Yağmurun Ateşi

178 6 4
                                    

Dram/Romatik/Macera

Yağmurun Ateşi 

Tanıtım/Geçiş Bölümü:

 

1968 sonbaharı, 5 Ekim akşam saatleri / Yağmur K.

Çalan telefonu titreyerek açtım. Hava sağanak yağışlıydı ve sanki evren bana bir şey anlatmaya çalışıyordu. 

“İstediğiniz araba hazır efendim.”

Daha önceden planladığım kelimeler ağzımdan döküldü.

“En fazla yirmi dakika sonra aşağıdayım, sağ ol.”

Zor kapattığım valizimi kapının önüne bırakarak üst kata –Ateş’imin olduğu kat- a çıktım. Merdivenleri telaşla atlamama rağmen kapısının önüne geldiğimde yavaşladım.

Kapıyı yavaşça açarak beşiğinin olduğu bölüme ilerledim. Her şeyden habersiz, melek gibi uyuyordu. Kumral saçları kapalı gözlerinin üzerine düşmüş, minik burnu soğuktan kızarmıştı.

Pencereyi sertçe kapatıp perdeyi sıkıca çektim. O, korunmasız, masum bebeğimin yanına döndüm. Onu burada bırakamazdım. Onu babasına bırakamazdım. Dışarıdaki tüm kötülüklere karşın o çok temizdi. Onun küçük kalbi bu dünyayı tanımamıştı daha.

İçimden onun yerinde olabilmeyi ne kadar çok istediğimi düşündüm. Onun kadar hatasız olmayı.

Ben bunları düşünürken geç kalacağımı fark ettim ve bebeğimin nazik bedenini kendisi kadar küçük olan battaniyesine sardım.

Onu tüm dünyanın kötülüklerinden koruyan küçük battaniyesinin içinde uyurken, kim bilir ne rüyalar görüyordu…

Daha fazla zaman harcamamak için hızlıca göğsüme bastırdığım Ateş’i odadan çıkarırken bir anda boynumun arkasından ağlamaya başladı. Bir yandan da kırmızı küçük arabasını işaret ediyordu.

“Nasıl da unuttum? Annecik şimdi sana arabayı getirecek.”

Onu incitmemek için nazikçe kapısının yanındaki küçük tek kişilik koltuğa bıraktım.

Ertan ile aramızın iyi olduğu zamanlarda ben buraya otururdum, o ise daha doğmamış olan Ateş’e masallar okurdu.

“Zamanın attığı en büyük kazıklardan biri de anılara oldu” diye düşündüm ama zaten bu yolu ben seçmiştim.

Küçük arabasını battaniyesinin arasına sıkıştırdıktan sonra bebeğimi tekrar kucağıma aldım.

Kapıdan çıkmadan önce son kez odasına baktım.

Odanın yarısı pembe, yarısı maviydi çünkü bebeğin cinsiyetini doğana kadar öğrenmeyeceğimize söz vermiştik.

Ateş doğmadan üç ay önce kot tulumlarımızı giyerek ben mavi duvarı, o ise pembe duvarı boyamıştı. Duvarın yarısında bırakmıştı çünkü fabrikasından aramışlardı. O zamanlarda gerçekten çok yoğundu. En azından ben öyle zannediyordum. Sonradan öğrenecektim neden böylesine yoğun olduğunu.

Çok sevdiği kırmızı arabasını eliyle sıkan bebeğimin kafasını da örttüm. Birazdan yapacağım şey için pişman olmamalıydım. Koridordan dönüp, merdivenlere yaklaşırken alt kattan gelen bir patırtı duydum.

Ertan her zaman tanıyacağım öfkeli sesiyle insanlara bağırıyordu.

“Nerede o kadın?”

Sesindeki öfke ağzındaki somut sözcüklere dönüşüyordu. Çıktığı merdivenlerdeki ayak sesini hissediyordum.

Bebeğimin kafasına öpücük kondurdum ve göğsüme daha sıkı bastırdım. Onu almama izin vermezdi. Sesindeki hiddeti artırdı.

Yağmurun AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin