Beşiği sallarken gözleri dolu dolu ninni mırıldanmaya başladı.
"Koimáste to moró mou i mitéra mou tha érthei mia méra."
Her vurgu verilen yerde yutkunuyor, gözlerindeki yaşları göndermeye çalışıyordu.
"To moró tou ýpnou tha proélthei apó ti myrodiá tou ouranoú tis mité-"
Sözü hıçkırıklarıyla kesilmişti. Elini ağzına kapatmış, fazla ses çıkmasın da Eylül'ü uyanmasın diye fazla bir çaba sarfediyordu. Şermin, geldi ve Oğuzhan'ın sırtından ona sarıldı.
"Abla" diye fısıldandı. Şermin, efendim dercesine biricik kardeşinin elini okşadı.
"Nolur gelsin abla, ben dayanamıyorum." Şermin Oğuzhan'a daha sıkı sarıldı.
"Gelecek kuzum. Sabret, az kaldı. Sabret."
"Abla ben Eylül'e kokusu cennetten gelsin istemiyorum abla, abla ben onu yanımda istiyorum."
Gözyaşları yavaşça yanağından süzülürken sol kürek kemiğinin orada ıslaklık hissetti. Şermin'in gözyaşları. Her şeyden çok kardeşini bu halde görmek ona zor geliyordu. Çok zor. Ama biliyordu, hissediyordu. Mutlu bir aile olacaklardı.