Kız, ağaca uzandı. Kısacık boyuyla açık pembe renkli çiçeklere uzanmaya, dokunmaya çalıştı.
Uzaktan değil, yakından koklamak istiyordu.
Yakından görmek.
Koparmak ve yapraklarını hissetmek.
Boyu dallara yetişemedi, zıpladı fakat çiçeklere parmaklarının ucunu bile dokunduramadı. Etrafına bakındı. Sabahın erken saatlerinde, istasyonda metronun gelmesini bekleyen, ondan başka kimse yoktu. Onun için çiçeklere uzanabilecek, kimse yoktu. Üzülerek; soğuk, metal bekleme koltuklarına döndü. Dökülmeden, bir tanesini koparabilmek için yalnızca iki haftası vardı. İki hafta içinde bir tane koparamazsa, bir yıl daha çiçek açmasını bekleyecekti.
Uzun zamandır uzanmaya çalıştığı yeni açmış kiraz çiçeklerini oturduğu yerden izlemeye devam etti. Ağaç, kaldırımın altındaki toprağa dikilmiş olmasına rağmen oldukça görkemli ve büyüleyiciydi. Yetiştiği ortam ve toprak, iyiydi. Gözlerini kapattı. Bineceği hızlı tren gelene kadar ellerini ceplerinden çıkarmadı, rüzgarın burnuna taşıdığı hafif kiraz çiçeği kokusunu derince içine çekti.
~
Üç gün çoktan geçmişti. Ancak onun hala kiraz çiçeği yoktu. Günlük rutinini geçirdiği civarda, hızlı tren istasyonundan başka bir yerde kiraz çiçeği yoktu.
Kiraz çiçeğinin renk tonlarına sahip sırt çantasını yere bıraktı, üstündeki yumuşacık hırkanın ellerini örten kollarını sıvayıp ellerini havaya kaldırdı. Zıpladı. Bir kez daha, bir kez daha ve birkaç kez daha. Kokularını yalnızca uzaktan alabilmek, onları yalnızca uzaktan izlemek moralini bozuyordu.
Her bakışında, ona ölen babasını hatırlatan ağacın çiçeklerine uzanamamak moralini bozuyordu.
Kiraz çiçekleri, ölüm ve yaşamın birlikteliğini simgelerlerdi. Bu ağacın çiçekleri senede bir kez her açtığında insanlar sevinçle bunu kutlarlardı, ancak ağacın ömrü yalnızca iki hafta sürerdi. İki hafta sonra, çiçeklerini birer birer döken ağaç, bütün güzelliğine rağmen kısa sürede ölmesiyle insanlar için büyük anlamlar ifade ederdi. Bu dönüşümlü olgunun uyandırdığı duygular her insan için ayrı olsa da, manevi değeri ve anlamı herkes için aynı temele dayanırdı.
Onda uyandırdığı duygular ise o kadar karışıktı ki, çiçeklerden birini koparıp duygularına daha yakından bakmak istiyordu. Ona babasının ölümünü hatırlatan ağaca daha yakın olmak, babasına tekrar kavuşmak, ağacın büyüleyici güzelliğiyle daha yakından muhattap olmak...
Zıplamayı umutsuzca keserken, açık kalmaktan üşüyen kollarını sakince yeniden örttü. Dizlerinin üstüne çöktü, aralık kalan dudaklarının arasından titrek bir nefes verdi. Acıyla burkulan kalbine elini koyarken, öne doğru eğilmiş ve alnını yerle buluşturmuştu. Gözyaşları gözlerinden birer birer süzüldü, sessizce fısıldayarak ağaca ettiği dualar dudaklarının hemen altındaki taş zemine çarparak henüz kulaklarına bile dönemeden yok oluyorlardı. Ağaca ettiği dualar, babasından ibaretti.
Ağaçtan, bir sonraki baharda çiçeklerini babası için açmasını istedi. Bu yılki döneminde çiçeklerini kimin için açıp döküyorsa, bir dahaki dönemi geldiğinde iki haftalık ömrünü babasına adamasını istedi. Yaşadığı çevrede kiraz çiçeklerini izlemesine olanak sağlayacak koşullar yoktu. Annesi buna ilk engeldi. O yüzden, babasının yasını tutması gereken tek zaman aralığında da çiçeklere daha yakın olmak istiyordu.
Kiraz çiçeklerinin açtığı gün hastalanan ve bahçelerindeki ağaçta kalan tek çiçeğin de toprakla buluştuğu gün daldan kopar gibi yaşamdan kopan babasının, daldan düşen bir çiçek gibi süzülerek acısıca ölüşünü her yıl hatırlamak istiyordu.
Alnını yerden kaldırıp burnunu çekti, gözlerinden akan yaşları çabucak hırkasının kollarına silmişti. Koşar adımlarla çantasının yanına dönüp onu omuzlarına attı ve okul formasının eteği koşuşunun etkisiyle uçuşurken koşarak trene son anda yetişmeyi başardı.
Daima boş olan metal koltuklarda oturup, kızın dua edişini seyreden çocuğu, fark edememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sakura ga Saku「桜が咲くの駅」
Fanfiction⋯İlkbahar geldiğinde, benimle birlikte kiraz çiçeklerini izle.⋯ [93°yoongi] -042018 • tamamlandı • (Kitap kapağında ufak bir hata bulunmaktadır, doğrusu başlıktaki gibidir.)