simsiyah çarşafların içindeki pembe

24 3 0
                                    

Seni ilk gördüğümde, evimin karşısındaki boyası akmış sarı bankın üzerinde oturuyordun.
Sonra yağmur yağmaya başlamıştı ve sen, o güzel şeker pembesi rengine bürünmüş saçlarının, koyu pembeye dönmesini umursamadan orada oturmaya devam ettin.
Ve ben neden yaptığımı bilmeden seni saatlerce izledim.
Ani bir kararla yanına geldim.
Seninle birlikte ıslandım.
Sonra seni evime aldım.
Kim olduğunu sormadım, nereden geldiğini, neden yağmurun altında oturduğunu sormadım.
Sende söylemedin.

Şuan baştan aşağıya siyaha bulanmış olan odamda, siyah çarşaflarla çevrelenmiş yatağımda yatıyorsun.
Renkli şeyler gözüme çarpmasın ve havasını bozmasın diye güneşi bile sokmadığım odamda, yatağımda, pembe saçların ile yatıyorsun.
Ve bu beni rahatsız etmiyor.
Simsiyah bir hiçliğin ortasında beni kurtarmak için gelen yardım eli.
Görüntünü bu şekilde betimliyorum.

O kadar küçüksün ki.
Cenin pozisyonunda yatağımın içinde kayboluyorsun.
Ne ara evime geldin, ne ara üzerini değiştirdin, ne ara yatağıma girip derin bir uykuya yattın?
Bir çok sorum vardı ama cevap aramıyordum.
Kıyafetlerimin sana büyük gelmesi çok komiğine gitmişti.
Bana o güzel gülümsemenden sunmuştun yine.
Yine kalbim yerinden çıkmaya çalıştı, izin vermedim.
Onun yerine saçlarını kurutmayı tercih ettim, sessizdim.
Ellerim pembe saçlarının arasında gezinirken dedim ya sessizdim diye.
Ben sessizdim de kalbim o kadar hızlı atıyordu ki sen bu kadar yakınımdayken duyacaksın diye çok korktum.
Ama duymadın, gülüyordun.

Çok geçmeden gülüşün soldu.
İçimi bir telaş kapladı.
Tepkimi kontrol ediyordun, sessizliğim seni germişti.
Cevap verme ihtiyacı hissettim.
Oysaki ortada konuşulacak bir şey yoktu.
"Rengi çok güzel, saçlarının."
Söylenecek en mantıklı şey değildi belki ama içimde kalmasını istemedim.
Sonra gülümsemen bir güneş gibi doğdu odama, yeniden.
Renk olmasın diye perdelerimi bile açmayıp güneşi engelleyen ben, gülümsemene izin verdim.

"Neden siyah?" diye sordun sonra.
Konudan konuya atlıyorduk.
Ama ikimizin de bunu önemsediği yoktu.
"Neden pembe?" diye sordum cevap olarak.
Eş zamanlı güldük, eş zamanlı durulduk.
Gözlerimin içine öyle güzel bakıyordun ki, o an hiçbir şeyin önemi  yoktu sanki.
Senin kadar güzel bakamadığımı düşündüm.
Ta ki sen konuşana kadar.
"Neden bu kadar güzel bakıyorsun bana?"
Ellerim saçlarının arasından kaydı, kalbimin üzerine koydum.
Ne yaptığımı adım adım izliyordun, ellerim kalbimin üzerinde durunca buluştu tekrar gözlerimiz.
Niyetim kalbimi sakinleştirmekti, beklediğim ise bir an önce sakinleşmesiydi.
Hiç ama hiç beklemediğim şey kalbimin üzerindeki elime, küçük ellerini uzatmandı.
Ellerin kalbime değmiyordu ama ben, kalbimi avuçladın sandım.
"Çok hızlı atıyor. Neden bu kadar hızlı?"

Sorularımız vardı. Ama ikimizde cevaplamıyorduk.
O sorular aramızdaki iletişim şekliydi.
Birimiz soruyor, diğerimiz gözleriyle cevaplıyordu resmen.

"Uyumak ister misin?" diye sordum son kez.
Bir şey söylemeden çektin elini, elimden.
Nerede yatacağını bilmiyordun, sana bir yer göstermemiştim.
Bende bilmiyordum çünkü.
Salonda yatabilirdin ya da misafir odasında.
Ama sen yatağıma girdin.
Ne benden izin aldın, ne de bir şey söyledin.
Hızla yatağın üzerine atladın, yorganın içine girişini kavrayamadım bile.
Simsiyah yatağımın üzerinde gri Kaptan Amerika'lı pijaman -pijamam- ve pembe saçlarınla bana bakmaya başladın.
Sonra beni yanına çağırdın.
"Üşüdün" dedin. "Benimle birlikte üşüdün. Isınalım."

Baştan aşağıya alev aldığımdan bir haberdin.
Konuşmaya mecalim olmadığını fark ettim.
Zaten sende konuşmamı beklemedin.
Yattığın yataktan ne zaman doğruldun da ne zaman beni yatağa çektin onu da anlamadım.
Zaten seni gördüğümden beri bir şeyleri anlamakta zorlamaya başlamıştım.
Yatakta tavanı izler pozisyonda durduk ve sessizliğimizi koruduk.
Ben bu hale nasıl geldik diye düşünürken, sen gözlerini kapattın.

Ve şuan kollarımın arasında uyurken sen,
ben hala daha bir cevap bulamamıştım.
Sen gözlerini kapattığında, evimin karşısındaki boyası akmış sarı banka neden oturduğunu merak ettim.
Sen uykuya daldığına dair mırıldanmalar ulaştırırken kulağıma, sarı bankta oturan seni saatlerce neden izlediğimi merak ettim.
Sen uykunun derinliklerine iyice inip yerinde kıpırdandığında, yağmurun altında oturmaya neden devam ettiğini merak ettim.
Sen kıpırdanmalarının sonunda kollarını bana sardığında, neden yanına inip seninle beraber ıslandığımı sonra da evime aldığımı merak ettim.

Ve sen,
kollarımın arasında bir isim sayıklamaya başladığında, neden o ismin 'taehyung' olduğunu deli gibi merak ettim.
Oysa ki sana adımı söylememiştim.

--

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

xoxo

PINK / vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin