3. Onunla ilk iş günü

65 5 42
                                    

    Zaman dursundu lütfen. Şu an yaşadığım rüya olmalı. Evet evet rüya. Kesinlikle rüya olmalı. Çünkü böyle birşey gerçek olmamalı. Olamazdı yahu.

Kapattığım gözlerimi yavaşça araladım. Ve rüya olmadığı gerçeği suratımın tam ortasına bir tokat gibi indi. Ahh! Sinirden kıpkırmızı olmuştu yüzü. Resmen gözleriyle öldürüyordu beni. Ben daha ağzımı açıp birşey söyleyemeden (çünkü dilimi yutmuştum o an. Heceler çıkmıyordu ağzımdan) o bana bir güzel saydırmaya başladı.

"Sende kimsin iki gündür huzur vermedin!" Dedi gür sesiyle. Valla ne yalan söyleyeyim tok bir ses tonu vardı ve çok etkileyiciydi. Geçen günün aksine vücudunu fit gösteren lacivert bir takım elbise giymişti tabi artık ıslak bir takım elbise! Kravatı takım elbisesiyle uyumluydu. Saçları özenle yapılmışa benziyordu. Bir eli cebinde, gözleri üstümde bir cevap bekliyordu sanırım.

"İncelemen bittiyse bir cevap ver artık" dedi sertçe. Kaşlarını çatmıştı. Bir adım geri çıkarak derin bir nefes aldım. Ne yapacağımı bilemediğim için parmaklarımla oynayarak cevap verdim.

" Şey yani yine aynısı oldu ama napim daireler hep birbirinin aynısı. Burasının olduğuna emindim ama yine sen çıktın. Dairelerin kapı numaraları da yok ki. Hep karıştırıyorum." Sesim öyle ürkek öyle ezik çıkmıştı ki. İş yerinde beni görünce hakkımda ne düşüneceğini çok merak ediyordum.

Kaşlarını havaya kaldırdı. Alay eder gibi dedi ki;

"Çok konuşacağına, o çok sevgili arkadaşından kapı numaralarının, kapının önünde yerde yazdığını öğrenseydin."

Kafamı öne eğdiğimde yerde yazan kapı numarasını görünce gözlerim kocaman açıldı. Ya kendimi çok aptal hissetmiştim. Kıpkırmızı olmak da cabası. Sayesinde iyice utanmıştım. Kafamı yerden kaldırmadan cevap verdim. O sırada beni incelediğini hissediyordum.

" Çok özür dilerim benim hatam. Aslında kapı numarasını söylemişti ama onun ye-" kapının suratıma kapanmasıyla sözüm ağzımda kalmıştı resmen. Yine aynısını yapmıştı. Sanki beni insan yerine koymuyordu ve bunu sergilemek de ona zevk veriyordu. Artık ciddi anlamda bu adama sinirlenmeye başlamıştım. Bir insan nasıl bu kadar kibirli olur nasıl bu kadar saygısız olurdu ki! Boğazım düğüm düğüm kapısıyla bakışırken yan kapıdan Eun Sool çıktı. Bakışlarımdan herşeyi anlamış gibiydi. "Yine mi Ela ya!" Dedi. Sesi gerçekten şaşırmışa benziyordu. Mahcup bir şekilde gözlerimi önüme eğdim. "Bakalım bugün nasıl bitecek." Dedim isyan eder gibi iç çekerek. Ayağımı sürüye sürüye Eun Sool un peşine takıldım. Yol boyunca bana teselli verdi canım arkadaşım.

Eun sool dan ayrıldıktan sonra çalışma yapılacak salona gelmiştim. Gerçekten çok iş vardı. Ceketimi çıkardım ve masanın üstüne atıp ellerimi belime koydum. O, insanın yüreğini yakan tok sesini duydum arkamdan. Evet işte başlıyorduk.

"Merhaba, sanırım ortak çalışacağız, Ela değil mi?"

Nefesimi tuttum ve yavaşça arkamı döndüm. Gözlerime karanlıkları vaad edercesine baktı. Göz göze geldiğimiz anda ki yüz ifadesi resmen beni yerin dibine sokuyordu resmen! Mahçupca bir elimi havaya kaldırıp "merhaba" dedim. Sert bir şekilde;

"Ne tür bir şaka bu! Yeter artık iyice sıktın! Defol buradan hemen!"

Böyle bağırmasına daha fazla sessiz kalamazdım. Artık haddini bilmeliydi. Kollarımı göğsümde birleştirdim, yüzümde duygusuz bir ifade barındırıp lafını bitirmesini bekledim.

" Önce şu bağırmayı bir bırak. Tatsız bir kaç karşılaşma yaşamış olabiliriz tamam ama bu kadarı fazla! Bana saygısızlık yapamazsın."

Sesim normalden de güçlü çıkmıştı. Vay arkadaş! Kendimden beklemediğim bir hareketti doğrusu. Gözlerinde ki şaşırmışlık doğru yolda olduğumu gösterdi bana. Ardından devam ettim.

"Evet. İsmim Ela ve bu projede ortak çalışacağız."

Resmen hayal kırıklığı yaşamıştı. Sanırım benden artık iyice nefret ediyordu. O an karanlık nefret dolu bakışlarından kaçmak istedim. Bunu hiç sevmiyordum. Bana öyle sıradan herhangi birisiymişim gibi bakmasından hiç hoşlanmıyordum. Ve galiba asıl kızdığım durum benim ondan etkilendiğim gibi onun benden etkilenmemesiydi. Karmaşık duyguların karmaşık düşüncelerinden onun öksürük sesiyle irkilerek kafamı kaldırdım.

"Üzgünüm. Seninle pek güzel anılarımız yok ve bir an takıntılı biri olup bana yapıştığını sandım" ses tonu ve o pek manidar bakışları bana "sandığını" değil de sanki gerçekten ona takıldığımı ima ediyor gibiydi. Memnuniyetsizce başımı salladım ve ekledim.

"Sorunu hallettiğimize göre artık işimize başlayalım. Önce küçük bir toplantı yapalım sonra planı yaparız." Dedikten sonra yüzüme en tatlı gülümsememi ekledim. Young Sun ise bana en sert ve en gıcık bakışlarını göndermişti.

Gayet resmi bir şekilde toplantıyı yaptık. Bana oldukça mesafeli davranıyordu. Bu durum gittikçe canımı sıkıyordu artık. Öğle yemeği vaktinde toplantımız yeni bitmişti. Yemekten sonra geri kalan işleri halletmeye karar vermiştik. Ben, beni yemeğe davet edecek diye beklerken o bir 'hoşçakal' demeyi bile bana çok görüp, arkasını döndü ve çıkıp gitti. Ah tam bir uyuz.

Eun Sool ile öğle yemeğine çıkmıştım
Olanları en ince ayrıntısına kadar anlattım.

"Dikkat et onun büyüsüne kapılmak üzeresin."

" Ya şöyle söyleyip aklıma girme lütfen aşık oldum olacağım diye ödüm kopuyor çünkü bana hiç yüz vermiyor."

" Ela sen çok doğal bir kızsın. akışına bırak bence o zaten gelir seni bulur. Hiç düşünme. En düşük halinle davran. Baktın hoşlanıyor musun boşver hoşlan gitsin. Zaten 'aman aşık olmayayım' deyip kendini ne kadar engelleyebilirsin ki?"

"Doğru söylüyorsun." Dedikleri çok mantıklıydı. Tamam dedim kendi kendime. Herşey olacağına varırdı.

Birer kahve içtikten sonra işimizin başına dönmüştük. Çalıştığımız Kata gelince Young Sun un çoktan planı hazırlamaya başladığını gördüm. Ona getirdiğim kahveyi uzattım ve sıcacık bir gülümseme ekledim kahvenin yanına. Bir bana bir kahveye baktı. Bir kaç saniye düşündü ve kahveyi aldı elimden. Tabi ki de teşekkür etmedi. Ayrıca karşılık olarak gülmedi de.

Geri kalan zamanda projenin planını yapmıştık. Yapacağımız işleri günlere bölmüştük. Çaktırmamaya çalışsada fikirlerimden çok etkilendiği belli oluyordu. Birazcık da olsa, benim yetenekli olduğumu anlamıştı. Bir de sanırım aramızda ki soğukluğu o bana belli etmeye çalıştıkça benim ona karşı sıcak davranmam kafasını karıştırmıştı.

Gün sonunda bana çok naif bir gülümseme bahşederek "iyi akşamlar yarın görüşürüz" dedi. Onun gülümsemesine şaşırdığımı anlamaması için çok kıvrandım. Bende tatlı bir tebessüm gönderdim iyi akşamlar dileyerek. Neredeyse yerimden kalkıp göbek atacaktım. O derece mutlu olmuştum. Sanki bir anda sert kalın bir duvarı yıkmış gibi hissettim kendimi. Bütün keyfim tekrar yerine gelmişti artık. Oh be!

Gece yatağıma girdiğimde bugün olanları geçirdim kafamdan. Tamam Young Sun çok hoş bir adamdı ama aşk bu kadar kolay değildi ki. Onunla iş yaparken çok güzel vakit geçirmiştim. Hatta bence o benden daha çok eğlenmişti. Zaten ilgisini çeken bir konuydu ve yeni bakış açıları getirmem, istemeyerek de olsa bana hayran hayran bakmasına sebep olmuştu. Aşık olacak biri varsa o olmalıydı önce.

Hayır kesinlikle henüz aşk bana uzaktı. Hele de gülümsemesiyle duvarını yıktığımı anlamam, kendi duygularımın da farkına varmamda yardımcı olmuştu. İmkansız her zaman çekici derler ya, hah işte imkansızlık kalkınca çekiciliği de bitmişti.

'Yani kesin öyledir.'

Aşk Savaşı Sever!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin