Sabah uyandığımda Eda'nın evindeydim. Nasıl gelmiştim ben buraya? Gözümün önüne dün akşam yaşananları getirmeye çalıştım. En son uykuya direnmeye çalışan göz kapaklarımı...
- Edaaaağğ!
* Cevap Yok*
- Edağğğ!
*Cevap Yok*
Bugün cumartesi, belki bir yerlere gitmiştir. Mutfağa geçtim ve elime geçen bir kaç kahvaltılığı alıp salona geçtim. Televizyonu açtığımda karşıma bir haber kanalı çıktı. Televizyonda çıkan araç, kız ve oğlan çok tanıdıktı. Eda? Burak? Burağın arabası? Hemen telefonu elime aldım ve Eda'nın numarasını tuşladım. Açan kişi, bezgin ve muhtemelen ağlamaktan titremiş sesin sahibi olan Gülsüm Teyze'ydi.
- A-alo? Mira sen misin yavrum?
- Gülsüm Teyze! Evet benim, ben yeni haber alıyorum Eda nasıl?
- Bilmiyorum. Ben de atladım g-geldim. Doktorlar bir şey söylemiyor.
Aksel'in Ağzından:
Sabah sabah kim arar ki? Tabi ki Burak.
- A-alo Aksel oğlum?
İyi de bu Ahmet Amca'ydı ?
- Ahmet Amca ne oldu?
- Burak, kaza yapmış. Hastanedeyiz. Ben ne yapıcağımı bilemedim, seni aradım.
- B-ben hemen geliyorum.
Hastaneye girdiğimde yine o kızı gördüm. Ağlamaktan göz altları şişmişti. Ne olduğunu ben daha çözeemden bana sarıldı ve ağlamaya devam etti.
- Şş, onlara bir şey olmayacak, .....
İşte şimdi sıçmıştım! Ben daha bu kızın adını bilmiyordum ki.
- Mira ben.
- Özür dilerim. dedim.
- Niçin?
- Adını bilmediğim için,Mira.