Göksel: Aşkın Yalanmış
Tedaviye devam ediyordum. İlaçlarımı düzenli olarak kullanıyordum.
Bedenimde koca bir boşluk oluşmuştu. Ve bu boşluğu nasıl kapatacağımı bilmiyordum. Ona sarılırken aslında sarılmıyordum. Belki de kokusu hissettiğimden daha farklıydı. Bunlar beynimi yakan düşüncelerdi. Ben babamın öldüğü yere gitmiştim. Ama aslında Uraz yanımda değildi. Hatta annemle konuşmamışlardı. Benim duyduklarım saçma sapan bir kuruntudan ibaretti.
Aslında ilk kar yağışına yalnız sevinmiştim. Sadece hayallerim soyutça eşlik etmişti.
Bu düşünceler çığlık atmama sebep olurken kafamın içinde bir sürü ses vardı.
"Yeter!" Diye bağırdım."Susun artık!"
Aslında bu düşünceler de bana ait değildi. Başkaları kafama girip yaşantımı eleştirmek gibi şeyler konuşuyorlardı.
Ama susmak ne bilmiyorlardı. Ellerimi başıma götürdüm ve kafama vurmaya başladım,
"Susun! Susun bıktım!" Diye bağırdım.
Kapıyı kilitledikleri için insan görmem nadirdi. Gerçi günün belirli vakitlerinde hastalara izin veriliyordu. Zaten görsem bile artık kimseyle konuşmama kararı almıştım ve başarıyla sürdürüyordum.
Doktorun Çağkan'a söyledikleri aklımdan çıkmıyordu.
Bağırdığım için hemşireler anında yanıma geleceklerdi. Yataktan çıktım ve koşar adımlarla ilerledim. Hemen tuvalete girdim ve kapıyı kilitledim. Sırtımı kapıya yasladım ve ağlamaya başladım. Herkesten korkuyordum. Kimseye güvenim kalmamıştı.
Çoktan iki tane hemşire tuvaletin kapısına dadanmıştı. Çıkmam için dil döküyorlardı. Duvara yaslandım.
Aynadaki yansımama kilitlenirken ağlamamın da durgunlaştığını farkettim. Aynada kendime bakmayı sevmezdim. Ama bakınca da öyle kalakalırdım. Çünkü beynimdeki o eleştiren yaratıklar en çok bu zaman faaliyete geçerlerdi.
Aynalardan nefret ediyordum!
Sinirle yumruğumu aynaya geçirdim. Ardından önce elime sonra paramparça olan cam parçalarına baktım. Artık sesler daha uğultulu geliyordu.
Aynaları sevmediğimi söylemiştim!
Yere oturdum ve ayaklarımı yükseğe, lavabo mermerine yasladım. Ufak bir kahkaha attım.
Bir yandan da ağlıyordum. İyice hissizleşmeye başladığımda cam parçasını kapıya attım,
"Gidin!" Diye hiddetle bağırdım.
Yavaşça oturduğum yere sinerken gözlerimi açık tutmaya çalıştım. Her yer anında kan içinde kalmıştı. Ve başım dönüyordu.
Uraz'ın sesini duymamla yarı kapalı olan gözlerim anında açıldı. Her yerim kanıyordu.
Kapıyı yumruklamaya başladı. Elime bir cam parçası aldım ve incelemeye başladım.
Kapının kırılmasıyla hafifçe irkildim.
İki kız da şaşkındı. Biri elini karnına götürerek midesinin bulandığını belli etti ve dışarı çıktı.
Uraz hemen yanıma çömeldi. Tam kucağına alacakken geri çekildim ve onu ittim.
"Git." Dedim sertçe ve onu daha çok ittim.
Bir elini belime koydu. Ardından elimi tuttu ve ayağa kalkmama yardımcı oldu.
Kan olmayan elimi omzuna attım, o da belime destek vererek beni tuvaletten çıkarttı.
Adımlarımı zor atıyordum.
Kesilen elimden yere kan damlıyordu.
Başımın dönmesiyle hafifçe sarsıldım ve sendeledim.
"Dur." Dedim zorla.
Omzundan destek almaya çalıştım. Bacaklarım iyice hissizleşmişti. Beynim zonkluyordu ve ellerim titremeye başlamıştı.
"Duramayız, acilen kanamayı durdurmam gerek." Dedi.
Ayakta durmaya çalıştım ama güçsüzlükle yere yığıldım.
>>>>>♡<<<<<
Açmaya çalıştıkça ağırlaşan göz kapaklarım ağrıyordu. Ama zorlukla da olsa açtım.
Bileğimde zonklayan acı anında kendini bana hissettirmişti.
Bir süre tavanı izledim.
"Doktor bey, uyandı." Dedi hemşire.
"Tamam." Dedi ve hemşireye ismini anlayamadığım şeyleri getirmesini istedi.
Bu ses beni hafifçe irkiltmişti. Doğrulmaya çalıştım.
Kollarımdan destek alarak doğruldum. Uraz ve yanında bir hemşire vardı.
"Uyandın demek." Dedi.
Sesinde hafif bir agresiflik sezmiştim.
"Nasıl hissediyorsun?" Dedi yanıma gelip.
"Harika." Dedim gülümsemeye çalışarak.
Güldü.
Ama neşeden gülmemişti. Alaycıydı.
"Emin misin?"
"Pek de değil." Dedim.
"Artık dışarı çıkamayacaksın." Dedi kaşlarını çatarak.
"Dışarı çıkmak isteyen kim ki?" Dedim.
"O zaman bu zincirleri de kabul ettin." Dedi ayağımı bakışlarıyla dürterek.
Kaşlarımı çattım ve ayaklarıma baktım.
"Bu da ne?" Dedim.
"Zincir." Dedi.
İki ayağım da yatağa zincirlenmişti.
Alayla güldüm.
"Zincir demek." Dedim."İyi."
"Bir şey demeyecek misin?" Dedi yüzümü incelerken.
"Kendini benim yerime koyabilir misin doktor?"
"Evet." Dedi.
"Yalan söylüyorsun." Dedim tam gözlerine bakarak.
"Yalan mı? Nereden anladın?" Dedi garipçe.
"Anladım işte. Sana ne?" Dedim umursamaz bir sesle omuzlarımı silkerek.
"Bana ne mi? Öncelikle ben senin doktorunum ve benim için önemli olan senin sağlığın. 'Sana ne?' derken bile tereddüte düşüyorsun. Çünkü bana aşık olduğunu biliyorsun. Ama bu realist davranmanı önlüyor."
Hemşire burada olsaydı rengim anında atardı. Gerçi şuan da pek farklı değildim.
"Kapa çeneni doktor." Dedim kızarak."Ne biçim bir konu?"
Güldü.
Bu sefer ki gülüşünde farklı bir tatlılık vardı.
"Peki," Dedi."Böyle saçma bir şey için utanmana gerek yok."
Böyle saçma bir şey?
Kaşlarımı çattım.
Kalbim kırılmıştı.
"Saçma olan ne?" Dedim yavaşça.
"Bana aşık olman." Dedi.
Yüzüne bakakaldım. Zorla gülümsemeye çalıştım. Ama olmadı.
"E-evet. Zaten benim..."
Ee, zaten benim?
Düşüncelerim dikkatimi toplamama engel oluyordu.
"Zaten senin?" Dedi.
"Şey, saçmaydı yani. Bu soruyu sormam." Diye kestirip attım."İşin bittiyse beni yalnız bırakır mısın?"
"Pansumanı halledip gideceğim." Dedi.
Kırıldığımı anlamış olacak ki davranışları da sesi ve tavırları gibi değişmişti.
Hemşire geldiğinde eline beyaz eldivenleri geçirdi ve yanıma oturdu.
Ondan uzaklaştım ve sargılı elimi uzattım. Ona kızgındım. Ve öfkem acımı dindirirdi.
"Acıyabilir." Diye uyardığında yüzüne bakmamaya dikkat ederek mırıldandım,
"Acımaz."
Sargıyı yavaşça çözerken elim titriyordu. Acı umursadığım bir şey değildi. Dayanabilirdim. Zaten bunu kendime yine kendim yapmamış mıydım?
"Çok acıyacak o vakit." Dedi dikkatini işine yoğunlaştırmaya başlarken.
Hiçbir şey yapmadım.
Tentürdiyotu pamuğa sürdü ve elimi avuçları arasına aldı.
Pamuğu elime yaklaştırdığında elim biraz daha titremeye başlamıştı.
Yüzüme tedirgin ve alaycı bir ifadeyle baktı.
"Şaka yaptım." Dedi."Çok acımayacak."
"Umrumda değil." Dedim.
Pamuğumu dikişli yere bastırdığında gözlerimi kapattım ve çığlık atmamak için dudağımı dişledim.
Derin bir nefes verdim.
Pamuğu çekti ve rahatlamamı sağladı. Gözlerimi açmadım.
Bir daha ne zaman pamuğu bastıracağını bilmek beni yormuştu.
Elimdeki diğer bir acıyla midemi kastım.
Elim yanıyordu sanki. Gözlerimin dolması tüm bedenimi titretmişti.
Ben acıdan ağlamıyordum. Sadece ona kırılmıştım ve bu bir bahaneydi.
Ama elimde yok sayamayacağım derecede ki acı da beni mahvetmişti.
"Hızlı yap şunu." Diye fısıldadım.
Sertçe yutkundum.
Elimi dikkatle temizleyip sardığında hâlâ acı vardı. Ama ilk yaptığı kadar değildi.
Elimi çektim.
"Teşekkürler." Dedim.
Zincirlerin çıkarttığı metalik ses dikkatimi çok dağıtıyordu. Yaklaşık iki buçuk metreydi. Yani tamamen yatağa bağlı değildim.
Elimi sargılı elimin üstüne koydum.
Kaşlarımı çattım ve geri çekildim.
Artık kimseye güvenim kalmamıştı. Herkes her an zarar verebilirdi.
Beynimdeki düşünceleri boş bir odaya tıkıştırdım. Ama yankı yapmaktan başka bir işe yaramadı. Yine bana, yüzüme çarptı.
Sesler daima vardı.
Yüzümü buruşturdum.
Ayağa kalktı ve eldivenleri çıkarttı.
Ardından sessizce dışarı çıktı. Hemşire kapıyı kapattı ve ayak ucuma oturdu.
Gülümsedi,
"Nasılsın?" Dedi cana yakın bir şekilde.
Omuzlarımı silktim.
"İyi gibiyim." Dedim.
"Canının çok yandığını doktor da ben de anladık. Bu odaya bir yıl önce senin yaşlarında bir erkek gelmişti. Aynı senin gibiydi. Ama o babası öldüğü için değil, bir babayı öldürdüğü için şizofreni oldu." Dedi.
Kaşlarımı çattım.
"Anlamadım."
"Çok büyük bir doktoru öldürdü. Aynı zaman da iş adamıydı. İstemeyerek yaptığını söyler dururdu. Kimseyle de konuşmazdı. Aynı senin gibiydi işte." dedi.
"Bunun benimle ne alakası var ki?"
"Hiç. Onu hatırladım bir an. Neyse, ne zaman canın sıkılırsa beni çağır. İyi bir dert ortağıyım.
Ayrıca kafana takma." Dedi bir abla gibi.
"Senin gerçek olup olmadığını nereden bileceğim." Dedim.
"Adım Efsa. Bilmek zorunda değilsin. Ama sana ilaçlarını içirten de benim." Dedi.
"Peki." Dedim ve dizlerimi karnıma çektim.
Gözlerim bir noktaya daldığında sessizce dışarı çıktı.
Düşünceler zihnimde bir saç örgüsü gibi şekil almaya başlamıştı. Bir düşünce diğerini doğuruyordu.
Zincirleri avuçlarıma aldım ve sıktım.
"Hakkında bildiklerim gerçek mi?" Diye fısıldadım."Seninle geçirdiğim onca gün..."
Evet! Elim çok acıyordu.
Sarsına baktım ve diğer elimi üstüne koyup hafifçe sıktım.
Kapı yavaşça açıldı.
O tarafa bakmadım.
Kapı tekrar kapandı.
Ayak sesleri karşımda bittiğinde ona baktım.
Gelen Uraz'dı. Baş ucumdaki berjere oturdu.
İşaret ve orta parmağıyla şakaklarını ovmaya başladı.
Bakışlarımı önüme çevirdim.
"Ne var?" Dedim yavaşça.
"Canım sıkılıyor." Dedi.
"Hastalarını tedavi etmeyi deneyebilirsin." Dedim.
"Hastam yok."
"Evrak düzenle."
"Gece hallettim."
"Git koridorda dolaş. Hastalarınla dertleş."
"Zaten bunun için buradayım."
"Nasıl yani?" Dedim umursamaz bir sesle.
Aslında anlamıştım ama anlamamazlıktan geliyordum.
"Yani ben de tam senin yanına dertleşmek için geldim." Dedi."Sana bir şey sorabilir miyim?"
"Sor." Dedim bakışlarımı yüzüne kilitlerken.
"Ama sır tutabilmen lazım." Dedi.
"Sor o zaman." Dedim.
"Sarılmak nasıl bir duygu? Daha önce hiç birine sarılmadım." Dedi.
Oysa ki bana kaç defa sarılmıştı. Hatta birlikte sarılıp uyumuşluğumuz vardı.
Gözlerim dolarken bakışlarımı kaçırdım.
"Kime sarıldığına bağlı." Dedim ağlamaklı bir sesle.
"Mesela?"
"Mesela, sarıldığın kişi aşık olduğun biriyse sana güven verir. Ama normal bir insansa bir duygu bile vermez." Dedim ve burnumu çektim.
Ona hiç bakmıyordum.
"Neden ağlıyorsun?" Dedi.
"Saçma bir şey." Dedim yavaşça.
Onun için saçmaydı!
"Ama bilmek istiyorum." Dedi.
"Söylemem." Dedim net bir şekilde.
"Belinay!" Dedi uyaran bir tonla.
"Ne var? Söylemek istemiyorum işte!"
"Peki." Dedi ve yanıma gelip sargılı elimi sıkıca tuttu.
"Bırak." Dedim acı çektiğimi belirtmemeye çalışarak.
Daha çok sıktığında dişlerimi birbirine bastırıp mırıldandım,
"Söylemeyeceğim!"
"Emin misin? Eğer ki dikişlerin kanarsa tekrar bir pansuman yaparız."
Ne oluyordu ona böyle?
"Tamam." Dedim."Daha önce... Bana sarılmıştın ve aklıma o geldi. Ama saçma bir şeydi."
Elim acayip derecede acıyordu.
"Bırak artık!" Dedim zorla.
Hemen elini çekti.
Elimin acısından onu bile unutmuştum.
Ve artık acısından ağlamaya başladım.
"Ne yaptın sen?" Diye fısıldadım.
Ağlamak bile şuan zordu.
Dudaklarımı dişledim.
Hemen dışarı çıktı. Sesli bir şekilde ağlayarak kendimi yatağa bıraktım.
Elime baktığımda kanın hafifçe sargıya bulaştığını gördüm.
Kısa süre sonra içeri girdi ve kapıyı telaşla kapatıp yanıma geldi.
"Kanıyor." Dedim acıyla.
Yanıma oturdu ve hemen sargıyı çözdü. Acı daha da katlanılmaz bir hal almıştı.
Patlayan dikişleri çözdü ve iğneyi aldı. Tam dikecekken kolunu tuttum,
"Hayır." Dedim.
"Yapmak zorundayım." Dedi.
"Yapma." Dedim ağlayarak.
"Hemen bitecek." Dedi.
Kafa salladım.
Yine aynı sahne; elimi avuçlarına aldı ve iğneyi yaklaştırdı.
Elim yine titriyordu ama bu sefer bana alayla bakmadı. Aksine yediği haltı çok iyi biliyordu.
Bu gözlerine de yansımıştı.
Dikmeye başladığında acıyı bir nebze yok edebilmek için nefesimi tuttum.
Ama bir işe yaramayınca hafif bir çığlık attım.
Anında doğruldum. Gözlerimi kapattım ve seslice ağlamaya başladım.
Elimi hareket ettirmemeye çalışıyordum çünkü hem işini zorlaştıracaktım hem de canım daha çok acıyacaktı.
Dikmeye devam ederken canım daha çok yanıyordu.
"Sakin olmaya çalış." Dedi.
"Senin saçmalıklarını ben çekmek zorunda değilim doktor." Diye fısıldadım.
"İnan bana iyileşeceksin güzelim." Dedi.
Güzelim...
"Bana güzelim deme!" Dedim hıçkırarak.
Dikmeye devam ederken elimin üstü acımakla kalmıyor yanıyordu.
"Tamam. Bırakıyorum sakin ol. Bu böyle olmaz." Dedi.
"Ne diyorsun sen?" Dedim.
"Kolumu sık. Canın ne kadar yanıyorsa o kadar sık. Ama hareketsiz kalmaya çalış." Dedi.
Tam karşıma oturdu.
İğneyi tekrar batırdığı zaman acı bir çığlık attım.
"Şşt. Sık kolumu." Dedi.
Madem bu kadar istiyordu, öyleyse sıkabilirdim.
Tırnaklarımı koluna geçirdim. Ama bir o kadarda hareketsiz kalmaya çalıştım.
"İşte böyle. Çok az kaldı." Dedi.
Dikiş bittiğinde kanı ve mikrobu temizledi ve sargıya sardı.
Odada sadece üçümüz vardık.
Doktor, ben ve sessizlik.
Derin nefesler almaya başladım. Hıçkırıklarım iç çekişlere dönüşmeye başladı.
"Özür dilerim." Dedi.
"Bir daha ki sefer lütfen mümkünse bayılt veya uyuşturmayı dene." Diye fısıldadım."Her gün bu acıyı çekmek saçmalık."
"Ben affettin mi?" Dedi.
"Hayır." Dedim.
"Tamam." Dedi."Neyi affetmedin?"
"Ne?"
"Bana aşık olmanı saçma bulmamı mı? Yoksa dikişleri patlatmamı mı?"
Evet.
Hangisi?
Bir müddet sustum.
"Neden bunu yapıyorsun? Zevk mi alıyorsun. Şizofreni hastası olmak istemezdim doktor. Benimle dalga geçiyorsun. Yüzümün kızarması hoşuna gidiyor." Dedim bıkkınlıkla.
"Bana sarıl." Diye fısıldadı.
Acaba ben mi yanlış anlamıştım?
Kaşlarımı çattım,
"Ne?"
"Daha önce kimseye sarılmadım." Dedi. "Lütfen." Diye ekledi.
Ayağa kalktım ve camın önüne geçtim. Kar yaklaşık 40 cm yağmıştı.
Benim bildiğim kokusu, aslında yanlış mıydı?
Hissedeceğim duygular beni korkutmuştu.
Nefesini ensemde hissettiğimde irkildim.
Ona döndüm.
"Babana bile mi?" Dedim.
"Benim babam yok. Annem de yok." Dedi.
Ellerimi saçlarına götürdüm ve hafifçe okşadım.
"Hiç kendinden bahsetmedin."
"Kusura bakmayın majesteleri. Evraklarla meşguldum."
Güldüm.
"Korkuyorum." Dedim.
"Neden korkuyorsun?" Dedi bakışlarını yüzüme sabitlerken.
"Bu duygunun benim hissettiğimden farklı olmasından."
"Gözlerini kapat, nefesini tut." Dedi.
Dediğini yaptım.
Kollarını belime doladı ve beni yavaşça kendine çekti. Derin bir nefes verdim ve geri çekilmeye çalıştım.
"Şşt. Nefesini tut." Dedi.
"Yapma doktor." Dedim."Çok korkuyorum."
"Sadece sarıl." Dedi.
Kollarımı tereddütle boynuna sardım. Ona sıkı sıkı sarılmak istiyordum. Onu özlemiştim!
"İşte böyle." Diye fısıldadı.
Tekrardan o da bana sarıldı. Bir elimi ensesine koydum ve kokusunu anlamamak için nefesimi tuttum.
Tüm korkuları bir yana bıraktım.
İstemsizce ona sıkıca sarıldım ve kokusunu içime çektim.
Hayır, bu onun kokusu değildi.
Ağlamamak için midemi kastım. Derin nefes almaya çalıştım.
O ise sadece büyülenmiş gibi sarılıyordu. Nefes sesleri oldukça düzenli ve sakindi. Yüzünü saçlarımın arasına gizledi.
Daha sıkı sarıldı ve derin bir nefes aldı.
"Harika." Diye fısıldadı.
Ama emin değildim.
Gülümsedim.
Göz yaşları yerini saf bir gülümsemeye bıraktı. Kokusu farklıydı, ama hisler aynıydı.
İnsan sarılmayı neden bu kadar sever?
Bu öznel bir görüş.
Güven.
Şevkat.
Sevgi.
Aşk.
Yada bilmiyorum.
********
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Non-Fictionİçinden gelen ağlama isteği boğazına kadar yükseldiğinde yutkundu. Ardından sessizce konuştu, "Ben şizofrenim." Dünyası başına yıkılmıştı. Birisine bunu itiraf etmek öylesine ağır bir yüktü ki... Gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Adam onu sessizce...