ŞENGÜN

5 0 0
                                    


Aşk,devinimsel bir duyguydu ona göre...Sürgüne gitmek,sürgünde olmak ve bir umutla sürgünden dönmek gibiydi.Ama nereye sürülüyordu?Nereye,kimin için,niçin,neden,nasıl vs...Önemli olan sürgüne çıkabilme kararına uyabilmekti.Sürgüne uyum sağlamakta yetmezdi hiçbir zaman.Çünkü çıktığın sürgün,senin kendi yüreğinin dehlizlerine sürüldüğünün apaçık bir kanıtıydı.Yüreğinin kapısına geldiğinde beklemelisin önce.Yüreğin seni kabul etmeye hazır mı diye.Zira hazır değilse yürek,o zaman olur sana aşk bir cefa.Baktın yüreğinde hazır bu ateşe yürek kapısı açılır önünde buyur eder içeri seni.Korkak,ürkek ama bir o kadar da telaşlı adımlarla girersin içeriye.Arkana dönmeye cesaret edemesin.Bir şüphe ve merakla bakarsın ardına,geride bıraktıklarına...Artık bilirsin hiçbir şeyin aynı saflık ve tazelikte olamayacağını.Ardına baktığın an görürsün ki kapı kapanmıştır.Artık yürekte yalnızsındır.Bu karanlık dehlizleri aydınlatacak bir fenere,bir muma ihtiyaç duyarsın.Ama bilmezsin ki ihtiyacının zaten içinde bulunduğunu.Aradığın aydınlıkta karanlıktır aslında nasıl ki o anda bulunduğun yerde rüzgarı hissedersin,mumu yaktığın anda ellerindeki aydınlığın karanlığını hissedersin;İşte aşk budur,işte yüreğinin içindeki alevli yalnızlık/hüsran budur...

Şengün,telaşlı bir hazırlığın pençesinde kıvranıyordu.Sevdalısına bugün bir adım daha yaklaşacaktı ve aşkın o kutsal dinginliğine beraber dalacaklardı.Bugün,nişan günüydü.Nişanlanıyorlardı Şengün ile Murat...Onlarınkisi basit bir aşk değildi.Gözlerinin içindeki alevlerin kuşatmasıydı onların aşkı.Dünya'yı sarsacak kadar kuvvetli ama bir o kadar da yavan bir aşk.Sadece dudaklarda,sadece gözlerde,sadece ellerde,sadece yüreklerde...

Sevine sevine hazırlanıyordu Şengün,keşke başına gelebilecekleri önceden ta en başından tahmin edebilseydi güzeller güzeli Şengün.Kapı çalınıyordu.Gelmiş olmalıydılar.Heyecanlıydı hem de çok,sanki yüreği odanın içinde apaçık bir halde çarpıyordu.Önünde duran kutuyu açtı.Murat'ın hediye ettiği kolye.Pahalı değildi ama şıktı hem de çok şıktı.Kolyenin zincirinin ucundan sadece kırmızı renkte bir kavis vardı.Kırmızı;acının,aşkın rengi...Keşke bugün güzeller güzeli Şengün her şeyi bilseydi.Hızla kolyeyi boynuna taktı.Elleri heyecandan terliyor,dizleri ise bir binanın sağlam olmayan temelleri gibi titriyordu.Ellerini peçeteyle sildi ve kapıya doğru yöneldi.Merdivenlerden inmiş salonun kapısının önünde bekliyordu.Misafirler nasıldı ki,kendisi gibi heyecanlı mıydılar?Acaba annesi onu ne zaman çağıracaktı.Önce kahvelerimi yapsaydı yoksa hoş geldiniz diyebilmek için misafirlere görünse miydi?Karar veremiyordu en iyisi annesinin onu çağırmasını beklemekti.

Murat,Şengün'ü görmüştü.Kapının kenarından onları süzüyordu;ama anlaşılan kıyafeti şık olmalıydı.Bordo renkli,göğüs dekoltesi fazla abartılı olmayan,etek uçlarında dantel işlemeleri bulunan diz kapağını geçmeyen bir elbise.Şengün'e yakıştırmıştı kıyafeti astsubay Murat.Birden Şengün'ün annesi Elif hanım kızını çağırdı.Şengün biraz heyecanlı biraz da ürkmüş bir çocuk gibi salona girdi.Gözü hemen Murat'ın gözüyle kesişti.Gözleri parıldıyor gözlerinin içinde,sanki denize dalar gibi dalıyorlardı.Şengün kolunu birisinin sıktığını hissetti.Hemen gözlerini Murat'ın gözlerinden ayırarak Murat'ın ailesine baktı.Tek tek Murat'ın ailesinin elini sıktı.Önce anne Nagihan hanımı,sonra baba Hasan beyi,sonra Murat'ın ağabeyi Ali'yi ve Murat'ın küçük kız kardeşi Suzan'ı.Tek tek herkesi dolaştıktan sonra bir duvar kenarına ilişti.Annesinin bakışlarından misafirler için daha önceden hazırlanmış olan;su böreği,fıstıklı baklava ve elmalı pastaların ikram zamanının geldiğini anladı.Misafirlere hazırladıkları ikramlıklarını tek tek verdi.Önce Murat'ın ailesine,sonra diğer akrabalara en sonunda da kendi ailesine.Herkes durumundan hoşnut görünüyordu.Ama Murat ile Şengün geleceğe doğru umutla bakabiliyorlardı.Ama biliyorlardı ki o umudun umutsuzluğa yol açacağını...

İkramlıklar yenirken Murat'ın babası Hasan bey: "İsterseniz nişan törenine geçelim Arif bey."dedi.

"Nasıl arzu ederseniz Hasan bey."dedikten sonra yakından akrabaları olan Fatma'ya "Kızım,yüzükleri getir."diye buyruk verdi.

Fatma aceleyle mutfağa gitti ve döndüğünde elinde tepsi,tepsinin üzerinde de kırmızı kurdeleye bağlanmış bir çift yüzük ve makas duruyordu.

"Buyurun Ramiz bey,torununuzu siz nişanlayın."bunu diyen Hasan beydi.

Ramiz bey yerinden kaldırılmaktan rahatsız olmuş ancak sevinmiş bir halde "Herhalde ben nişanlayacaktım torunumu ellere nişanlatır mıyım ben yavrumu?"dedi aksi ihtiyar.

Ramiz bey yerinden kalkıp salonun ortasına geldi ve el işaretiyle Şengün ve Murat'ın yanına gelmesini istedi.Murat ve Şengün ürkek adımlarla Ramiz beyin yanına geldi.

Ramiz bey:"Ben öyle güzel konuşamam.İkisi de benim evladımdır bu saatten sonra Allah bu iki çocuğu da mesut etsin.Hayırlı olsun."diyerek yüzükleri parmaklarına geçirdi ve kurdeleyi kesti.

Alkışlar,alkışlar.İnsanlar Murat ve Şengün'ü alkışlıyorlardı.Murat ve Şengün ise birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.Arif bey bu mutlu anları tatlı bir öksürük ile böldü: "Nişanı yaptığımıza göre düğünü bir iki ay içinde yapalım isterseniz?"

"Tabi tabi nasıl arzu ederseniz o zaman çocuklara soralım onlar ne zaman olmasını istiyorlarsa o zaman düğünü de yaparız."dedi Hasan bey.

"Biz Murat ile önceden kararlaştırmıştık düğün tarihimizi şuan mayıs ayındayız temmuz ayının on altısında evlenmeyi düşündük.Hem cumartesi günü olduğu için insanlar daha rahat gelebilirler."

"Haklısınız gençlik işte her şeyi düşünüyorlar."dedi Nagihan hanım.

"Tamam o zaman temmuz ayının on altısında Murat oğlumuz ile Şengün kızımız evleniyorlar.Hayırlı uğurlu olsun."dedi Ramiz bey sesi hafiften kırgın ve boğuk bir şekilde.

Artık ikisi de bu saatten sonra birbirlerinindiler,sonsuza dek sonsuzluğa kadar birbirlerinindiler...


Aşkın TürküsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin