5.BÖLÜM

286 65 128
                                    

Düşüncelerim bir sandala binmiş ve beni terk ediyorlardı. Bu benliğime aykırıydı, bu çaresizliğe bile aykırıydı. Tamamı ile yok olmak. Hiç yokluğun arasında var oldunuz mu? Kıyametin sinyallerini kulağıma fısıldayan aykırı kötülük nefesimi titretiyordu, titreyen nefesim aykırılığa karışıyor ve bana beni kullandıklarının senaryosunu hatırlatıyordu. Bir senaryo yazılır, çizilir ve oynanırdı fakat oyuncular felaketi umursamaz çıkarlarını düşünürlerdi. Çıkarım, sonu görünmeyen bir yolculuk ve feda edilen bir insanoğluydu. İnsanoğlu vardı ama buradaki çıkarımları kendilerini kurtarmaktı. Oysa bir bilinmezlik bile biliniyordu. Bir ruhun ölmediğini biliyordum, sorun gerçeklikti, gerçek şu ki hissedemeğim bir ruh ne kadar var olabilirdi? Titreyen nefesimi düzene soktuğumda sinir sistemimdeki tüm damarların bir anda belirginleştiğini ve kan akışının durduğunu hissettim. Ruhum? Yoktu. Bedenim? Sadece toprağa karıştıktan sonra çürüyecek bir et parçası. Yutkunamıyorum. Ne rüya nede hayaldi. Bu gerçekti, ölüm gerçekti. Dipsiz bir kuyuda sürüklenen bir bedenin ruhunu teslim ettikten sonra kurtulduğu gerçekti.

Yanına doğru uzandım. İşte şimdi sadece biz varız. Anne, bak sana dokunuyorum. Ellerimi kollarında sabitledim. Sen ölmedin. Saçlarını araladığımda kelimeler ağzımdan bir bir döküldü.

"Hatırlıyor musun, bana büyüdüğümde çok başarılı bir genç adam olacağımı söylemiştin."

Ve daha sonrasında güldüm. Ölümün kıskandığı bu güzel yüz almıştı onu benden. Ağzımda hissettiğim acının tuza batırılmış sıvı hali dudaklarımı yaktı.

"Ve daha sonrasında saçlarını örebileceğimi söylemiştin. Çünkü örgüden nefret edersin. Bana meydan okudun."

Acı ile harmanlaşmış bastırılmış duygularım açığa çıkmıştı, yüzümü yakan yaşların bir önemi yoktu. İçimde çok daha büyük bir alev vardı. Gülmeyi sürdürdüğüm esnada suratına baktım.

"Önemli değil, cevap verme."

Göz kapaklarından öptüm.

"Saçlarını..."

Yutkundum ve tüm cesaretimi toplayarak izin istedim.

"Örebilir miyim?"

Gözlerimden akan yaşlar yumuşak saçlarına damlıyordu. Yüzünün güzelliğinde boğulmak istedim. Bu Dünya'ya çok aykırı bir güzelliği vardı. Kıskandı bu Dünya onu. Kıskandı... Tüm gösterilenin arkasındaki gerçeklik.

Ellerimi bedeninin altında sabitlediğimde gücümün çekildiğini hissettim. Saçları yüzümü okşamış kokusu zihnime dolmuştu. Kucağıma aldığımda yavaş yavaş yürümeye başladım. Bedenine zarar vermemeye çalışıyordum.

"Hassas. Hassas. Hassas."

Cesetlerin arasından birer birer geçerken kucağımdaki meleğe odaklandım. Kapıdan çıktığım esnada aracımın beni beklediğini görüyordum, onu usulca koltuğa yatırdım. Alnına bir öpücük kondurduktan sonra kapıyı kapattım ve kilitledim. Artık bende yaşamıyordum, çünkü ikimizinde ruhu ona bağlıydı. Akıl sağlığımı çoktan kaybettiğimin bilincindeydim. Eve tekrar döndüğümde yavaş adımlar ile ilerledim. Kapının çıkışında o adam ile karşılaşmıştım..

"Yağız."

Gözlerimi sıkıca kapattım ve odadaki tüm o ölüm kokusunu içime çektim. Gözlerimi açtığım esnada her şey olduğu yerdeydi ve ben ise başka bir benliğimin kapılarını aralamıştım. Belimdeki silahı çıkarttıktan sonra tam kafasına isabetledim.

"Ne diyeceğin umurumda değil. Babamsın yada değilsin. Delirdim, yada delirmedim. Her şekilde öleceksin. Ve daha sonrasında ben sadece bedenimi öldüreceğim."

Kelimelerimde acı vardı. Gözlerimde acımasızlık. Tek kelime bile söylemesine izin vermeden tetiği çektim. Ölü bedeni gözlerim önünde yere, tam ayaklarımın önüne yığılmıştı. Silahın dolu olduğuna emin olduktan sonra evden hızlı adımlarla uzaklaştım. Yine bir orman yolu ve bilinmezlik evreni. Sonuç itibari ile herkes ölürdü ve herkes gömülürdü. Volkana Annemi alabilmesi için bir konum atmıştım, onun bir mezarı olacaktı ama benim ruhum bunu haketmeyecek kadar kirliydi. Nehire doğru güçsüz adımlar ile ilerliyordum. Bu defa bilinmezliğe değil bir bilinmişliğe gidiyordum. Belimdeki silahı çıkarttığımda sadece bu Dünyadaki nefesimi sonlandıracaktım.

"Seni şimdiden özledim. Geliyorum."

Silahı kalbime sabitlediğimde bedenimi nehrin içine attım, Nefes alabileceğim bir şekilde yüzüm dışarıdaydı. Derin bir nefes aldım, iki elimi birden tetiğe yerleştirdim. Dudaklarım bilinçsiz bir şekilde aralandı titreyen bedenime kelimelerim eşlik etti.

"Deniz gördüğünde aklına ben gelirdim, bu yüzden kum gördüğümde aklıma o gelir. Ellerimin arasından akıp giden kum tanelerine engel olamadım. Kum taneleri gitti.."

Gözlerimi sıkı bir şekilde kapattım.

"Benliğim... hiçliğin efendisi oldu."

Yoğun bir güç eşliğinde bu hikayenin sonunu yazmıştım.

Sessizlik.

Kulakta derin bir çınlama.

Acı. Bir.

Ölüm.

-2 ay sonra-

"Kendisine geliyor efendim."

Kulağımda işittiğim yoğun ses ve algılayamadığım bir çok şey vardı. Başımda yüzünü net göremediğim bir adam vardı.

"Sonunda döndün Birikim."

Gözlerim tamamı ile açıldığında karşımdaki yüzü idrak etmeye çalışıyordum. İdrak ettiğim esnada ise başladığımızı anlamıştım.

"Sen.. yaşıyorsun."

-BÖLÜM SONU-

Arden Karaman

BİRİKİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin