Bölüm~6~

8 2 0
                                    

Atların üzerinde ahırdan çıktık. Saray bir tepenin üzerine konuşlandığı için tüm Petusya ayaklarımın altına serilmişti. Derin bir nefes alıp omuzlarımı geriye attım.
Birçok kişi yüzüme söyleme cesaretin de bulunmasa da beni korkak gibi görüyor ve saygı duymuyordu. Bunu hissedebiliyordum. Kaçarken eninde sonunda buraya döneceğimi biliyordum ama ilk başlarda böyle karşılanacağımı düşünmemiştim. Tabi ki benim için gösterişli bir karşılama komitesi olmayacaktı yine de böyle olmasını ummamıştım. Daha sonraları çok daha kötü karşılanabileceğimi fark ettim. Onları öylece bırakıp gitmiştim hem de bana en çok ihtiyaçları olduğu zaman da. Halkımı önde tutmam gerekirken onun yerine kendimi en ön planda tutmuştum. Kim bencil bir yönetici isterdi ki? Uzun süre bunu unutmayacaktı hiç kimse. Ve içlerinden bazıları benim de unutmamam için her şeyi yapacaklardı. Haksız sayılmazlardı. Kimse kendini zor bir dönemde terk eden kişiyi sevmezdi.
"İyi misin, Elizabeth?" Diyen Adam ile gözlerimi önümdeki manzaradan ona doğru çevirdim.
"Hayır bir sorun yok. Sadece bu manzarayı ne zaman göreceğimi düşünüyordum. Ve bu şekilde olacağını hiç tahmin etmemiştim." Dedikten sonra atın karnına topuğum ile hafifçe dokundum. At yavaş adımlarla yürümeye başladı. Adam ve Eleanor birkaç adım geride beni takip etmeye başladı. Saray şehirden biraz uzak kalıyordu. Arada bu orman denemeyecek kadar küçük bir koru vardı. Yavaş adımlarla 10 dakika sürecek bir mesafeydi. Birçok aile boş zamanını bu koruda geçiriyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi birkaç çocuk buraları park gibi kullanıyordu. Saraya ait olan bu alan daima halk için açık bir konumdaydı. Neyse ki Petusya halkı kendine ait olmasa dahi bu alanı temiz tutabiliyordu. Bu sayede bize sadece korunun bakımı kalıyordu.
Bizi görenler reverans yapıyor ya da hafifçe eğiliyordu. Beni sevmeseler de saygı duymaları hoşuma gitmişti. Şehir birkaç değişik bölümden oluşuyordu. Evler saraya en yakın yerde şehirin en dış kısmında idi. Bu binaların arka kısımlarında tarlalar vardı ve çiftçilik ile uğraşanlar saraya ait olan tarlaları işliyordu. Herkes işlediği ürünün ihtiyacı kadar olanı alıyor, geri kalanını saraya veriyordu. Saray ise tüm çiftçilere eşit miktar da maaş veriyor böylece kast sistemi oluşmasını engelliyordu. Zengin veya fakir olmamasını sağlamak için böyle bir sistem geliştirmiş herkesin eşit olmasını sağlamıştık. Evleri geçince dükkanlar ortaya çıkıyordu. Bazı kişiler de dükkanlarının üzerine kendi evlerini yapmış orada yaşamayı tercih etmişlerdi. Çok kalabalık bir halk olmadığımız için her dükkandan birer tane vardı. Çok nadir dükkanlar ikişer tane oluyordu. Bu sayede herkes birbirini tanıyordu. Dükkanları geçince okullar ortaya çıkıyordu. Çember şeklinde bir dizilim olduğundan ve bize göre en değerli şeylerden biri olduğu için bilgi merkez de kalıyordu. Ve tam ortada araştırma merkezi, hastane ile ihracat ve ithalat yapan bir şirket vardı. Madenler sarayın diğer kısmında kalıyordu. Bu da şehirden uzak demekti. Madenlerde çalışanlar oraya atlar ile gidiyordu. Gelişmiş ülkelerden biri olsak da araba gibi şeylere ihtiyaç duymuyorduk. Ülkemiz çok küçüktü ve gerek duymuyorduk. Atlar ve at arabaları bize yetiyor ayrıca temiz bir çevre de yaşamamızı sağlıyordu.

Tarlalara geldiğimiz de birçok kişi işine ara verip bizi selamladı. Genç bir delikanlı titrek adımlarla bize doğru yaklaştı.
"Majesteleri." Sesi öylesine titriyordu ki duyan biri kutuplarda konuşuyor sanabilirdi. Yaklaşmasını işaret ettim. O yaklaşırken bende atımdan indim. Yanıma gelen delikanlı dizlerinin üzerine çökerken omuzundan tutarak buna izin vermedim.
"Adın nedir senin?" Diye sordum nazik bir sesle. Öylesine titriyordu ki istemsizce elim alnına gitti. Ateşi yoktu anladığım kadarıyla korkudan titriyordu.
"Chris, leydim." Koluna girdim.
"Neden buralara göz atarken sen de sorunundan bahsetmiyorsun, Chris?" Birlikte yavaş adımlar ile ilerlemeye başladık.
"Leydim, ağabeyim." Dedikten sonra duraklayıp etrafına baktı. Ben de onunla beraber etrafa baktım. Adam ve Eleanor biraz gerimiz de başka çiftçiler ile konuşuyordu. Bu sayede Chris ile yanlız kalmıştık. Elimi kolunun üzerine koydum.
"Lütfen, Chris. Bana her şeyi söyleyebilirsin." Olabildiğince nazik ve sakin olmaya çalışıyordum. Fazlasıyla ürkek bir gence benziyordu.
"Geldiğiniz için o kadar mutluyum ki." Diyerek göz yaşları dökmeye başladı. Yavaşça başını okşadım.
"Hadi söyle bana küçüğüm. Neler oldu?"
"Leydim geçen sene ufak bir isyan çıktı. Sizi sevip savunanlar Kraliçe Maura tahtan insin istiyorlardı. Ve o halka çok zulüm eden birisiydi. Bu isyanın başında olanlardan biri de ağabeyimdi. Onu ihanetten tutukladılar ama görmeme asla izin vermediler. Bazıları onun gizlice infaz edildiğini söylüyor. Lütfen leydim başka kimsem yok. Ayrıca ülkemize ihanet edecek bir şey yapmadı sadece sizin daha adaletli davranacağınızı Kraliçe Maura'nın bize çok kötü davrandığını söylüyordu." Boşta kalan elimi öylesine sıkı tutmuştu ki onu rahatlatmak adına elimi çekmedim.
"Petusya da birinin canını gerçekten yakmadıysan infazın yeri yoktur. Merak etme ağabeyin hücrede ise onu en yakın zamanda sana getireceğim." Sözlerim üzerine dizlerinin üzerine çöktü.
"Teşekkür ederim, kraliçem." Gülümseyerek saçlarını okşadım.
"Ayağa kalk, Chris. Ben tanrı değilim. Ağabeyin dışında başka bir şey istiyor musun?" Başını öylesine hızlı salladı ki bir an kopacağını düşündüm. Tekrar başını okşadıktan sonra geri döndüm. Bazı çiftçilerin basit birkaç sorununu dinledikten sonra atıma bindim. Adam'a doğru döndüm.
"Maura ne kadar zarar verdi?" Diye sordum.
"Çocuğu dinledim. Onun gibi birkaç sorunla daha karşılaşabilirsin. Seni savunan herkes Maura için düşman demekti." Öfke ile başımı iki yana salladım. Bu ufak geziden sonra eski kraliçe ile görüşsem iyi olacaktı. Yaptığını haklı çıkaracak hiçbir şey yoktu. Ben veya o olamazdı. Burada önemli olan Petusta ve halktı. Bunu kimsenin yapmasına izin veremezdim.

Birçok yeri gezmiş, herkesin kendince şikayetlerini dinlemiştim. Maura kraliçe değil resmen diktatörlük yapmıştı. Bunun hesabı elbette sorulacaktı. Saraya dönünce ilk işim haksız yere zindanlarda olanları  çıkarıp taht odasında toplamak olmuştu. Tahtta otururken yaklaşık 30 kişi önümde dizilmiş ne olacağını anlamaya çalışırcasına etrafa bakıyorlardı. Ayağa kalktığımda bazılarının irkilerek birkaç adım geri attığını görmek canımı daha da sıkmıştı.
"Lütfen her biriniz sakin olun. Şimdi sıra ile bana neden zindan da tutulduğunuzu söyler misiniz?" Dedim. Otuzlarının başında gibi görünen bir adam öne çıktı. Eğer böyle görünüyorsa büyük bir ihtimal 400 yaşından büyük olmalıydı.
"Hepimiz sizi sevip saydığımız için o zindanlara mahkum edildik, kraliçem. Siz gittikten sonra Maura bize işkence eder gibi elimizde hiç mahsul bırakmamıza izin vermedi. Buna karşı çıkmaya kalkan bazı kişilere de kırbaç cezası bile verdi. Daha sonra isyan çıkınca da isyan çıkmaya yardımcı olanları zindanlara attı." Diye özetledi. Ayağa kalktım. İsyan çıkarmak tabi ki suçtu ama onlar ağır bir şekilde cezalarını çekmişlerdi. Bu kadarı benim için yeterliydi.
"Sizleri tekrar evlerinize göndereceğim; bundan sonra sizlerden böyle bir şey yapmamanızı istiyorum. Yaptığınız şey yanlış olmasıyla birlikte arkamda durduğunuz ve bana saygı duyduğunuz için teşekkür ediyorum." Dedim.
"Evlerimize gidebilir miyiz, yani?" Diyen kişiye döndüm. Birkaç adım mesafe kalana kadar yanına ilerledim. Başını önüne eğmişti. Yine de Chris'e olan benzerliği aşikardı; kim olduğunu sorgulamaya gerek bile yoktu.
"Sen Chris'in ağabeyi olmalısın. İsmin nedir?" Diye sordum.
"Davis, majesteleri. Kardeşimi tanıyor musunuz?" Kardeşinin ismini duyunca kafasını yavaşça kaldırdı.
"Kardeşin seni çok seviyor, Davis. Çok şanslısın. Benden sizi çıkarmamı o istedi. Makul olduğu sürece halkımın tüm isteklerini yerine getirmek benim görevim. Şimdi ailelerinize dönün." Dedim. Teşekkür eden mırıltılar eşliğinde odadan çıktılar.
"Biri hemen bana Maura'yı bulsun."
Daha fazla hataya tahammül edemezdim. Artık sorumluluk alma zamanıydı.




Biliyorum,hayırsız olup çıktım. Ama inanın zaman bulamıyorum ve sizler de pek yardımcı olmuyorsunuz. Oy ve yorum göremiyorum hiç 😢😢😢. Yine de azmettim ve sahura kalkınca yazdım. Bu bölüm benim bitanecik miniğim olan oğluma gelsin.
İyi okumalar...

Kayıp Ülkenin Kraliçesi(Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin