bibaşına-p12

140 8 1
                                    


       Ertesi gün gökyüzünden korkutucu bir ses geliyordu. Ses sanki olağanüstü zamanlarda şehirlerde çalan sirenler gibiydi ama daha farklıydı. Sanki dünyanın dışından uzaydan geliyor gibiydi. Fakat sirenler gibi sürekli değildi. Aralıklarla geliyordu. Aşağı yukarı 10-15 dakika boyunca bu sesleri duyduk. Sonrasında bir anda kesildi. Ardından yine her şey ölüm sessizliğine bürünmüştü.

      Sabah duyduğumuz ses, daha önce gökyüzünde uçtuğunu gördüğümüz ses bütün bu olanların sebebi olmalıydı. Artık bundan emindim. Ya bilim kurgu filmlerde gördüğümüz gibi paralel evrenler gerçekti. Biz Elif ile onlardan birindeydik ya da bir şekilde bütün şehir tahliye edilmişti. Geriye biz kalmıştık. İkinci ihtimal kafama en çok yatandı, fakat madem öyleyse olaylar başladığı günün ertesi sabahı Oğuzhan'ın odasını kim toplamıştı. Belki de ben olayların paniğiyle yanlış görmüştüm. Oğuzhan'ın odası zaten düzenliydi. Henüz bilmiyordum.

     Elifle birlikte konuşunca da ikinci ihtimalin yani şehrin tahliye olması daha mantıklı gelmeye başlamıştı. Belki de şehirdeki nükleer reaktörde bir kaza olmuştu. Radyasyon tehlikesine karşı herkesi tahliye etmişlerdi. Şimdi de şehirde kalan kimse olup olmadığına bakıyorlardı. Bunu öğrenmemiz gerekliydi. O yüzden o gün kendimize sağlam bir kamyonet bulup içini erzak, gerektiğinde kullanabileceğimiz kamp malzemeleri, silah ve mühimmatla doldurup şehri terk etmeye cevabı bulana kadar tüm ülkeyi dolaşmaya karar verdik.

    Bir yandan da Elif ile birlikte vakit geçirdikçe kendimi ona daha da yakın hissediyordum. O geceyi şömine başında birbirimize eski hayatımızı anlatarak geçirdik. Anlattığımız hikayeler o kadar çok birbirine benziyordu ki sanki bütün o anıları birlikte yaşamış gibiydik. Geçen gecelerde gökyüzünde gördüğümüz o şeyi bu gece görmemiştik. Biraz olsun içimiz rahatlamıştı.

    Ertesi sabah olduğunda, Eliften önce uyanıp ona kahvaltı hazırlayayım dedim. Çünkü büyük ihtimal yakında taze yiyecek bulamayacaktık. Kurutulmuş veya konserve yiyeceklere mecbur kalacaktık. Daha önce söylemedim belki ama birazcık mideme düşkünümdür. Bu kadar garipliğin ortasında olsam bile karnımı doyurmam hala çok önemliydi. Şehrin zenginlerinin evlerinden birinde olduğumuz için üst katta harika manzaralı bir balkon vardı. Püfür püfür esen rüzgarda kahvaltımızı ettik. Hava da açık olduğu için manzara çok güzel gözüküyordu.

    Fakat yolumuz uzundu. Bir an önce arabamızı hazırlayıp yola çıkmamız gerekliydi. Marketlerden uzunca bir süre bize yetecek konserve yiyecekleri, kamp malzemelerini arabaya yükleyip son defa sabah huzurla kahvaltı ettiğimiz balkona bakıp yola koyulduk. Çünkü bundan sonra başımıza neler geleceği hakkında en ufak bir fikrimiz bile yoktu...

     

bi' başınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin