MARMARA - 2 -

903 90 29
                                    

" Buraya iki deniz fazla biliyorsun... "

Küstahca kıvrılan dudaklarına ve özgüven dolu duruşuna baktım.  Beni küçümsemişti. Beni, Marmara Büyüktunç'u!

Gözlerimi kıstım ve o küstah suratına bir tokat indirmemek için kendimi zor tuttum.

" O yüzden eşyalarınızı fazla yerleştirmezseniz iyi edersiniz Ege bey. "

Başını geriye atarak sesli bir şekilde güldü. Sesi kulaklarımı tırmalamıştı. Güldüğünde dudaklarının etrafı hafifçe kırışıyor ve yanaklarında iki küçük gamze beliriyordu. Tanrım bu çok - çok kızcaydı. Erkeklerin böyle gamzeleri olmazdı,  olmamalıydı.

Öldürücü olduğunu umduğum bakışlarımı ona dikmiş ağzından çıkacak cümleleri bekliyordum.Rakibine saldıracak bir aslan gibi tetikteydim.

" Gazetecilik hakkında en ufak bir fikri olmayan ve torpille staja başlamış biri için çok iddalı laflar ediyorsun. "

Benim sizli - bizli konuşmama istinaden özellikle son kelimeyi bastırarak söylemişti.

Öfke özgürce damarlarımda dolaşıyordu. Saman alevi gibi olan öfkem çok yanar ama çabuk sönerdi. Tabi istisnalar hariç, şimdi olduğu gibi.  Kimse ama kimse benimle böyle, bu şekilde konuşamazdı.

İşaret parmağımı ona doğru tehditkâr bir şekilde dikmiş, bir iki adım gitmiştim ki odanın cam kapısı yavaş fakat sesli bir şekilde açıldı.  Otomatik olarak ikimizde kapıya doğru baktık. 

Gelen editörümüzdü. Bütün gazetenin ayak işlerini yapacak olsakta resmi olarak ona bağlıydık.

Kapıdan kafasını uzattı ve şaşkınca havada asılı duran işaret parmağıma baktı.  Utançla elimi indirdim. Kıp kırmızı olmuştum.  Ne zaman utansam bir domatese dönerdim ve peyniri andıran beyaz tenimde buna hiç yardımcı olmuyordu.

Al al olmuş yanaklarımla editörümüze döndüm.  Lanet olsun daha adamın ismini bile bilmiyordum!

Ege yüzünde ki küstah gülümsemeyi silip tekrar o kırmak istediğim ağzını açtı. 

" Buyrun Akın bey. "

Sayesinde adını öğrendiğime sevinmekle, onun bilip benim bildiğim için kıskanmak arasında gidip geldim.  Ben ne hissettiğim konusunda araftayken Akın beyde bizi süzüyordu. Bakışları benimle Ege arasında gitti geldi.  Sonunda Egeye bir baş işareti yaptı. 

" Gel benimle. "

Ege bana ufak bir zafer bakışı attıkan sonra hızla Akın beye doğru ilerledi. Bu zafer dolu bakışlarda neyin nesiydi ? Benim savaşa başladığımızdan bile haberim yoktu.  

Dişlerimin arasından Adi piç diye tısladım. Bana böyle davranması o kadar saçmaydı ki... Daha 15 dakikadır tanışıyorduk ama bana sanki yıllardır nefret ediyormuşçasına davranıyordu.

Başımı salladım ve masama oturdum. İlk iş günüm daha kötü olamazdı herhalde.  Bir patronumun beni taciz etmediği kalmıştı ki burda at hırsızı kılıklı adamlar boldu. Aklıma buna dikkat etmemi not ettim.

Çökercesine masama oturduğumda yapacak hiç birşeyim olmadığını. fark ettim. Kendimi daha önce hiç. bu kadar aptal hissetmemiştim.

Etrafıma inceleyen gözlerle baktından sonra çantama uzandım. İçinden telefonumu çıkardım ve twitterımı kontrol ettim.

Kötü başlangıçlar...

Ankara'nın en güzel yeri İstanbula dönüş yoludur.

MarmaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin