Ezgi bacaklarını sallamaya devam ederek en yakın arkadaşını izledi. Öylece kapalı televizyonu izliyordu. Bir haftadır Deniz bir şey sormalarına izin vermiyor hatta odasından bile çıkmıyordu. Sinirle nefes aldı. Bir şekilde ne olduğunu öğrenmek zorundaydı yoksa çatlayacaktı. Şu zamana kadar iyi bile dayanmıştı.
En yakın arkadaşının burnunu çektiğini gördü.
"Yeter artık. Ağlama."
"Nasıl ağlamayayım?" Kızın sesi titredi. "Onu tanımıyordun Ezgi. Tanısaydın anlardın. Hele Deniz bu haldeyse kesin bir şey olmuş demektir. Boşuna harap etmez kendini. Bir şey olmuş, bir şey öğrenmiş."
"Ne olmuş olabilir ki?"
"Melek'in yaşıyor olması dışında mı?"
Ezgi cevap vermedi. Haklıydı. Gördükleri onlara yeterdi zaten. Ama bu iş böyle yürümeyecekti. Oturduğu yerden kalktı ve Deniz'in odasına yöneldi. Kapıyı çaldı.
"Deniz?" Hafifçe boğazını temizledi çünkü sesi titriyordu. "Konuşmak ister misin?"
Ses gelmedi.
" Bak biliyorum zor zamanlar geçiriyorsun." Yere oturdu. Bacakları onu daha fazla taşıyamayacak gibi hissediyordu. "Ama benimle konuşabilirsin. Caner'le konuşabilirsin." Durdu. Derin bir nefes aldı. "En azından Ezgi'yle konuş. Günlerdir ağlamaktan başka bir şey yapmıyor. Ne olduğunu öğrenmeye hakkı var."
"Ona iyi olduğumu söyle. Artık bir sorun kalmadı." Deniz'in çatalla sesini duydu. Günlerdir duymamıştı. Bir insan bir insanın sesini bile özler miydi? Özlüyordu işte. Gözlerini kapatıp yutkundu.
"Konuşmak ister misin?" Diye sorusunu yineledi kız. Konuşacak gücü nereden bulduğunu merak etti çünkü titriyordu. Deniz'in sesini duymak bile onu heyecanlandırdı.
"Hayır."
"Iyi olmadığını biliyorum." Usteledi. Belki kalbi kırılacaktı ama pek umursamadı. Deniz her şeyden önce geliyordu o an. Deniz bir şey söylemedi.
"Lütfen Deniz, Melek konusu-"
Ezgi cümlesini tamamlayamadan Deniz sinirle kapıyı açtı. Ezgi ayağa kalkmaya çalışırken kolundan tutup onu kaldırdı ve duvara yasladı."Size bu konu tekrar açılmayacak dedim!" Hiddetle bağırdı Deniz. Ezgi olduğu yerde titreyerek ona baktı.
Onu hiç bu kadar sinirli görmemişti. Sinirlense bile kendini çok çabuk kontrol ederdi. Gözlerine baktı. Bir şeyler olduğu çok belliydi. Ezgi'nin eli Deniz'in yanağına uzandı. Göz altları çökmüş gözleri kıpkırmızıydı. Son zamanlarda zayıflamıştı.
Elleri yavaşça Deniz'in yanağını okşadı. Deniz'in kolundaki eli hafifçe gevşedi. Bakışları yumuşadı.
"Biliyorum çok yoruyor seni." Ezgi'nin sesi fısıldar gibi çıktı. Ne madara yakın olduklarını o an fark etti. Deniz'in nefesi suratına vuruyordu. Bacakları daha da titredi ama konuşmasına devam etti.
"Biliyorum çok acıtıyor canını. Ama yalvarırım sana yardım etmemize izin ver. Bütün yükü tek başına omuzlarında taşıma. Kendi kendini bitirme Deniz. Bunun bize yardımcı olduğunu düşünüyorsan, olmuyor. Bizi de bitiriyorsun." Durdu. Derin bir nefes aldı. "Yalvarırım anlat. Bir şeyler söyle. Sana yardım etmeme izin ver."
Artık Deniz'in gözleri kapalıydı ve alnını Ezgi'nin alnına yaslamıştı. Beline dokunan elleri hissettiğinde nefesi kesildi. O eller yavaşça belini sardı.
Deniz çıldırıyordu. Beyninin içinde bir savaş veriyordu. Bütün vücudu onu öpmesi için çığlık atıyordu ama bu sadece ikisini de yaralardı. Ama yine de ellerini beline sardı. Sonsuza dek o anda kalmak istedi. Kızın nefesi suratına çarparken ve dudakları arasında bir kaç santim varken. Zorlasa da gözünden akan yaşları tutamadı. Kafasını kızın boynuna gömüp hıçkırığını saklamaya çalıştı ama yapamadı.
Ezgi Deniz'in boynunda ağlamasına izin verdi. Ve sıkıca ona sarıldı. Çünkü yapabileceği başka hiç bir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blind . texting
Krótkie OpowiadaniaBilinmeyen Numara: Bu kadar kör olmayı nasıl başarıyorsun? Pizzeria Girl yan kitabıdır. 100917