Ufak adımlarla aile dostumuz Tuğrul amcanın peşinden ilerledim. Her ne kadar dik durmaya çalışsamda beceremiyordum. Eğer bu işi bileğimin hakkı ile kazansaydım pek tăbi güçlü adımlarla ve kendimden yüzde yüz emin bir şekilde girerdim içeri. Lakin buraya Tuğrul amcanın torpili ile girdiğimi bende dahil olmak üzere içerde ki herkes biliyordu. Buda şimdiden kimsenin beni sevmemesi için iyi bir neden sunuyordu , tek tedirginliğim buydu.
Yeni mezun bir edebiyatçının hemen iyi bir gazetede iş bulması zor değildi , imkansızdı.
Üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı şeçmemin herkesçe başka bir nedeni vardı. Annem onun gibi bir edebiyat öğretmeni olmamı istiyordu ki bunun için istemesem bile formasyon almıştım. Babam ise onunla sonu gelmez şiir sohbetleri edebilmemi istediği için bu bölümü şeçmem için yüreklendirmişti beni. Ben ise - ah gerçekten tam bir hayalperestim - yazar olabilmek için seçmiştim. Şimdi buna kahkalar atarak gülüyorum. Edebiyat okuyup yazar olan tek bir kişi var oda Ahmet Hamdi Tanpınar , malesef bende ikincisi olamadım. Şimdi nerde bir edebiyat okumak isteyen birini görsem " Aman sakın ben yazar olmak için bu bölüme geldim deme. " diye uyarıyorum. Eğer böyle bir lalelik yaparsanız zira hocalarınız ve arkadaşlarınız sizle önünüzde ki 4 yıl boyunca dalga geçerler. Diplomamı alırken bile Mustafa hoca " Eee darısı Nobel Edebiyat ödülüne. " diyerek bütün gün kırmızı bir suratla gezmeme neden olmuştu. Arapça ve Farsça ile boğuşmakla geçen bir dört yılın sonunda ne Annemin istediği gibi bir edebiyat öğretmeni olmuştum ne babamla aşık atışması yapabilecek kadar bilgiliydim nede hayallerimi gerçekleştirip yazar olabilmiştim. Karaladığım bir kaç şey vardı ama hepsi yetersizdi. Edebiyat okumanın size kattığı bir diğer şey ise mükkemmeliyetçi olmak. Yazdığım şeyleri daha ben bile beğenmezken başkalarına sunmak akıl kârı değildi.
Şimdi bir çok arkadaşım harıl harıl Kpss'ye çalışırken ben - Babamın sayesinde - ülkenin en iyi gazetelerinin birinin Ankara Şubesinde iş bulmuştum. Üniversiteyi bile İstanbulda anne ve babamın dizinim dibinden ayrılmadan okuyan ben için birden bire Ankaraya taşınmak oldukça zor olmuştu.
Bugünden sonra müdürüm olacak Tuğrul amca sertçe cam kapıyı açtı. Derin bir nefes aldım. Bunu yapabilirsin...
Yüzümde gergin bir gülümseme ile yuvarlak masanın etrafına dağınık bir şekilde oturmuş insanlara baktım. 20'den 50'ye her yaştan ve her tarzdan insan vardı. Resmi dursalarda ofiste normalde sıcak bir ortam olduğu belliydi. Yüzümde ki gerginlik yavaş yavaş azaldı. Kaslarımın gevşediğini hissettim. Yeşil duvarlar oldukça iç açıcıydı , yeşil her zaman bana güven vermiştir , hele ki babamın gözleri ile aynı tonda ise. Duvarlarda başarılı haberlerin asılları asılıydı. Çoğu meclis haberleriydi , bende yarın kendimi TBMM kapısında bulabilirdim. Kendimi oldukça şanslı ve heyecanlı hissediyordum.
Herkes tanınması için Tuğrul amcaya yani Tuğrul beye bakıyordu. İster istemez bende ona döndüm.
" Size eğer gazetenin başına geçersem Ankaraya Marmarayı getireceğimi vaad etmiştim. İşte karşınızda Marmara Büyüktunç! "
İsmim konusunda yaptığı bu oldukça kötü espiri karşında yüzümü buluşturdum.
Esmer oldukça karizmatik adam yanındakilere döndü.
" Tuğrul bize sömürelim diye taze kan getirmiş. "
Yanında ki hafif kumral kadın hoş bir kahkaha atıp bana göz kırptı.
" Şaka yapıyor o kadar acımasız değiliz. "
Şuh kadına munzur bir gülümseme attıktan sonra sesimi ayarladım ve oldukça iyi olduğum diksiyonumla konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marmara
ChickLitBen Marmara. İstanbulu bir sevgili gibi saracak kadar aşık , Asya ve Avrupayı birbirinden ayıracak kadar kalpsiz Marmara.