Elenor ile her zaman ki gibi hızlı ve sessiz adımlarla ilerliyorduk. Küçük evimiz alıştığımız ve büyüdüğümüz çevreden çok farklıydı. Burada insanlar küstah ve merhametsizdi. Bizim ülkemizde ise herkes yardımseverdi. Bazen özlüyordum; hem de fazlasıyla. Ama artık dönmemiz imkansızdı. Ne ben birilerinin ölüp ölmeyeceğine karar verebilirdim ne de Eleanor'u bir psikopatın ellerine bırakabilirdim. O bana ailemin yadigarıydı. Ve şimdi ona sahip çıkma zamanıydı.
Eve geldiğimizde ilk ben girip her yeri kontrol ettim. Temiz olduğuna karar verince Eleanor'un girmesine izin verdim. Bu yaptıklarımı her zaman ki gibi saçma bulup homurdanarak banyoya geçti.
Bense ona gülümsemekle yetindim. Buraya geldiğimizde çok küçüktü ve onların tamamını anlayamamıştı. Şimdi de anlamıyordu. Kaçalı on seneden biraz daha fazla olmuştu. Artık bizi unuttuklarını ve aramadıklarını düşünüyordu. Ama tedbirsiz olduğumuz an bizi bulacaklardı. Sabırlı bir halktık. Uzun ömrümüzde on sene hiçbir şeydi. Ve hâlâ aradıklarını biliyordum. Hissedebiliyordum.
Eleanor'dan sonra banyoya girip kısa bir duş aldım. Daha sonra kendime güzel bir kahve hazırlayıp Pencerenin kenarına geçtim. Yıldızlara bakmak istiyordum. Buradan fazla görünmüyordu çok fazla ışık vardı yine de seviyordum. Kafamı kaldırdığım an çatıda birini gördüm."Lanet olsun!" diye fısıldadım. Bizi çoktan bulmuşlardı. Işığı açmadan Eleanor'un odasına geçtim. Onu sarsarak uyandırdım.
"Neler oluyor, Elza?" diye sordu. Annem her zaman ismimin kısaltılmışından nefret eder ve tamamını söylerdi. Eleanor ne kadar görünüş olarak anneme benzese de karakter olarak tamamen zıttıydı.
"Kalk ve sana öğrettiğim gibi hazırlan. Bizi bulmuşlar." dedim.
"Ama sen ülke ile bağlantılısın bizi bulsalar hissederdin." dedi. Çoktan uyanmış oturur pozisyona geçmişti. Gözlerinde ki endişe çığlık çığlığa bağırıyordu.
"Sanırım bizi bulan Damon, Eleanor." dedim. Dudaklarını ısırmak ile yetindi. On senede ikimiz de çok şey öğrenmiştik bunlardan biri de duygularımızı saklamaktı. "Kalk ve hazırlan." diyerek kendi odama gectim. Siyah bir kot ile siyah balıkçı yaka bir kazak giydim. Siyah geceye karışmamıza yardımcı olacaktı. Bir sırt çantası alıp içine gerekli gördüklerimi koydum. Her zaman yanımda olan hançeri kılıfına sokup belimin yan tarafına sıkıştırdım. Eleanor'a bir şey olacak diye çok korkuyordum. Eğer kardeşimin psikopat aşığı onu ele geçirirse kötü şeyler olurdu. Son olarak çantaya cüzdanımı da koydum.
Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptıktan sonra çantayı kapının yanına bıraktım. Eleanor da tıpkı benim gibi siyahlara bürünmüştü.
"Hazır mısın?" diye sordum. Sadece başını sallladı. Çantalarımızı alıp çıktık evden. Gölgelere karışmak bizim için çok basitti. Hızlı adımlarla birkaç aylık evimizden uzaklaştık. Yeterince uzaklaştığımıza emin olunca durduk.
"Ne yapacağız şimdi?" diye sordu minik kardeşim. Damon'ın onu bulma fikri ikimizi de ürkütüyordu.
"Bizi bulabilecek kadar zeki olduğunu hiç sanmamıştım. Şu an en iyi fikir Adam'ı aramak." dedim. Yanıma sokuldu.
"Bu on yıllık kaçıştan vazgeçmek demek. Kraliçe olmaya hazır değilsin veya o Daniel denen ahmakla evlenmeye." dedi. Kaşlarımı çatarak baktım ona.
"O şeytan seni ele geçirirse neler olur düşünebiliyor musun?" diye çıkıştım. Kendini öylece feda etmesine izin veremezdim.
"Ya ne düşünüyorsun? Adam onun ağabeyi ya bizi ona teslim ederse." dedi. Derin bir nefes aldım. Evet Adam ve Damon kardeştiler ama birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Ayrıca Adam babam ölmeden önce onun sağ koluydu. Aramızda ben gençken ve ülkedeyken ufak bir ilişki olmuştu. Bize yardım edeceğine emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ülkenin Kraliçesi(Askıda)
FantasíaGenç bir prenses... Hiç beklemediği bir anda kraliçe oluverdi. Ve ailesinden kalan tek kişi olan biricik kardeşini sadist bir vampirin aşkından koruması gerekiyordu. Bildiği tek şeyi yaptı kaçtı.... Ama kendi ayakları ile ülkeye dönmek zorunda kaldı...