İLK KARŞILAŞMA

46 9 17
                                    

Bazı anlar vardır unutamazsınız.

Odamın camına vuran dalların  sesiyle yatağımdan memnunsuz bir şekilde doğruldum. Odam çatı katında olduğu için deniz çok rahat bir şekilde görünüyordu. Fakat bu gün biraz dalgalı gibiydi. Hava da kapalıydı. İşte şimdi keyfim yerine gelmişti. Sonbahar ağacının kızıl, sarı karışımı yaprağı  camımın önünden yavaşça süzüldü. Bu görüntüye daha fazla bakmayarak yanımda duran telefonumdan saate baktım. 8.30. Birazdan annemin sesiyle irkilmek yerine dalları her zaman tercih ederdim. Banyoya gidip rutin işlerimi hallettikten sonra dolabımdan kıyafetlerimi çıkarıp giyindim.

Kapıya yönelip açtığımda ise annemle karşı karşıya gelince küçük bi çığlık attım. "Annee!" "kızım sakin ol. Önemli bir şey değil."
"Anne gözünün yarısı kan olmuş resmen. Ne bu hal?"
"Ayy Toprak abartma annecim. Kahvaltı hazır. İn aşağı konuşuruz." Annemin bu umursamaz halleri beni benden alıyordu. Kan oturmuş lan gözüne resmen nasıl bu kadar sakin durabiliyosun? Ee sonuçta söz konusu SERPİL ERDEM ise sakin kalmada üstüne tanımam.

Düşüncelerime babamın seslenişiyle veda edip koşar adım yanlarına gittim. "Ooo Serpil sultan döktürmüşsün yine." derken babamın yanağından öptüm. "Günaydın güzel kızım"
"Günaydın babacık!" Kocaman bi peynir dilimini ağzıma atarken annemin yavaş ye kızım bakışlarına maruz kalmamak için pek ona bakmıyordum. Masaya sessizlik çökünce anlamını bilmediğim bi şekilde gerildim ve anneme dönüp "ee Serpil sultan ne o gözünün hali?" annem kafasını kaldırıp ağzındaki son lokmayıda yutunca "kızım dün ablan gitti diye çok ağladım ondandır." Tabii ya bende bi eksiklik var diyordum. Bu gün üstüme çıkılarak uyandırılmamıştım.

Ablam yaz tatilini bizle geçirmek için İstanbul'a gelmişti. Sanırım bana haber vermedikleri için annemle babama 2 dakikalık bi trip atmış daha sonra mutlu aile tablomuza geri dönmüştüm. Yaprak benden beş yaş büyüktü. Ona abla demek istemiyordum. Sevmediğimden değil. Garip geliyordu. İnsanlara saygımızı önlerine getirdiğimiz lakap veya ünvanlarla belirtmemeliydik bence. Davranışlarımızla da pek güzel ayırt edebilirlerdi bunu.

Yaprak'ı dün gece Almanya uçağına bindirmiştik. Üniversiteyi yurtdışında okumaya pek hevesliydi. Hayaline kavuşmuştu sonunda. Onu özliycektim. Hemde her şeyden çok. Sarılırken kulağıma tekrar gelicem bücür diye fısılsayıp saçlarımı karıştırmıştı. O anda "bücür" demesi bile kızdırmamıştı beni. Annemle vedalaştıklarında ise annem hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Yaprak'ın tesellileriyle azda olsa dindirmişti gözyaşlarını. Babam da bin bir tembihlemeden sonra son kez vedalaşıp göndermiştik sağa salim. O arkasını dönüp giderken telefonumu açıp "yeni biri olursa ilk bana söylüyorsun" diye mesaj atmıştım. Anında telefonunu çıkartıp bakmasıyla arkasını dönüp bana sahte kötü bakışlar atması bir olmuştu. Sonuçta ben TOPRAK ERDEM'dim. Bücür kelimesini onun yanına asla bırakmazdım.

Eve geldiğimizde ise annem bir türlü susmamıştı demek. Ben o sıra müzik odam da baterimle ilgileniyordum çünkü. Odama çıkacağım sırada ışıkların sönmesiyle yattıklarını anlayıp yavaş yavaş merdivenleri tırmanıp yatağıma atmıştım kendimi.

"Bir daha ne zaman gelicek Yaprak, anne?" bu soruyu bi dahaki yaz tatiline dememesi için sormuştım aslında. Onu gerçekten özlediğimi hissetmiştim çünkü.
"Bu sömestıra inşallah kızım."
Annemin bu sözü üzerine Allah bee! Diye tepki vermeme babam şaşırmış şaşırmış yüzüme bakarken bende "ne yani özlemiş olamaz mıyım?" dedim.  Annemle babam böyle bi şey söylememe kahkahalarla gülmüştü. Bardağımın yarısında kalan çayımı da kafama diktikten sonra masadan kalktım. "Ellerine sağlık Serpil sultan" deyip yanağına bi öpücük kondurdum ve "ben çıkıyorum saygı değer ailem merak etmeyin çok geç kalmam sahile inip dolaşıcam biraz." kapıya yönelip sırt çantamı aldım. Tam çıkarken babam "ben birazdan çıkıcam kızım seni bırakırım."
"yok babacım biraz yürümek istiyorum." dedim ve ardımdan kapıyı çekip sokağa attım kendimi.

SONBAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin