3. Bölüm

59 6 3
                                    

    İliklerime kadar işleyen pasın kokusu ve ılık esen rüzgar acımasız dünyaya gözlerimi açmamı sağlamıştı . Ağlamaktan şişmiş gözlerimi zorla araladım . Güzel Atina şehrinin heyecanlı koşuşturmaları , bağırış seslerinin yanı sıra mahzenin aydınlanması ,eşsiz güneşin doğup ,yeni bir güne başladığımızın habercisiydi. Herkes için güzel bir gün olabilirdi ama benim için ağır bir ceza verilmiş mahkum gibiydi. Yada amansız hastalığa yakalanmış ama kurtuluşu olmayan bir kulmuşum gibi geliyordu.

    Toz içinde kalmış ve yırtılmış elbiseme baktım ne kadarda acınası bir haldeydim. İşin en kötü yanıda kimse bana acıma tenezzülü bile göstermiyordu . Herşeyden önce bende bir insandım. Bizim ülkemizin şartlarına göre ya soylusundur yada köylü . Bu sınıfın başka bir ayrımı yoktu. Köylüler ,soylulara hizmet eder,dilerlerse köle olarak satın bile alabilirlerdi. Benimde kaderim aşağılık babam sayesinde belirlenmişti . Kalbim öfkeyle kudururken,binbir türlü şeytan beynime hücum ediyordu.

     Kaderin acı şarabından büyük bir yudum almıştım . En zoruda küçük olamamdı . Kimseye karşı koyamayıp,dediklerine boyun eymemdi. Büyük bir hırs gözümü boyarken kendimi dipsiz bir kuyuya atılmış gibi hissediyordum.

     Boyaları solmuş büyük demir kapıların aralanmasıyla gelene baktım . Dün beni paçavra gibi buraya atan komutan gelmişti . MİN YOONGİ . Kara listeme adı eklenmişti . Bu simayi ve ismi asla unutmayacaktım . Pahalı ve parlak zırhıyla tam karşıma dikildi .  Yüzündeki umarsızlık ve kendini bilmiş tavırla dikiliyordu. Keşke diyorum. Keşke büyük olsaydım da şunlara günlerini gösterseydim !
Siyah saçlarıyla ve sağ kulağına taktığı küpeyle,beyaz teni ve orantılı yüzüne konulmuş minik burnu,küçük gözleri ve pembe dudakları onu farklı gösteriyordu . Nihayet aralamıştı yüzündeki orantılı pembe dudaklarını.

   -Kalk haydi cezan bitti. Sana sarayın kurallarını ve yapman gerekenleri öğreteceğim .

      Sinirle nefes verip hiç doğmamayı diledim . Gelen cesaretle ağzımı araladım.

   - Ben hiçbir yere gelmiyorum. Saçma krallığınız ve iğrenç kurallarınızı öğrenmek istemiyorum!

    Duyduklarıyla ve benden gelen bağırış la şaşırmıştı . Siyah ince kaşları bir yay gibi gerilmiş ,çenesi kasılmıştı. Gözleri sinirle koyulaşırken sadece bana ne yapacağına bakıyordum .

    - Sen az önce ne dedin?! Sen az önce bana sesini mi yükselttin köle ?!

     Birşey dememe kalmadan kahverengimsi saçlarımdan büyük bir hışımla tutmuş , çekiştiriyor du. Sinirle yüzüme doğru tekrar bağırdı .

    -Ne dedin az önce ?! Bir daha tekrarla istersen tam net duyamadım !

     Saçlarımın dipleri büyük bir işkence kurbanıydı ve o çektikçe canım acıyor ,göz bebeklerim doluyordu . Ağlamaya başlayacaktım. En nefret ettiğim yanımda hemen duygusallaşıp güçsüz duruma gelmemdi. Benden cevap bekliyordu. Koyulaşan gözleriyle yüzümü kendine çevirip gülmeye başladı .

   -Tekrar söyleyemezsin değil mi? Bu seni sıkar velet. Şimdi uslu bir çocuk ol ve gerekeni yap. Tanrıya dua et küçük kralın kölesisin . Yoksa seni bir güzel benzetmesini bilirdim.

     Gevşettiği ellerini saçlarımdan çekip zırhının kemerine koydu . Acıyan canımla gözlerim çoktan dolmuş ,hatta birkaç damla yaş bile süzülmüştü. Neden herşey beni buluyordu? Yine o küçümseyici sesini duyurdu kulaklarıma .

   -Toparlan daha çok işimiz var. Değerli vaktimi seninle harcayamam.

   -Harcama o zaman!

Moon God (Park Jimin)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin