pink haired boy

296 42 15
                                    

Çantasını omzundan düşürüp yere bıraktı, hırkasının kollarını sıvadı. Son günlerde havalar soğuduğundan dolayı boynuna doladığı yumuşacık atkısını bir miktar gevşetti. Zemin ile ağacın dikili olduğu toprak arasındaki yükseltiye çıktı, parmaklarının ucunda yükseldi. Elinin çiçeklerden birini yakalamak üzere olduğunu görüp, sevinçle biraz daha yükseğe ulaşmaya çalıştı. Ancak parmaklarının ucunda biraz daha yükseldiği anda dengesini kaybetti. Geriye doğru düşmeye başladı, düşeceğini sezdiği anda yüreği sıkıştı.

Son anda ayaklarından birini arkasına atmamış olsaydı hiçbir koruması olmayan rayların üstüne düşecekti. Kalbi tekledi. Arkasını dönmüş, korkuyla rayları izlerken hızla rayların üstünden kayarak geçip giden tren kalp atışlarının aniden daha fazla hızlanmasına neden olmuştu.

Birkaç adım daha gerileyerek topuklarını ağacın etrafındaki yükseltiye çarpana dek gitti. Sonunda durup elini kalbine yerleştirdi. Ağzı açık kalmıştı ve korkudan tir tir titriyordu, ağlamamak için kendini zor tutarak aceleyle yere bıraktığı çantasını aldı. Telaştan düzgün atamadığı adımları birbirlerini dengesizce izledi, bineceği hızlı trenin hemen o anda durması üzerine metal koltuklara geri dönmeden trene doğru ilerledi.

İçeri girer girmez kendini attığı koltukta sakinleşmek için derin nefesler alıp vermeye başladı. O sakinleşmeye çalıştığı sırada, en az onun kadar korkmuş ve endişeli olan biri daha vardı. Ancak kız, istasyondaki soğuk metal koltuklarda oturup devamlı kendisini izleyen kişiyi yine ve yeniden fark edememişti.

~

Başını kaldırdı. Bu kez çantasını yere bırakmamış, kollarını sıvamamış, atkısını gevşetmemişti. Çiçek koparmaya çalışmaktan vazgeçmişti. Önceki gün yaşadığı korku, vazgeçmesi için yeterliydi.

Hafif bir rüzgar saçlarıyla birlikte ağaçtaki çiçeklerin yapraklarını da dalgalandırdığında, etrafa yayılan kiraz çiçeği kokusunu içine çekti. Koku akciğerlerine, organlarına, kemiklerine, ruhuna ulaştı. Kızın, kalbini okşadı. Gülümsedi kız. Babasından, seni seviyorum, sözünü yeniden duymak gibiydi kiraz çiçeklerinin kokusunu almak. Babasının kucaklamasını yeniden tatmak gibiydi, onları uzaktan izlemek.

Belki yalnızca bir tane çiçek koparabilseydi, çok daha fazlasını hissedecekti. Ancak o gün, cesareti yoktu. Bineceği hızlı tren gelene dek bakışlarını ağacın yumuşacık yapraklara sahip çiçeklerini izledi. Çiçeklerin rüzgarla beraber narin narin sallanışını, birkaç parça yaprağın yere düşüşünü... Rüzgarın birkaç parça yaprağı saçlarının arasına sıkıştırdığından, haberi bile olmamıştı.

Kız, trene binmesi gerektiğini anladığında hızlıca ağaca arkasını döndü ve trene doğru koştu. Dönüşüyle birlikte saçlarının arasına sıkışan yapraklardan biri yere düşerken, bir diğer yaprak da koşarak yanından geçmesine rağmen fark edemediği gencin pembe saçlarının üstüne kondu. Kız koşarak kendini trenin kapılarının arasından içeri atarken, genç çocuk gözlerini bile kırpmadan onu izledi. Kız trene bindiğinde ve tren gencin önünden uzaklaştığında, genç çocuk elini başına götürdü ve saçlarını karıştırıp başına düşen küçük çiçek yaprağını buldu.

Yaprağı uzun süre gözleriyle süzdü. Sonra, rüzgar çıkana kadar bekledi ve, rüzgar çıktığı anda parmaklarının arasındaki yaprağı serbest bıraktı. Yaprak, onu ardından kovalayan başka narin kiraz çiçeği yapraklarıyla beraber uçtu. Genç çocuk, rüzgarın taşıdığı yaprakların yalnızca birbirlerine eşlik ederek uzaklaşmadıklarını, bazılarının da pembe saçlarının arasına sıkıştığını fark edememişti.

Sakura ga Saku「桜が咲くの駅」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin