-On İkinci Bölüm.

916 97 77
                                    

Öncelikle çok uzun zamandır sizi beklettiğim için nasıl özür dilemeliyim bilmiyorum... Elimde olmayan sebeplerle gerçekleşti. Bu hikayeyi uzun yazmak istiyordum ama kafamda kurduğum çoğu şeyi unutmuşum maalesef. Geçenlerde yazabilmek için tekrar okudum ama bazı yerlerde yapmış olduğum çoğu göndermeyi unutmuşum bile. Yazabildiğim gibi yazıp en yakın zamanda final yapmaya çalışacağım. Lütfen bu süre içerisinde desteklerinizi esirgemeyin :)


-

Gaz odasına ilerlerken ne hissettiğimi çözümleyemiyordum. Bacaklarıma kesinlikle hükmedemiyordum onlar beni yönlendiriyorlardı. Derin bir nefes alıp Kim Seok Jin'i - Ya da adı her neyse - onu takip etmeye başladım.

Kapıyı açar açmaz bembeyaz bir oda karşıma çıkmıştı. Gaz odalarının kasvetli havası ve pisliği kesinlikle buraya hakim değildi. Yapılmış ahşap sandalyelerden birinin üzerine oturttu Seok Jin beni. Kapıyı arkamızdan kilitlemesiyle şaşırmıştım. Burada gaz alacaksam onun olması.. Garipti.

'' Sana son kez bir iyilik yapacağım, komutan. ''

Benimle göz teması bile kurmuyordu. Kırgınlıklarımı açıklamayı çoktan bırakmıştım. Nedenler, sorular... Bunlar beni artık üzmüyordu bile.

'' Seok Jin, her şeyin yalan olduğuna nasıl inanabilirim? S-sen...  Takım arkadaşlarını özellikle de Lu Han ile Chen'i çok severdin. ''

'' Ben bir Japonum. Koreli biriyle arkadaşlık yapmamın imkanı bile yoktu, komutan. Şimdi... Şimdi sana gaz vermeyeceğim. Bu sana yapabileceğim son iyiliğimdir. ''

-

Taehyung, silahla nişan alma derslerinden sonra oldukça yorulmuştu ve kendisini ranzaya adeta fırlatmıştı. Jongin'i ve arkadaşlığını özlüyordu. Aslında... İtiraf etmek gerekirse Lu  Han ve Seok Jin'i bile özlemişti. Taehyung başını elleri arasına alıp düşünürken içeriye Chen girmişti.

'' Senden nefret ediyorum ama son zamanlarda hiç iyi görünmüyorsun, Tae. ''

Taehyung kafasını kaldırıp gelen kişiye bakmıştı. Chen'i görünce alayla gülümsedi ve kaşlarını kaldırdı.

'' Ah... Ne tesadüf ama! Ben de senden nefret ediyorum, Chennie. ''

Chen kendi kendisine kahkaha attıktan sonra bağrındı.

'' İstersen Rezene çayı yapabilirim. ''

'' İstemez kalsın, senden hiçbir şey istemiyorum. ''

Chen, onun söylenmelerine gülerek karşılık verip yemekhaneye doğru ilerledi. Kabul etmeliydi ki kendisi de Lu Han'ı, Seok Jin'i hatta Jongin'i bile özlemişti. Taehyung'a ve onun dünyaya nefretine de alışmıştı. Birbirlerine laf sokmak artık onun eğlencesi haline gelmişti.


-

Xiumin, buraya ilk geldikleri zaman ağladığında kimsenin onu duymadığını sanmıştı. Geçen gece Yoongi ona sebebini sormuştu. Düşünüyordu... Onunla konuşmalı mıydı? Önünde farklı farklı kutulara koyduğu boncuklar vardı. Bunlar annesinindi ve bir türlü atmaya kıyamadığından onları sınıflandırıyordu.

Aslında bir şeyleri hep sınıflandırırdı...

Yoongi, Xiumin'i yalnız yakaladığında yine başına üşüşmüştü. 

'' Anlatsana artık. Hem ben de sana bu askeri şiir tutkumu anlatırım, hm? ''

Yoongi, cevap bekleyen bir ifadeyle karşısındaki duran çocukla konuşuyordu. Xiumin boncukları dikkatlice koyup Yoongi'ye döndü.

EXO & BTS OC │ Ordu.  ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin