Adam ile Eleanor'un gidişlerini izledikten sonra derin bir nefes aldım. Tek düşündüğüm Eleanor'un güvenliğiydi. Şimdi ise ne yapacağımı bilmiyordum. Hızlı adımlarla lavaboya geçtim. Eleanor'un saçları benimkinden biraz daha koyuydu ve daha düz. Benim saçlarım açık kahverengi ve dalgalıydı. Saçlarımı açıp suyla ıslattım. Olabildiğince düz durmasını sağlayıp sıkıca bağladım. Ben asla üşümezdim. Ama Eleanor asla benim gibi değildi. O her zaman evimizin küçük kızıydı. Hiç kimse onun üstüne gitmemiş ve eğitim görmesini istememişti. Çünkü eğitim onun narin kişiliği için fazla zorluydu. Hiçbir zaman onu kırmak istememiş neredeyse yürüyeceği yollarda ki taşları bile kaldırtmıştık. Ama daha 17 yaşındayken Adam'ın kardeşi Damon ziyarete gelmişti ve o sadist kardeşimi saplantı haline getirmişti. Manyak bir kan emici küçük kardeşimin peşine düşmesi daha sonra da ailemin zamansız ölümü ile ne yapacağımı şaşırmış, Eleanor'u aldığım gibi oradan kaçmıştım. Şimdi yine Damon'dan kaçıyorduk. Eleanor'un dediği gibi kraliçe olmaya hazır değildim. Veya Daniel denen o aptalla evlenmek istemiyordum. En uygun adayın o olduğunu söyleyip beni zorla onunla evlendirmek isteyen bir grup ihtiyarın sözüyle bunu yapacak değildim.
Başıma çantam da bulunan yine siyah bir bere taktım. Siyah bir kapşonlu giyip kapşonu da kafama geçirdim. Aynadan kendime baktım. Gözlerim de ilk gördüğüm korkuydu. Korkuyordum. Damon beni ele geçirirse akla gelmeyecek işkenceler yapardı. O gerçekten şeytanın vücut bulmuş haliydi. Bense on senedir güçlerimi kullanmıyor, gördüğüm eğitim üzerine pratik yapmıyordum. Şimdi ise onunla yüzleşmeye gidiyordum. Lavabodan çıktım. Hızlı adımlarla boğucu alanı terk ettim. Ama simdi nereye gitmeliydim, bilmiyordum. Belki de eve geri dönmeliydim. O beni gelip bulurdu. Derin bir nefes alıp eve doğru giderken izlendiğimi hissettim. O buralarda bir yerdeydi ve beni izliyordu. Farkında değilmiş gibi davranmak için sırtımı dik tutup yürümeye devam ettim. Tamamen ıssız bir alana geçtiğimde hançerime elimi attım. Ve o da tam karşımda belirdi.
"Eleanor, nerede Elizabeth?" diye sordu. Başından beri ben olduğumu biliyordu. Ama Eleanor'un, Adam'la gittiğini görmemişti. Gülümseyip hançerimi çıkardım.
"Bundan sana ne, Damon?" dedim. Dişlerini göstererek gülümsedi. Sivri dişlerinde ki kırmızılık ile korkuyla titrememek için kendimi sıktım. Beni korkutarak kendine eğlence çıkarmaya çalışıyordu. Ama ona korkumu belli edemezdim.
"Eleanor nerede? Biliyorsun, Elizabeth istersem canını çok yakarım. Bir kraliçenin ayaklarıma kapanıp yalvarmasını izlemek ilginç olabilir." dedi. Başımı iki yana salladım.
"Damon." dedim hafif bir sesle. Hançerimi çoktan çıkarmıştım. "Bana ne yaparsan yap sana Eleanor'un yerini asla söylemem." aptal bir sırıtışla yüzüme baktı.
"Nasıl on yıl boyunca kaçabildiğinizi düşündün mu, Elizabeth?" dedi. Anlaşmamış bir ifadeyle baktım. "Bir şeyler araştırırken sizin oynamanıza izin verdim, Elizabeth." İsmimi söylemesinden nefret ediyordum. Onun kirli dudaklarından ismim çıkmamalıydı. "Bizim en büyük özelliğimiz nedir?" sorusuyla kaşlarım çatıldı.
"Donmuş olmanız." diyerek cevapladım.
"Çürümeyen cesetler gibiyiz. Yaşımız ilerleyemez, görünüşümüz değişemez. Ama en önemlisi çocuklarımız olmaz." dedi. Bir adım yaklaşınca hızla iki adım geriledim. "Yakın zamanda teyze olabileceksin." dediğinde midemin bulantısını bastırmak için dişlerimi bastırdım.
"Kardeşimden uzak duracaksın. Zaten artık asla ulaşamazsın." dedim. Tekrar dişlerini göstererek gülümsedi. Bu gülümseyişin altında tehdit vardı. Açıkça belli ediyordu.
"Adam senin için neler yapar, Elizabeth? Ağabeyim seni benim elimde görürse minik aşkımı bana vermez mi, sence?" dedi. Sahte bir kahkaha attım.
"Adam asla yapmaz." dedim. Aslında bundan hiç emin değildim.
"Öğrendiklerim ve sen. Ah, ağabeyim bunun için dünyayı bile bana vermeyi göze alır." dedi. Hızla bana yaklaşınca çantamı kenara atıp ondan önce saldırdım. Birkaç kere hançerim isabet etse de canı yanmışa benzemiyordu.
"Bu sert kadın hallerin hiç hoş değil, Elizabeth. Bir kadın her zaman nazik ve zarif olmalı. Sense küçük afacan bir erkek çocuğu gibisin." diyerek tekrar üzerime atıldı. Tuhaf bir şekilde üstünlük sağlayıp üzerine çıkabildim. Hançerimi boğazına dayadım.
"Emin ol ağabeyine kafanı götürdüğümde daha çok sevinecektir." dedim. Hançerimi çekecekken ağır bir cisim kafama vuruldu. Yere düşerken bana vuranı görmek istedim ama bu sefer suratıma vurdu ve orada bilincimi kaybettim. Uyandığımda ellerim arkadan bağlanmış, kafama da bir çuval geçirilmişti. Kıpırdamamaya özen gösterdim.
"Tatlı yüzüne vurmamalıydın kraliçemizin." Damon'ın alaycı sesiyle kıpırdamamak için ellerimi yumruk yaptım.
"Eminim düzelecektir." Bu ses çok tanıdıktı. Ama kim olduğunu hatırlayamıyordum. Çuvala güvenerek gözlerimi açtım. Hareket halindeydik. Araba gibi bir yerde olmalıydık. Ama çokta küçük sayılmazdı. Büyük bir ihtimal minibüs veya benzeri bir araçtı. Araba sarsılınca yana doğru düştüm. Kolum acımıştı.
"Petusya'ya göndereceğini hiç düşünmemiştim, Eleanor'u." dedi. Biliyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Kimdi ihanet eden, bize? Nasıl öğrenmiş olabilirdi? Kıpırdamadan durmaya devam ettim.
"Çok kötü vurdum galiba. Hâlâ uyanmamış olması normal mi? Unutma ben yüzyıllar önce insandım." dedi Damon. Bana doğru bir hareket sezince gözlerimi kapattım. Çuval başımdan çıkarılırken suratımın sağ tarafına değince inlememek için dişlerimi sıktım. Lanet olsun, çok acıyordu. Biri yavaşça elini yanağımda gezdirdi.
"Güzel yüzünün böyle bir hal alması hiç iyi olmadı. Neyse ki kalıcı bir iz olmayacak. Eğer mücadeleyi bırakıp teslim olsaydı şimdi hiçbir şey böyle olmazdı. Mutlu ve huzurlu olabilirdi." Sonra söylediği çok komik bir şeymiş gibi kıkırdadı. Araba sarsılarak durdu. Kafama tekrar çuvalı geçirdiler. Biri sanki basit bir torba taşıyormuş gibi kucakladı beni. Dikkatle havayı soludum. Çok kirliydi. Tekrar soludum. Duman kokusu her yerdeydi. Sonra bir geminin düdük sesini duydum. Ah, liman ve sanayi bölgesi olan bir yerdeydik. Ama şehri veya ülkeyi kestiremiyordum çünkü uzun süre baygın bir şekilde kalmış olmalıydım.
"Nasıl seyahatin hoş geçiyor mu?" Damon'ın kulağıma gelen fısıltısı fazlaca alaycıydı. Uyanık olduğumun farkındaydı. Hızla yere bırakınca kafamı çarpmamak için çaba harcadım. "Şu an canının açıdığını sanıyorsan, yanılıyorsun. Çünkü daha hiçbir şey görmedin." Kafamdan çuval tekrar çıktı. Çuval çıkınca öğürmemek için kendimi zor tuttum. Aşırı derece de idrar ve dışkı kokuyordu. Normalden daha büyük fareler etrafta geziniyordu. Odanın köşesinde ise parçalanmış bir ceset vardı. Saçımdan tutup ayağa kaldırdı.
"Ne yapacağın umrumda değil, Damon. Eleanor'u senden kaçıracağım." dedim. Karşıma geçip kahkahalarla güldü. Bir anda gülmeyi kesince irkildim. Öfkeyle bana baktı.
"Sen beni engelleyebileceğini mi sanıyorsun?" bağırdıktan sonra takip edemeyeceğim bir hızla suratıma vurdu. Beklemediğimi için duvara doğru sendeleyerek düştüm. Daha önce darbe alan yer tekrar duvara vurunca acıyla sızlanmamak için gözlerimi yumdum. Bir kapının sarsılarak çarpınca yerimden sıçradım. Lanet olsun, buradan gerçekten kurtulmam gerekti.Evet, arkadaşlar işte yeni hikayemizin yeni bölümü. Umarım begenirsiniz. Oy ve yorumlarinizı benden eksik etmeyin. Yeni bölümde yazılmaya başlandı bile...
Bu arada tüm yazım hataları için özür dilerim....
Bu bölümü aslında çoktan yazmıştım ama bir türlü paylasamamistim. Sonra bir de baktım ki ilk bölümden yorumlar gelmiş. Bu da beni çok mutlu etti. Bende o yüzden okuyucularımı mutlu etmek istiyorum...Sizi seviyorum...😍😍😍😘😘😘😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ülkenin Kraliçesi(Askıda)
FantastikGenç bir prenses... Hiç beklemediği bir anda kraliçe oluverdi. Ve ailesinden kalan tek kişi olan biricik kardeşini sadist bir vampirin aşkından koruması gerekiyordu. Bildiği tek şeyi yaptı kaçtı.... Ama kendi ayakları ile ülkeye dönmek zorunda kaldı...