Zaman kavramını kaybetmiştim. Acı nefes almama izin verecek kadar azalmıştı. Ama sadece o kadar. Sinirini atamadığını fark edince beni öylece bırakıp gitmişti. Kalkmak için çabaladım ama kolumu bile kaldıramaz bir durumdaydım. Odaya Damon girince çabalamayı bıraktım. Ona daha fazla aciz görünmek istemiyordum. Baş ucumda durarak bana yukarıdan bakmaya başladı. Bense sahilde kumların üzerinde güneşleniyormuş gibi rahat bir şekilde yerde uzanıyordum. Ona asla acizliğimi göstermezdim.
"Zavallı kraliçe. Canın mı yanıyor yoksa?" Dedi sahte olduğu aşikar merhamet dolu bir sesle.
"Zavallı vampir. Kardeşim seni tamamiyle reddettiği için canın mı yanıyor yoksa?" Diye mırıldandım. Sesim daha fazla çıkmıyordu. Tekrar vuracağı sırada dışarıdan büyük bir gürültü geldi. Kolumdan tutup kaldırdı beni. Canım o kadar yanmıştı ki güçlü bir çığlık attım. Ve bu canımı daha fazla yaktı. O sırada odanın kapısı da açıldı. Siyah giyimli 7 vampir avcısı tam karşımızda duruyordu.Vampir avcıları tam 50 sene çok katı bir eğitimden geçerlerdi. Bir vampiri ancak 3 Avcı öldürebilirdi. Ve avcılar asla evlenmezdi. Bir vampir onları öldürdüğünde veya dönüştürdüğünde arkalarında aile bırakmak kötü durumlara yol açabiliyordu.
Damon bez bebek savururcasına beni Hilal şeklini almış avcıların üzerine fırlattı. Avcılardan biri beni tutarken diğer altısı üzerine doğru atıldı. Kilometrelerce koşmuş gibi soluk soluğa kalmıştım. Avcı yavaş hareketlerle beni yere bırakıp üzerindeki uzun siyah ceketi çıkardı. Üzerimi sardığı zaman üşüdüğümü ve sadece iç çamaşırları ile durduğumu fark ettim. Diğer tarafta ki kargaşa umrumda bile değildi. Avcı beni kucakladığında dişlerimin arasından ufak bir tıslama çıktı. Beni hızlı şekilde odadan çıkardı. Biz çıkarken büyük bir gürültü koptu. Bununla beraber avcının adımları hızlandı. Adım attıkça nefes alışlarım acı verici oluyordu. Beni alandan dışarı çıkarınca büyük bir helikopter gördüm. Damon bunu nasıl duymamıştı. Gürültülü olan aleti onun kadar keskin duyuları olan birinin duymaması imkansızdı. Helikopterin içinde Daniel'ı görünce inledim.
"Beni geri götür." Avcı suratıma baktı. Daha sonra ise şaka yaptığımı düşünerek güldü. Kesinlikle bu salak ile geçecek yolculuk yerine psikopat vampiri tercih ederdim. Avcı beni dikkatle helikoptere yerleştirdi. Yine de canım yanmış boş alanı çığlıklarım doldurmuştu.
✨✨✨✨✨
Avcılar ne yazık ki Damon denen şeytanı ellerinden kaçırmıştı. 7 avcıdan ise 5 kişi kalmıştı. Damon asla zarar vermeden kaçmazdı. Tıpkı şimdi ki gibi.
"Nasılsın?" Bunu üçüncü soruşuydu ve ben yine cevap vermemiştim. Beni buraya getiren Avcı'ya baktım. Benimle göz göze gelince kafasını dışarı çevirdi.
"Eleanor nasıl?" Dedim. Sesim sanki saatlerce bağırmışım gibi çıkıyordu. Pürüzlü ve kısık.
"O gayet iyi. Şu an kendini düşünmelisin." Dedi. Gözlerimi devirdim.
"Beni nasıl buldun?" Diye mırıldandım. Gözlerim kapanmaya başlıyordu.
"Sen dinlen. Daha sonra konuşuruz." Cevap verecek enerjim bile yoktu. Gözlerim kendiliğinden kapanıverdi.
✨✨✨✨✨
Uyandığımda yumuşacık yatağımda, huzur dolu odamdaydım. Her yerim ağrıyordu. Üzerimden canavar kamyon geçmiş gibi hissediyordum.
"Elza." Karşımda ağlamaktan gözleri kızarmış bir Eleanor vardı. Her zamanki gibi duygusallığını konuşturmuştu. Yanıma yaklaşıp yatağa hafifçe oturdu. Saçlarımı o kadar hafif okşuyordu ki hissedemiyordum. Pencere kenarındaki hareketlilik ile gözlerimi Eleanor'dan oraya doğru çevirdim. Adam poker suratı ile duruyordu.
"O kadar mı kötü durumdayım?" Onu tanıyordum. Tıpkı onun beni tanıdığı gibi. Benim için endişelenemiyorsa demek ki durum oldukça vahimdi.
"Harika göründüğünü söyleyemem." Yalan söylemek pek onun tarzı değildi. O sadece doğruyu saptırırdı. Gülümsemek istedim ama yüzümün sağ tarafı öylesine keskin bir şekilde sızladı ki inlemekten başka bir şey yapamadım.
"Şifacı birkaç gün dinlenmeni söyledi." dedi Eleanor kısılmış sesiyle. Sol kolumu kaldırarak yanıma gelmesini işaret ettim. Tüy gibi hafif bir şekilde başını omzuma yasladı.
"Miniğim, benim için korkma. Emin ol eğitim sırasında daha kötü durumlara düştüm." diye mırıldandım. Evet fiziksel olarak daha kötü olduğum zamanlar tabi ki olmuştu. Ama psikolojik olarak pek iyi olduğum söylenemezdi. Yine de emindim ki Eleanor'dan daha iyi bir durumdaydım.
✨✨✨✨✨
Birkaç gün şifacının onaylamayan bakışları ile beni binbir çeşit otlar ile tedavi etmesiyle geçti. Pek de iç açıcı bir durum değildi. Otoritem sarsıldığı için yargılayan bakışlarını çok rahat üzerimde gezdiriyordu. Ama bu fazla uzun sürmeyecekti. Çünkü bu birkaç günde yaralarımın birçoğu iyileşmiş ve ayağa kalkmaya hazırdım.
Sadık hizmetkarım Diana bana yardıma gelmişti. Onun yardımı ile banyo yapmış, şimdi ise bornoz ile makyaj masasının önünde oturuyordum. Diana her zaman ne istediğimi anlamış ve onu yerine getirmek için elinden geleni yapıyordu.
Saçlarımı nazikçe tarıyor, tüy gibi dokunuşlar ile dinlendiriyordu."Özellikle giymek istediğiniz bir şey var mı?" Diye sordu.
"Bordo olmalı." Dedim. Kırmızı ile aram ne kadar kötü ise bordo ile o kadar iyiydi. Asil bir duruşu vardı her zaman için. Ayrıca bu kadar yıldan sonra güçlü ve otoriter bir giriş yapmalıydım. Diana birkaç elbise çıkarırken onu durdurdum. Saten sade ama şık bir elbise onu seçmem için bekliyordu. Elimle elbiseyi işaret ettim. Madonna yaka elbise bele sımsıkı oturuyor daha sonra ise genişçe aşağı iniyordu. Saten kumaşı sayesinde eteği tıpkı bir şelaleyi andırıyordu. Belinde aynı renk kemeri ile harika bir uyum oluşturuyordu. Diana'nın yardımı ile elbiseyi giydim. Elbise yerde sürünüyordu. Diana elbisenin kırışmamasına özen göstererek tekrar oturttu beni. Omuzlarımda belirgin olan morlukları kapatacakken elini tuttum. Aynadan yansımama baktı. Sadece başımı iki yana salladım. Bu onun için yeterliydi. Asla beni sorgulamazdı.

Saçlarımı başımın etrafına ördükten sonra sarmaşık desenli altın renkli yakut taşlarıyla süslenmiş tacı kafama yerleştirdi. Onun parçası olan yine altın renkli yakut taşlarıyla bezenmiş küpeleri taktı.
Daha sonra ise önüme geçerek ayna ile iletişimimi kesti. Yüzümle uğraşmaya başladı.
"Lütfen abartma." Dedim. Ondan aslında olabildiğince abartmasını istemeliydim. Kraliçe isen herkesin gözü sende olmalı, kimse senden daha çarpıcı olmamalıydı.Topuklu ayakkabılarımın sesi tüm koridor da yankılanıyordu. Konsey salonunun açık kapısı sayesinde içerdeki herkese geldiğimi haber veriyordu. Kapının önündeki muhafızlar selam vererek geçmemi işaret ettiler. Omuzlarımı arkaya atıp çenemi dikleştirdim. Onlarla savaşmak için hazır değildim ama bunu yapmak zorundaydım. Hızlı ama kendinden emin adımlarla salona girdim. Konsey daha girer girmez ikiye ayrıldığını belli ediyordu. Bazıları bana hala saygı duyduğunu göstermek için ayağa kalkmışken bazıları ise odaya girdiğimin farkında bile değilmiş gibi davranıyordu. Salonda ki yerleşim 'U' şeklindeydi. En uçta diğer sandalyelerden daha yüksek ve gösterişli bir koltuk duruyordu. Bu bana aitti. Onun sağında biraz daha alçağında benzer bir koltuk daha vardı. Ve bu da kardeşim Eleanor'a aitti. O da bana saygı gösterenlerin içinde ayağa kalkmıştı. Birbirimize hafifçe gülümsedik. Tahtın hemen önüne geçtim. Herkes oturmamı bekliyordu. Ama gelir gelmez bana yapılan saygısızlığı göz ardı edemezdim. Ellerimi masaya koyup hafifçe öne eğilerek herkesin dikkatini üzerime topladım.
"Ayağa kalkın konsey üyeleri. Kraliçeniz geri döndü!"
Evvet, kraliçe geri döndü. Bir tür geçiş bölümü olduğu için kesitler şeklinde oldu ve biraz vakit aldı.
Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar.🥳🥳
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ülkenin Kraliçesi(Askıda)
FantasíaGenç bir prenses... Hiç beklemediği bir anda kraliçe oluverdi. Ve ailesinden kalan tek kişi olan biricik kardeşini sadist bir vampirin aşkından koruması gerekiyordu. Bildiği tek şeyi yaptı kaçtı.... Ama kendi ayakları ile ülkeye dönmek zorunda kaldı...