Ertesi sabah gazetede anlam vermediğim bir telaş vardı. Etrafta biraz gezindikten sonra bunun ODTÜ'de çıkan bir eylemin neden olduğunu anladım. Saat 10.00 kadar Ege'yi hiç görmemiştim ve her ne kadar bu durumdan hoşlanmasamda onu görmem gerekiyordu, kafamda cevaplanmayı bekleyen zilyon tane soru vardı. Ordan oraya bazı kağıtlar ve kahve taşırken koşarak merdivenlere yönelen Ege'yi gördüm. İçimde bir şeylerin peşinde olduğuna dair bir his belirdi ve daha önce belirttiğim gibi hislerimi beni kolay kolay yanıltmaz.
İç güdüsel olarak elimde ki kağıtları bir köşeye bıraktım ve bacaklarımın el verdiğince ona yetişmeye çalıştım. Eğer nereye gittiğini bilseydim asansörü kullanırdım ama şimdi onu takip etmek zorundaydım. Her zaman sporla aram kötü olmuştu, zaten tipik bir apartman çocuğuydum şansımada bizim sokakta yaşıtım hiç çocuk yoktu. Çocukken bile koşup oynamayan birinin sporu sevmesini beklemeyin. Normalde pek eksikliğini çekmesemde şuan aslında vücudumum ne kadar hamlamış olduğunu gördüm. Toplamda 6-7 kat merdiven inmiştim ama şimdiden küçük bir köpek yavrusu gibi dilim dışarıda nefes nefese kalmıştım. Hayır gazeteden çıkmış, işhanın diğer yerlerine gelmiştik bu allahın cezası nereye gidiyordu böyle? Bu kadar ilerlememiş olsam geri dönerdim ama bu kadar indikten sonra birde geri çıkmayı gözüm kesmedi.
Sonunda inebileceğim en aşağı kata inmiştim, bundan daha aşağısı cehennemin dibiydi. Otoparkta sağa sola bakarken Ege'nin beyaz ve üstünde bizim gazetenin amblemi olan bir arabaya bindiğini gördüm. Koşar adımlarla arabaya yetiştim, kapıya uyandığımda arabayı çoktan çalıştırmıştı. Hızla kapıyı kendime doğru çekerek açtım ve atkarcasına arabaya bindim. Ege o kadar şaşırmıştı ki bir iki dakika hiç tepki veremedi. Ee tabi ben olsam bende veremezdim daha kendim bile bunu yapmakta ki amacımı bilmiyordum. Sadece iç güdülerimle hareket etmiştim ve işte burda Ege ile gazete aracının içinde bulmuştum.
" Ne işin var burda? " diye sordum. Yüzünde ki şaşkınlık daha da büyüdü.
" Asıl senin ne işin var delirmiş gibi arabaya atlayan sensin! "
Haklıydı ama umrumda değildi.
" Birşeyler karıştırdığını biliyorum Ege Kaya! Artık benden 1-0 önde olmana izin vermiyeceğim! "
" Bak Marmara ne içtin bilmiyorum ama arabadan çabuk insen iyi edersin eyleme geç kalıyorum. "
O an kafamda çizgi filmlerde ki bir ampul yandı. Tabi ya eyleme gidiyordu. Sinir birşeydi falan ama kabul etmeliyim ki zekiydi. Eyleme gidip özel haber yapacak ve editörün gözüne girecekti. Neden benim daha önce aklıma gelmedi diye hayıflandım.
Çocuk gibi omuz silktim.
" Bende seninle geliyorum. "
Tam itiraz etmek için ağzını açmıştı ki hızla konuşarak ona izin vermedim.
" Burda benimle anlamsız bir tartışma yapıp haber şansını kaçırmak mı istiyorsun? Sür. "
Arabayı hızla çalıştırdıktan sonra bana kısa bir bakış attı.
" Seni hafife almışım sarışın, tam bir belasın. "
İçimden ha şunu bileydin diye geçirdim...
Neredeyse birbirimize bile bakmadan geçirdiğimiz uzin bir yolculuk sonunda ODTÜ'ye varmıştık. Arabayı okulun dışında bir yere park ettikten sonra Ege bagajdan kocaman bir fotoğraf makinesi çıkardı benimse yanımda çantam bile yoktu. Kaçar gibi çıkmıştîm gazeteden ve Halis beye götürmem gereken yazı disini bir köşeye fırlattığımı hatırlayınca birden akciğereme hava yollayan yollar tıkandı nefes alamadım. Başımı kaldırıp tanrıya bugünün sonunda işten kovulmamış olmayı diledim.
Üniversitenin içine girdiğimizde gözlerim dehşetle açıldı etraf savaş alanı gibiydi. Ege elime bir kalem.ve bloknot tutuşturdu.
" Şunları tutta işe yara bari " dedi ve hemen fotoğraf çekmeye başladı. Bende etrafta ki ayrıntıları not almaya başladım, can alıcı birşeyler arıyordum.
Eylemi ve gidişatı gözlemlerken birden herşey karıştı ve biz kendimi birden herşeyin ortasında bulduk. Kargaşanın içinde ben yine şaşkın ördek performansımı sergiliyordum. Ege kolumu tuttu ve beni kendine yaklaştırdı. Eylemcilerin arasından sıyrılmaya çalışıyorduk ama bu oldukça zordu. O sırada Ege beni sağa doğru süreklemeye başladı bende insanlara çarpa çarpa ona ayak uydurdum.
Birden insanlar açıldı ve biz zorlada olsa kalabalıktam sıyrıldık. Tam başımı Ege birşeyler söylemek için çevirmiştim ki tuttuğu kolumdan beni çimenlere doğru ittirdi. Bu beklenmedik ve sert darbe karşında hızla çimenlere doğru savruldum.
Yerde iki seksen yatarken başımı çimenlerden kaldırdım ve Egenin beni niye savurduğunu anladım.Bir TOMA tamda bizim olduğumuz yeri nişan almış tazikli suyu biraz önce benim durduğum noktaya sıkıyordu. Ve şimdi orda Ege vardı ve suyun gücüyle yere düşmüştü, onu yerde öylece yatarken görünce hızla kalkmaya çalıştım ve sarsak adımlarla ona koştum. TOMA başka yere nişan almaya başlamıştı bende sıkıca kollarından tuttum ve bir ağacın gövdesine yasladım.
Gözleri gibi bilincide kapalı kapalı duruyordu. Adeta şoka girmiştim gözlerimden oluk oluk yaşların aktığının bile farkında değildim. Elim otamatik olarak nabzıma gitti. Tanrıya şükürler olsun ki atıyordu.
Ben köşede ne yapacağımı bilmeden debelenirken yanımıza iki eylemci geldi. Bu konuda bende daha ilgili duruyorlardı. Kız olan bana bir tshirt verdi.
" Bunu giydir zatürre olabilir. " Hemen itaat ettim. Egenin üstünde ki gömleğin düğmelerini açtım ve tshirti başından aşağı geçirdim. O sırada diğeri Egeyi uyandırmaya çalışıyordu. Bir iki dakika sonra Ege öksürerek gözlerini açtı. Ağlamayı kesip yüzünden akan su zerreciklerini sildim.
Hafif kendine geldiğinde elini tutup sıktım. Kulağına yavaşça eğildim.
" Kendini benim yerime TOMA'nın önüne attığın için teşekkür ederim. "
" Bunu senin için yaptığımı nerden çıkardın? Sadece birden sabah duş almayı unuttuğumu hatırladım. "
İlk defa bu ukalaca tavrı sinirlerime dokunmadı hatta biraz sevimli bulduğumu bile itiraf etmeliyim. Bende çökercesime ağacın gövdesine yaslandım.
" Sanırım seni bir teşekkür yemegine götürmeliyim yada sen beni görürsen iyi edersin Ankarada daha hiçbir yer bilmiyorum. "
" Bugün ki delirmiş halini düşününce seninle yemeğe çıkmak istermiyim bilmiyorum. "
Omzuna ufak bir yumruk attım. Yalandan inledi.
" Ben mi delirmişim? Eğer delirmişsem de bu senin eserin bununla iftar edebilirsin. Beni gördüğün andan itibaren delirmiş gibi davranıyorsun, sanki beni boğmak istiyormuş gibi. "
Başını bana çevirdi yüzünde hafif bir ciddiyet vardı.
" Boğmak istiyorum zaten. "
Sesinde ki sakinlik üzerine yutkundum.
" Peki ama neden? "
" Amerikan herşeyi bırakıp bu iş için geldim okulumu derece ile bitirdim harika bir CV'm vardı sonra müdürün yeğeni torpille geldi, benim o kadar yıllık emeğime karşılık birinin lafı ile geldi bana rakip oldu, amerikadayken benimle çalışmaktan zevk duyacakalrını söyleyen gazete ay sonunda ancak birimizle yoluna devam edeceğini söyledi. Sen olsan onu boğmak istemez misin? "
Haklıydı sanırım ben boğmaklada kalmazdım, tırnaklarımı suratına geçirirdim.
" Peki bu işi neden bu kadar çok istiyorsun? Amerikada okumuşsun, benim ailemin beş yılda kazandıkları para ile alamayacağı bir araban var, neden bir gazetede çalışmak istesim ki? "
Önümde düşmüş bir tutam saçı geriye ittirdi.
" Uzun hikaye sarışın... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marmara
ChickLitBen Marmara. İstanbulu bir sevgili gibi saracak kadar aşık , Asya ve Avrupayı birbirinden ayıracak kadar kalpsiz Marmara.