Heyecanımı kontrol altına almaya çalıştım. Yiğit gözlerini ayırmadan bana bakmaya devam ederken aklıma ilk gelen yalanı söyleyiverdim. "Ya şeyin dolabı değil mi bu?" Yiğit bir adım daha yaklaşarak "Kimin?" diye sordu. Hemen kafamı çevirerek Yiğit'in dolabının yanında kimin dolabının olduğuna baktım. Çok şükür ki bir kıza aitti. Hemen "Aa Güneş'in dolabı değilmiş bu,ben sorduğumda hemen koridorun başındaki dolap demişti, ben de acelem olduğu için isme bakmadan açmışım. Zaten iki saattir niye aradığımı bulamıyorum diyordum. Meğersem yanlış dolaba baktığım içinmiş,hay aksi! Çok özür dilerim."dedim. O kadar paniklemiştim ki aklıma gelen bütün kelimeleri bir anda sıralıyıverdim ve inanmasını umarak olabildiğince masum bir şekilde gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Gülerek:"Tamam,sorun değil." diyince rahatlayarak tekrar özür dilediğimi söyleyip hızlıca oradan uzaklaşmaya başlamıştım ki arkamdan yine seslendiğini duydum. Bu sefer ne söyleyecek acaba diye düşünerek korka korka arkamı döndüm ve söylemesini bekler gibi tek kaşımı kaldırarak o eşsiz bal rengi gözlerine bakmaya başladım. "Güneş'in dolabından bir şey almayacak mıydın,unuttun sanırım?" dedi. Bu sefer ne yalan uyduracağımı bilmeden bozuntuya vermemeye çalışarak: "Yok, başka bir yanlış anlaşılma daha olmasın hem ben ararken dağıtırım filan en iyisi Güneşle gelip almak." Diye saçma bir yalan uydurarak hızlıca oradan uzaklaştım. Kendi sınıfımıza geldiğimizde:"Ben az önce çok fena rezil mi oldum bana mı öyle geldi?" diyerek sorduğumda Yezda yüzüne çok bilmiş bir ifade takınarak:"Evet canım,aynen öyle oldun,ben sana karıştırmaman gerektiğini söylemiştim." diyerek daha fazla moralimin bozulmasına sebep oldu. O sırada içeri Edebiyat Hocamız girdi ve kendimi daha fazla düşünmemeye,derse odaklanmaya zorladım. Rezil olduğumun üzerinden yalnızca iki ders geçmişti. Dersimiz seçmeli etkinlikti. Usulca tiyatro sınıfına doğru yürümeye başladım. Yiğitlerin katına geldiğimde ise onunla karşılaşmamak için sağa sola bakmamaya çalışarak hızlıca kendimi tiyatro odasına atmaya çalışıyordum ki oraya girmemle Yiğit'i görmem bir oldu. Bugün içerisinde bir daha karşılaşmaya deli gibi utandığım kişiyle ayni kulüpteydik! Yiğit'in beni görmemesini umarak ona en uzak yere geçmeye çalışıyordum ki beni çoktan fark edip:"Oo dolabımı karıştıran kız da buradaymış." dedi. Ben bu konuyu hatırlatmasıma sinir olarak:"Yanlışlık olduğunu söyleyip özür dilemiştim ama özrüm yetmediyse tekrar tekrar özür dilerim,zaten yeterince mahcup oldum daha fazla uzatmasan mı?" diyerek biraz çıkıştım. Ani çıkışımı beklemiyor olacak ki ellerini havaya kaldırıp:"Tamam,tamam bir şey demedim özrün kabul edilmiştir." dedi. Sevdiğim kişinin bana gıcık olması en son isteyeceğim şey olduğu için arayı yumuşatmak amacıyla:"Bu arada bana sıfatlarla hitap edilmesini sevmem, adım:Buğlem." diyerek elimi uzatıp usulca gülümsedim. "Ben de:"Yiğit." diyerek elimi sıktı. O an vücudumun kombisinin ayarı iyice bozulmuş kendini en son sıcaklığa almıştı. Kıpkırmızı olduğumdan emin olduğum için hemen elimi çektim. Zaten tiyatro hocamızda içeri girmişti. O gün daha fazla bir şey konuşmadık. Eve giderken yüzümde yol boyunca aptal bir gülümse vardı. Bunu apartmana girip asansör beklerken karşılaştığım alt komuşumuz Melek Teyze de fark etmiş olacak ki:"Ne o kız, ne sırıtıp duruyorsun kendi kendine aşık mı oldun yoksa?" diyerek kendince dalga geçti. Bilmiyordu ki söylediği şey doğruydu. Ben panikleyip hemen:"Ne alakası var Melek Teyze,aklıma komik bir şey geldi ona gülüyordum." diyerek geçiştirdim. Yemek boyuca da sürekli etrafıma gülücükler saçarak bir şeyler anlattım annemle babama. Onlarda bu neşemi fark edip niye bu kadar mutlu olduğumu sorunca beynimi başkası ele geçirmiş de sanki o yönetiyormuş gibi:"Mutlu olamaz mıyım ya,illa bir sebebi mi olması lazım? Niye herkes aynı şeyi sorup duruyor?" diyerek annemlerin hiç beklemediği bir tepki verdim ve cevap vermelerine fırsat tanımadan aniden masadan kalkıp odama gittim. Kapıyı kilitleyip kendimi yatağıma attığımda ise gün boyu düşünmekten kaçtığım düşünceler beynime akın etmeye başladı. Ne oluyordu bana? Az önce çok mutluyken niye gereksiz bir sebepten dolayı sinirlenivermiştim? Böyle miydi aşk dedikleri şey? Böyle dengesiz bir aptala mı dönüştürüyordu insanı? Uzun bir süre aşkın tam olarak ne olduğuna dair kendimce düşünceler yürüttüm ancak net bir cevap bulamadım. Daha önce yaşamamış biri nereden bilebilirdi ki böyle şeyleri? Birden aklıma Yiğit'in gülüşü geldi ve bütün gerginliğimi,aklımdaki meraklı soruları alıp götürdü. Onu karşımda görmesem bile düşündüğüm anda bile kalbime sıcacık bir duygu oturuveriyordu.
BİR HAFTA SONRA
Yiğit'i ilk gördüğüm günün ardından tam bir hafta geçmişti. Ve bir hafta boyunca bir an olsun aklımdan çıkmamıştı. O haftaki kulüp dersine giderken çok heyecanlıydım. Kendimi fazla kaptırmaman gerekiyordu. Bunun farkındaydım ama elimde değildi ki. Bu aşk dediğimiz şeyin bir kumandası yok muydu,niye kontrol edemiyorduk? Düşüncelerimden sıyrılıp Yiğit gelmiş mi diye etrafıma bakınmaya başladığım sırada kapıdan girdi. Üzerinde bordo bir tişört vardı. Açık tenine ve bal rengi gözlerine fazlasıyla uyum sağlamıştı bu renk. Gelip belki benimle konuşur,belki yine geçen haftaki gibi dalga geçer diye bekledim ama gelmedi. Bir süre sonra tiyatro başkanımız Deniz gelerek hocanın bu hafta işinin çıktığıni gelemeyeceğini söyledi. Bu fırsatı kesinlikle bir şekilde değerlendirmem gerekiyordu. O an aklıma gelen ilk şeyi Deniz'e söylemek için yanına gittim. "Ee hazır hoca da yokken niye şişe çevirmece oynamıyoruz,böyle boş boş oturacak mıyız?" dedim. Deniz dünden razıymışcasına kabul edip herkesi yanımıza çağırdı. Planımın tutacağını düşünerek mutlu oldum. Çok eski bir yöntemdi bu. Sevdiğin kişinin hoşlandığı,sevgilisi var mı öğrenmek için klişe ama kuvvetli bir yöntem... Oyuna başlamadan herkes her zaman olduğu gibi ne sorulursa sorulsun doğru söyleyeceğine yemin etti ve oyun başladı. Bir süre şişenin gösterge yerinin Yiğit ve benim aramda durmasını bekledim. Artık tam şanssız günümde olduğumu kabul edip gelmeyeceğini kabullendiğim sırada oyunun başından beri beklediğim an geldi. Çaktırmamak için bir müddet düşünüyormuş gibi yaptım. En sonunda:"Aklıma soru gelmiyor bari en klasik soruyu sorayım yapacak bir şey yok." diyerek soracağım soruya zemin hazırladım. Benim için kolay değildi o anda basit görünen o soruyu birden soruvermek. Çünkü alacağım cevaptan deli gibi korkuyordum. İçimden "yok" cevabını duymayı umarak sorumu sordum:"Sevgilin ya da hoşlandığın biri var mı?" Vereceği cevabı beklediğim o zaman diliminde kalbim sanki milli koşucunun en önemli final maçında aynı hizada giden rakibini geçmek için son gücüyle atağa geçtiği andaki gibi hızlı atıyordu. Yiğit'in dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme gördüm. "Sevgilim yok ama sanırım hoşlandığım biri var." Cevabını duyduğumda beynime giden bütün oksijen yolları kesilmiş gibi hissettim. O anki yüz ifademden bir şeyler anlamış gibi buruk bir gülümsemeyle bana bakan Denizle göz göze geldik. Şişe birkaç sefer sonra Denizle Yiğit arasında durdu. Deniz önce göz ucuyla bana baktı. Evet,muhtemelen anlamıştı Yiğit'i sevdiğimi. O kadar belli oluyor muydu ya bakışlarımdan? Sonra Yiğit'e dönerek sorusunu sordu." Ee söyle bakalım kimmiş bu şanslı kız?" O an solmakta olan bir çiçeğin üzerine son anında yağmur yağmaya başlamış ve yağmur devam ederse çiçek yeniden hayat bulacakmış gibi bir umutla doldu içim. Belki de benimdir o kişi dedim. Evet,çok saçmaydı belki ama o an için bu umuda tutunmak istedim.
BÖLÜM SONU
OY VERİRSEN BENİ ÇOK MUTLU EDERSİN,VAKİT AYIRIP OKUDUĞUN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM 💚🌹💧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YENİDEN TANIŞMA
Teen FictionUfaksındır daha,aklın ermiyordur çoğu şeye. Baban seni ilk defa balık tutmaya götürecektir. Çocuksu bir heyecan yaşarsın. O ermeyen aklınla sevinirsin buna. Hevesle gidersin. Atarsın oltanı denize beklersin. İlk defa deniyorsun ya bilmezsin tabi şan...