Bembeyaz, havasız bir küpte sıkışmış gibiyim. Ne kapı ne pencere... Sadece koskocaman bir beyazlık. Bağlı olduğum sandalyenin rengine, zincirlerime orada var oldukları için şükredebileceğim kadar büyük bir boşluktayım. Delirmeme ramak kalmış gibi hissediyorum. Bedenim kanıyor, ruhumdaki sızı git gide artıyor. Tutunabileceğim tek şey olan bilincimi yitirdiğimi biliyorum. Neredeyim ben?
22 ŞUBAT
Küçük penceremden kocaman yatağıma sızan cılız ışık korkudan alnımda biriken ter damlalarını aydınlattığında hızlı ve kesik nefesler alıyordum. Evet, günü korkunç bir kabusla karşıladım.Benden her seferinde bir şeyler koparan aynı kabusun esiri oldum dün gece de. Ama Leonardo, bugünü o günlerden farklı kılan ve beni dehşete düşüren asıl gerçek kabusumu tüm çıplaklığıyla hatırlamam oldu. Korkuyor muyum? Belki de sana yazmaktan vazgeçmeliyim.
Yığılıp kaldığım verandanın sahibi beni evine kabul etme nezaketi -ilk günler bunun zincir zoruyla olduğunu düşündüğüm için utanıyorum- gösterdiğinden beri burada, bu gösterişli evde kalıyorum. Tamı tamına 5 gün oldu. Yanlış anlama, seninle geçirdiğim acı dolu her bir gün için duvara attığım çeltiklerle saymıyorum bu sefer. Ne bu güzel duvarları ziyan etmek gibi bir niyetim ne de içimde bunu gerçekleştirmemi isteyen bir keder bulutu hakim. Çift kişilik, ipek çarşaflarla döşeli yatağım odamın ortasında yerini almış, özenle işlenmiş bir gardıropta bana ait olmadığını bildiğim birbirinden şatafatlı elbiseler de sıra sıra dizilmişti. Dolapla aynı işlemelere sahip koskocaman bir ayna ve makyaj masası da bu odayı bir bayana ait gösteren ince ayrıntılardı. Ben buraya ait miydim peki? Ne olmuştu da "odam" diye bahsetmeye başlamıştım buradan ben?
Odaya getirildiğim gün tüm ısrarlarıma rağmen yorgun düştüğümden kalkmama izin verilmese de sonraki günler sabah erkenden kalkıp, malikanenin hizmetlileri ile beraber ev işlerine yardım etmiş hatta kahvaltıyı ben hazırlar olmuştum. Ekmek yapmayı bile öğrenmiştim burada. Mutfakta çalışan iki kadın kahvaltıdan sonra evin temizliğiyle ilgileniyor, ilk gün başımda bekleyen yaşlı kadın -adı Nana imiş- ile birlikte malikaneyi çekip çeviriyorlardı. Evde bir kahya görememiştim. Kocaman evde hizmetlilerle beraber ben ve Asmodeus dışında kimse yaşamıyordu sanırım. Buna rağmen kaldığım odanın böyle güzel dizilmesini aklım almıyordu. Bir bayanın zevkine göre döşendiğine kalıbımı basabileceğim oda bende büyük kuşkular uyandırsa da kötü düşünceleri akıl sağlığım için zihnimden uzaklaştırıyordum. Asmodeus... Küçük bir ayrıntıyı atladığımı neredeyse unutuyordum. Her sabah kalktığım gibi gördüğüm akşamdan kalma leydiler de malikanede tek gece de olsa barınıyor gibilerdi. Bir gün gördüğümü ertesi gün görmüyordum ki bu da kalıcı bir yer edinemediklerini gösteriyordu. Hepsi aynı saatte, aynı odadan çıkıyordu. Asmodeus'un odasından...
Yüzünü çok nadir gördüğümüz, ketum lordumuz fazla hızlılardı.Hizmetliler ise sanki benimle konuşmamak için yeminli gibilerdi. Bu halleri beni aralanmayı bekleyen bir sır perdesi olduğunu düşünmeye itiyordu. Korkmalı mıydım bilmiyordum. Lord Asmodeus'a beni evinde ağırladığı için minnet duysam da bu evden ayrılmak benim için belki de en iyisi olacaktı. Kim bilir?
Aklımda bir yığın haline gelmiş bin türlü soruya cevap aramaktan beni vazgeçiren tek şey ise sensin Leonardo. Zarar gören bedenim değil ruhumda açtığın derin yaralar... Binlerce soruyu cevapsız bırakıp intikam için yalvaran ruhum zihnimde bir krallık kurmuş da tutsak kalmışım gibi. Senin gibi acımasız olmayı öğrenene kadar sorgulamayı bir kenara bırakıp uyum sağlama vakti sanki.
Rol yapmak, en iyi bildiğin şeylerden değil midir?
MERHABA!!! HİKAYEMDE YAVAŞ YAVAŞ İLERLEMEK İSTİYORUM. KARAKTERLERİN RUH HALLERİNİ, YAŞANMIŞLIKLARINI ANLAMANIZI VE ONLARI YAŞAMANIZI İSTİYORUM BU NEDENLE İLK BÖLÜMLER AYRINTI GİDECEK BÖYLE. HİÇBİR KARAKTERE GÜVENMEYİN DERİM. BEĞENİP YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN. SİZLERİ SEVİYORUM <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEDİ BÜYÜK GÜNAH
General FictionRuhum yedi farklı iblise teslim olmuş gibi... Kanatlarımı bedenime sarmış tükeniyorum.