaki baskısıyla inlemiştim. Belki Tae gibi kızmazdı ses çıkartışıma.
-Biliyorum işte küçüklüğümden beridir biliyorum efendim.-Jimin-
Cevabımı aldığımda parmaklarım kendiliğinden çözülmüştü. Elim yana düştüğünde ben ağacın gövdesine boş boş bakarken onun sessiz hıçkırığı kulağıma dolmuştu. Bu şarkıyı küçüklüğünden beri bildiğine göre kesinlikle oydu ama beni unutmuştu. Onu bıraktığımda 8 yaşındaydı ve aradan 12 yıl geçmişti. Yaşadığı şeylerin ardından unutması normal olabilirdi ama canımı yakmıştı.
Ona bakmadan işaret parmağımı ona doğrulttum.
-Odamın duvarlarında çizimler var. Onlar temizlenmemiş. Akşam odama gelip onları temizleyeceksin.Arkama bakmadan ağacın dibine geri döndüm. Yerden aldığım kitabımla birlikte eve ilerlerken içimdeki kırgınlığı bastırmaya çalışıyordum. Tek duam Tae geldiğinde jungkookun odamda meşgul olmasıydı. Belli ki Tae değişmemişti ve hala onunla uğraşmaktan zevk alıyordu.
~JK~
Dedikleriyle şokla ona bakarken ağacın dibine çöküp elimle ağzımı kapadım. Onları biz beraber çizmiştik. Her güzel bir şey yaptığımızda bir çizim eklemiştik ve o şimdi de anılarımı kendi elimle silmemi istiyordu.
Bir an keşke Tae gitmeseydi dedim, o kalbimi böyle acıtmamıştı. Hep Jimin gelmeyecek diye dalga geçip beni ağlatsa da böyle yapmamıştı.
Gözlerim bulanık görse de gidişini izledim soğuk havada baya uzun süre oturdum. Ona sinirliydim değişmesine değil, sildirmesine. Sözünü tutmamasına.Ağlayarak topalladm ve kulübeme gelip bacağımdaki kanı temizledim. Biraz daha dinlenip şişmiş gözlerimle ve çektiği saçlarımın ağrısıyla geri dönüp evdeki işlere devam ederken bir andan çağırmasın diye dualar ediyordum.
-Jimin-
Nasıl ulaştığımı bilmediğim odama girer girmez kendimi yatağıma sırt üstü bırakmıştım. Gördüklerime duyduklarıma ve yaptıklarıma inanamıyordum. Karşımdaki o değilmiş gibiyken ben de ona kendim gibi davranmamıştım. Bileklerimle gözlerimi kapatıp gözyaşlarımın akmasına izin verirken onu yanıma çağırmak için başka sebepler düşünüyordum. Tüm bedenim içimin acısından sızlıyordu. Niyetim anılarımızı sildirmek değildi. Onun onları görerek bizi hatırlamasıydı ve onu olabildiğince diğerlerinden uzak tutmaktı. Özellikle Tae'den.
Odanın boğuk havası ciğerlerimi yakmaya başladığında yerimden doğruldum. Bir süre öylece oturup eski odamı izlerken zamanın ne kadar ilerlediğini odadan ayrılmaya başlayan güneş ışıklarıyla anlıyordum. Tae genellikle hava kararmaya başlarken eve geri dönerdi. Jungkook'u daha fazla zaman geçmeden çağırmalıydı.
Aşağıya sallandırdığım ayaklarım yere bastığında halsiz bir şekilde pencereye ulaştım. Açıp içeriye temiz hava girmesini sağlarken hala Jungkook'u nasıl çağırabileceğimi düşünüyordum. Aklıma gelen fikirle ellerimi soğuk mermerden çekip hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Aşağıya ulaştığımda herkes önceden olduğu gibi her an bir şeylerle meşgul haldeydi. Onların karşısında mecburen olabildiğince ciddi görünmeye çalışıyordum ama bu benim gibi birisi için fazla zordu. Etrafa bakınıp onu arıyordum ama bir türlü bulamayınca Tae'den şüphelenmeye başlamıştım. Zaten temiz olan vazoları sırf çalışıyormuş gibi görünmek için temizleyen hizmetçilerden birine taenin gelip gelmediğini sorduğumda olumsuz yanıt alınca rahatlamıştım. Ona elindeki işi bırakıp jungkooku odama getirmesini söylediğimde yüzüme boş boş bakınca yüzümü yaklaştırıp sert bir dille üsteledim.
-Derhal. Akşam yemeğimle birlikte. Hala yol yorgunuyum ve erken uyuyacağım. Babama bunu söyle.Daha fazla uzamaması için arkamı dönüp odama ilerlerken hala gözüm onu arıyordu. Odama ulaştığımda o ortamdan biraz olsun uzaklaşabildiğim için rahat bir nefes verdim. Yapabileceğim tek şey o gelene kadar uzanıp beklemekti ve yanında nasıl davranacağımı düşünmekti. Artık birbirimize birer yabancı mıydık?
~JK~
Evden uzak olursam gözüne çarpmaz, çağırmaz belki diye bahçıvana yardım etmeyi denemiştim, onunla beraber süs ağaçlarına şekiller yapıyordum makasla. Bahçıvan çok titiz olduğundan ona uymaya çalışıyordum, hızına ve titizliğine yetişmeye çalışıyordum.
Hem muhabbet edip hem bunları yaparken içerden gelen bir abla bana seslenince makası bırakıp içeriye adımladım.
Jimin sanırım beni unutmuştur diye düşünürken elime tutuşturulan kocaman tepsiyle arkamdan itekleyerek yukarı çıkarıldım. Cadı bu katta olduğu için ekstra sessiz olmaya çalştım birandan da ablaya yalvardım.
-O bir yabancı lütfen sen bırak olmaz mı? Hem Tae gelmeden azcık daha dinlenirdim.Abla yüzüme boş boş bakıp başını salladı ve kapıyı çalıp hızlıca uzaklaştı. Arkasından seslenirsem cadı duyarda gelir diye korkunca içeriden gel sesiyle kendime geldim.
Şimdiden içime bir öküz oturmuştu ve içeri girdiğimde uzanan minik bedenine bir müddet bakabilmiştim o kızmadan. Cidden büyüdükçe insanın ona bakma isteği artıyor gibiydi. Keşke bende onun büyüdüğünü görebilseydim derken elimdeki koca tepsiyi masaya bırakıp eğilerek selamladım.
- Efendim yemeğiniz. Başka bişey varsa hemen getirebilirim.Ayaklarım kapıya yönelsede bu kadar konuşmam bile fazlaydı. Tae olsa çoktan uyarımı almıştım . Belki aşşağı gönderir diye dua ederken hala aynı şekilde duruyor cevabımı bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Blood, Sweat & Tears
Fanfiction[Tamamlandı] Bana ilk gülümsediğinde 4 yaşındaydı. Benim gerçeklerle tanıştığım yaştaydı. Annemin ölüsünü gördüğüm yaştaydı. Kaşlarımı çatıp yüzümü ona yaklaştırdığımda bile yüzündeki gülümseme silinmemişti. Başımı eğip ciddi görünmeye çalışarak sor...