want to touch

195 34 4
                                    

Kızın dibine girmişti. Uzun zaman boyunca ona sarılmamak için kendini tutmak çok zordu, ancak zaman geçtikçe buna alışmıştı. Kızların üçü de odadan çıkarılmıştı, herkes diğer iki kızla ilgilenirken yalnız kalan kızla yalnızca Yoongi ilgileniyordu.

Kızın gözyaşlarını silmemek, yüzüne dokunmamak, bedenini kollarının arasına almamak, sıkıca sarılmamak için yumruklarını sıkarak kendine engel oldu. Olabildiğince ciddi bir ifadeyle kızın yüzüne bakıyordu. Kız, hala kendine gelebilmiş sayılmazdı.

Kalabalık dağıldığında ve bodrumda yalnızca ikisi kaldığında Yoongi gözleri kapanmak üzere olan kıza bakarak onu sıkıca tembihledi. "Bir yere ayrılma, çantanı alıp getireceğim."

Yoongi ayağa kalkıp kızın çantasını getirmek için oradan uzaklaşırken, kız arkasından gülümseyerek izlemişti onu. Birisinin onun için telaşlanmasına sevinmişti. Değer görmek denen kavramı tatmanın farkını hissetmiş, mutlu olmuştu. Ailesi oldukça dakik ve resmi insanlar olduğundan, değer gördüğünü hissettiği zamanlar oldukça nadirdi.

Yüzündeki gülümseme bir yaprağın çiçekten kopup yere düşüşü kadar naifti, bir kar tanesi kadar saf; kışın açan çiçekler kadar güzeldi. Çocuk merdivenlerden koşarak inerken kızın yüzündeki gülümseme de silindi. Yoongi, bunu göremediğine pişman olmalıydı. Çantasını kıza veren Yoongi, onu kucağında taşıyıp taşımamak konusunda kararsız kalmıştı. Elini kızın eline götürüp ayağa kalkmasına yardım etmeli mi, kolunu omzundan atıp yürümesine yardımcı olmalı mı yoksa onu kendi haline mi bırakmalıydı bilmiyordu.

Eli isteği dışında kıza doğru gitti. Ancak Yoongi ondan tutamadan, kız kendiliğinden ayağa kalkmayı başarmıştı. Çocuk elini hızlıca geri çekti. Ne de olsa kız ayağa kalkamamış bile olsaydı, çocuk elinden tutmaya cesaret edemeyecekti. Eninde sonunda heyecanlanıp elini geriye çekecekti, sonuçta.

Birbirlerine temas etmeden, okulun bodrum katından çıktılar. Kız derslere katılmayacaktı, bulunduğu durumda okuldan bir süre uzaklaşmak en iyisiydi.

Okuldan çocuk ile beraber çıktılar. Üstlerindeki kazak ve montların birbirlerine sürttüğü her an; çocuğun kızaran yanaklarını atkısı, kızınkileri saçları gizledi. Uzun süre boyunca sessizce yürüdüler, nereye gittiklerini ikisi de bilmiyordu ancak ikisinden de bu soruyu sorma cesaretini gösterebilen yoktu.

Çocuk kızın evine yürüdüklerini düşünüyor, kız sadece çocuğu takip ediyordu. Ancak ikisinin de, ayaklarının onları aynı yere götürdüğünden haberleri yoktu. İstasyon. Adımları durduğunda, sessizce istasyondaki kiraz çiçeği ağacına baktılar. Farkında olmadan geldikleri yerin onları uğrattığı şaşkınlığın yanında, kiraz çiçeklerinin neredeyse bütün çiçeklerinin dökülmüş olması da onları şoka uğrattı.

Nasıl olmuştu da, onlar farkında bile olmadan, iki hafta geçip gitmişti? Yoongi, iki haftadır, kızı mı izliyordu?

Kız dolu gözlerle koşarak ağacın yanına giderken, ikisi de onları buraya kadar getiren şeyin ayakları değil kalpleri olduğunu ağacın geldiği halden anlamışlardı. Bir şekilde, buraya gelmeleri gerektiğini hissetmişlerdi.

Yoongi kızın arkasından bakakaldı. Hiçbir şey tesadüf değildi, bunu biliyordu. İstasyonda kiraz çiçeklerine aşık bir kızla, kiraz çiçeklerinin beden bulmuş hali olan bir erkeğin karşılaşması tesadüf değildi. Kızın yalnız olması, erkeğin onun yardımına koşması tesadüf değildi. İkisinin de hislerinin onları kiraz ağacına yönlendirmiş olması tesadüf değildi.

Belki de kaderin onları bir araya getirmesinin tek nedeni kızın çiçek koparmasına engel olmaktı, ilk başta. Ancak artık durum çok daha farklı bir hal almıştı. Oğlan, bunu biliyordu.

Beyaz atkısını sakince çıkardı. Kızın yanına doğru ilerlerken açıkta kalan boynunun üşüdüğünü hissetti, umursamadı. Tek dizini yere koyarak kızın yanına çömeldi, atkısını kızın boynuna doladı ve burnunu sıkıca kapattı.

Arkasından hızla geçen trenin rüzgarı, kızın uzun saçlarını uçurdu. Kızın kızaran yanaklarının görünmesini erkeğin atkısı, erkeğinkilerin görünmesini kızın saçları önledi.

Sakura ga Saku「桜が咲くの駅」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin