5. Bölüm

2 0 0
                                    

Deeperise ft. Jabbar: Geçmiş Değişmez
"Bana hayatını anlat. Kendinden bahset, lütfen." Dedi psikolog adam.
"Hayatım..." Dedim ve derin bir soluk verdim.
"Bak, her şey aramızda kalacak. Ne sen söyleyeceksin ne de ben. Sır olacak."
"Bunu zaten bilmeliydin." Dedi genç adam.
"Peki o zaman." Dedim."Aslında babam ölene kadae her şey gayet iyiydi. Sonra tüm hayatım mahvoldu. Kendimi toparlayamadım."
"Baban nasıl öldü?"
"Gözlerimin önünde."
"Trafik kazası mı?"
"Hayır. Biz bir sürü hastane yönetiyoruz. Ve rakip hastanenin sahibi babamı öldürdü." Dedim psikopat sayılacak bir ses tonunda.
"Neler hissediyorsun?"
"O adamların kafalarını duvara vurmak istiyorum. Ölümleri benim elimden olsaydı acı çekmeden ölmezlerdi."
"Bu çok delice bir fikir."
"Şizofrenim ben." Dedim uyarır gibi."Ne kadar akıllıca davranabilirim."
"Haklısın. Devam et."
25-30 yaşları arasında ki adama baktım.
"Öğretmenim vardı. Okan hoca. Bana şizofreni hastası olduğumu söylemişti ama inanmadım. Yani bu çok saçma. Gözlerimin önündeki, dost dediğim insan meğer benim hayalimmiş." Dedim ve gür bir kahkaha attım."Hala daha inanmakta çelişkiye düştüğüm zamanlar var. Ama bunun pek de önemi yok. Ben hasta olmadığımı kanıtlamak için bu hastaneye geldim. Ama şuan ayaklarım zincirle bir yatağa bağlı. Her gün ilaç içiyorum. Sen de bıkmışsın galiba."
"Hayır. Dert dinlemeyi seviyorum."
"Bu dert değil." Dedim."Dert olsaydı asla umursamazdım."
"Peki."
"Aramızda kalacağı için söyleyeceğim. Ben heralde gerçekten de doktora aşık oldum." Dedim kaşlarımı çatarak.
Ayağa kalktım.
Ayağımdaki zincirlerin şıngırdaması beni huzursuz ederken devam ettim,
"Yani bu kötü bir şey belki de."
"Hayır. Aşk kötü bir şey değildir."
"O zaman ben niye kendimi öldürmek istiyorum?" Dedim.
Odada gezinmeye başladım. Tabii bu zincirler nereye kadar uzanıyorsa...
"Sen kendini değil düşüncelerini öldürmek istiyorsun."
"Evet. Haklı olabilirsin. Ama ben ölmediğim sürece onlar da ölmeyecek."
"Daha farklı düşünebilirsin."
"Anlamadım."
"Aynı konuya farklı bakış açılarıyla yorum yapmalısın. Emin ol aynaya yumruk atmaktan daha iyidir."
"Daha rahatlatıcı olabileceğinden emin değilim ama denerim."
"Daha önce intihar ettin mi?"
"İki defa. Birinde ilaç içtim. Diğerinde ise eski oturduğumuz evin bahçesinde ki ağaç evi yaktım."
"Ağaç evin yanmasıyla senin intiharının alakası ne?"
"Ben de içindeydim." Dedim.
"Nasıl buna cesaret ettin?"
"Bilmem." Dedim umursamaz bir sesle.
"Orada yanarak ölebilirdin." Dedi.
Bu düşünce içimi titretirken mırıldandım,
"Zaten... Ölmek için yaptım."
"Daha kolay ölebilirsin."
"O zaman kafama sıkmayı denemeliyim." Dedim ve elimi silah gibi yapıp doktorun kafasına hafifçe bastırdım.
Karşısına oturdum.
"Doktor olarak harika tavsiyeler bunlar." Diye alay ettim.
"Haklısın. Hangi kafayla söyledim bilmiyorum."
"Önemli değil."
"Evet, benim gitme vaktim geldi." Dedi ve ayaklandı.
Tokalaşmak yerine yumruğunu uzattığında ona garip garip baktım. Sonra gülümsedim ve yumruğumu tokuşturdum.
"Görüşmek üzere o zaman." Dedim.
"Hoşçakal." Dedi ve dışarı çıktı.
Bu adam beni anlıyordu. Onunla iyi geçinebilirim.
Yatağa kendimi bıraktım.
Doktorun adı Yıldıray'dı. Olgun bir insandı ve psikolog ünvanını gerçekten hakediyordu.
Tam bir dert ortağıydı ve iyi bir dosttu. İşin gerçeği; hayal olup olmadığını bile bilmemek yıkıcıydı.
Saat daha çok erkendi ve uykum vardı. Düzgün bir şekilde yattım ve üstümü örtmeden uykuya dalmaya çalıştım.
*****
Kulağım hafifçe kaşınırken kaşlarımı çattım. Uyuduğum için tepki veremiyordum.
"Pişt." Sesiyle irkildim ve gözlerimi açtım.
"Uyan artık." Dedi doktor.
"Ya bırak beni doktor. Uyuyacağım."
"Psikologla görüşmen nasıl geçti?"
"Sus. Uyuyacağım."
"Sen farkında değilsin ama saat şuan 16.37."
"Tamam."
Yüzümde hissettiğim ani soğuklukla çığlık atarak sıçradım.
Beni ıslatmıştı!!
Yüzümü hayretle sıvazladım ve karnına hafifçe tekme attım.
"Ne yaptın sen?!"
"Bak nasıl da uyandın işte."
Ayağa kalktım ve ona vurdum.
"Yüreğim ağzıma geldi ya! Çık dışarı." Dedim sinirle.
"Abartma ya. Alt tarafı ıslattık."
"Üstümü değiştireceğim." Dedim ufak bir kahkaha atarak.
"Pekala." Dedi ve utanarak dışarı çıktı.
Bugün değişiklik yapacaktım. Kendimi değiştirmek istiyordum. Her şey güzeldi. Açık mavi kazağımı giyinip altına yine siyah bir pantolon giyindim.
Bence açık mavi kazak bir ilerlemeydi!
Kendime güldüm.
Uyuduğum için dağılan yatağımı düzelttim ve Çağkan'ın bana hediye ettiği yastıkları dizdim.
Yastık dediğim, farklı şehirler ve ülkelerden gelen yastıklardı.
Evet! Onun içeri gelmesini nasıl sağlayacaktım bilmiyordum.
Derken kendisi kapıya tık tıklattı. Bende onay verdiğimde içeri girdi.
"Vay canına! Sen siyahtan başka renk biliyor muydun?"
"Olmamış mı?"
"Harikulade majesteleri."
'Majesteleri' kelimesinden utanmıştım.
"Majesteleri mi?" Dedim hafifçe gülerek.
"Evet." Dedi.
Yatağıma oturduğunda ben de yanına sessizce oturdum.
"İlaçlarını içiyor musun?"
"Evet doktor." Dedim.
"Güzel." Dedi.
"İyi." Dedim.
"Bana sarıldığın için teşekkür ederim. İnsan gerçekten de güven duyduğu birine sarılınca daha iyi hissediyor."
"Bana güveniyorsun yani."
"Hayır. Sen bana güveniyorsun."
"O tren çoktan geçti doktor. Bir daha sana ölsem de güvenmem." Dedim."Ayrıca bana güvenmemeni sağlayacak hiçb-... Yada neyse. Güvenme. Umrumda değil." Dedim.
"Bana güvendiğini ikimizde biliyoruz. Ayrıca sana güvenmediğimi kim söyledi? Gidip kafasını koparayım."
"Ben söyledim. Kopar hadi." Dedim.
"Sen istisnasın majesteleri." Dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Peki o zaman." Dedim.
Bakışları sehpanın üstündeki 52 karta takıldı. Eğilip aldı.
"Biraz tuhaf majestemiz var ama olsun. Sever misin oynamayı?"
"Her zaman. Tabii parasına oynamam."
"Zaten parayla oynamak çok saçma. O zaman
'Papaz Kimde?' oynayalım."
"İyi de o iki kişiyle oynanmaz ki."
"Kurallar çiğnenmek için vardır." Dedi.
"O zaman çiğneyelim." Dedim."Sen karıştır ben keseyim."
Kafa salladı ve kağıtları karıştırmaya başladı. O kadar konsantre olmuştu ki sanki hayatını kurtarıyordu. Üç tane Papaz'ı ayırdı.
Desteyi önüme koyduğunda rastgele önüme koyduğunda ortadan kestim ve sağdakini alıp kartlarıma göz atmaya başladım.
Papaz bende değildi!!
Çift olanları attığımda elimde sadece beş tane kart vardı. Kartlarından bir tane seçtim.
Karo 8...
Bendekiyle de birleştirip ortaya attım. Sonra kartlarımı ona sundum. Sinek Kız'ı çekti ve ondakiyle ortaya attı.
Oyun böylece devam etti.
İlk ikisinde o kazandı ama sonra bir taneyi ben kazandım.
******
Odada yalnızdım.
Camımın önündeki berjere sessizce oturdum ve dışadıyı seyretmeye başladım.
Derince bir nefes verdim.
Yorulmak neydi?
Fiziksel ve ruhsal olarak yorgundum. Hastalığım beni epeyce yormuştu. Bazen kaçıp gitmek aklımdan geçmiyor değil. Ama biraz da realist bakmak gerek. Kendi yalanlarım ancak beni yorardı. Kendimi kandırmaktan başka bir işe yaramazdı.
Artık Leman'da gelmiyordu. İlaçlarımı içtiğim için heralde. Ama yokluğuna hâlâ alışamadım. Şimdi burada olsaydı...
Üzüldüm.
Gözlerim dolarken psikolojimin de çöktüğünü farkettim.
Doktor sürekli bunu söylerdi ama inanmazdım ve ona kızardım.
Ama şimdi anladım.
Normal bir insan olamaz mıydım peki?
Hayır, isyan etmek yok!
Ayaklarımdaki zincirleri avuçlarıma aldım ve sıktım. Şuan serbesttik. Hastalar istedikleri yere gidebiliyorlardı. Tabii hastanede.
Ama ayaklarıma bağlı bu zincirler beni kısıtlıyordu. Aslında dışarı çıkacağım da yok.
Sadece sessizce ağlıyorum.
Düşüncelerime göz yaşları eşlik ederken gülüyorum. Evet, evet sebepsizce.
Gözlerimi siliyorum.
Sıcak göz yaşı parmaklarımı ıslatırken gözüme kopan bir tane kirpik takıldı.
Bir yandan düşüncelerime devam ediyorum diğer yandan da kirpiğe üflüyorum.
Kirpik gözden kaybolurken üzülüyorum. Göz kapaklarım istemsizce çöküyor.
"Beni izlediğini biliyorum." Dedim babama.
"Her neredeysen beni izliyorsun."
Gece olduğu için daha rahattım. Ellerimi kapüşonlu T-shirt'ümün ceplerine soktum.
Ben ne hale gelmiştim?
Kendime acilen çeki düzen vermem gerekiyor ve mantıklı hareket etmem gerekiyordu.
Gözlerimi hemen sildim.
Ellerimi başıma götürdüm ve saçlarımı karıştırdım.
"Her şey yoluna girecek." Dedim ve gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
"Her şey zaten yolunda." Diye fısıldayan bir ses duyduğumda çığlık atmamak için dudaklarımı son anda birbirine bastırdım.
Korkuyla geriledim ve önce sehpaya sonra sehpayla birlikte cama sırtımın çarpmasıyla durdum. Ellerimi yüzüme kapattım.
"Benim doktor." Dedi.
"Ödümü koparttın." Dedim.
"Şşt. Korkacak bir şey yok." Dedi kollarımı tutarak.
"Sen ne zaman buraya geldin?" Dedim hayretle.
"Bir süredir buradayım."
"Ya doktor evin yok mu senin?" Dedim.
"Var tabii ki. Ama çok işim var hastanede. Sen niye uyumadın?"
"Uyku tutmuyor." Dedim.
"İyi." Dedi.
"İyi derken?"
Gözlerimin içine iki üç saniye baktıktan sonra bir kolunu belimin girintisine koydu, diğerini ise başıma koydu ve beni kendine çekti.
Alnım omzuna çarparken nefesimin kesildiğini hissettim.
Hatta bir müddet tepki de veremedim. Öylece bekledim. Biraz sonra kollarımı ona doladım. Hızlıca nefes alıyordu ve kendini kastığı çok belli oluyordu.
Yoksa ağlıyor muydu?
Ne yapacağımı bilemeden kafamı kaldırdım  ve ona baktım.
"Doktor?" Dedim sorar gibi."Ağlıyorsun."
Dişlerini birbirine bastırdı.
Ardından başımı omzuna bastırdı ve daha sıkı sarıldı.
"Belinay." Dedi bir şeyden kurtulmak ister gibi. "Hm?" Dedim şaşkınlıkla.
"Sana bir şey söylemek istiyorum." Diye belli belirsiz fısıldadı.
"Söyle." Dedim.
"Annemi buldum Belinay."
Dudaklarım aralanırken mırıldandım,
"Ne?"
"Annemi buldum." Dedi.
"Ne güzel işte. Niye ağlıyorsun?"
"Güzel mi? İğrenç. Beni bir kere bile görmeye tenezzül etmeyen birine nasıl 'Anne' derim?"
Benden usulca ayrıldı.
Tam olarak ağlamasa da onu böyle görmek çok üzmüştü beni.
"Hiç gördün mü onu?" Diye fısıldadım.
"Neredeyse hergün." Dedi dehşet içinde.
Kaşlarımı çattım.
"Nasıl yani?"
"Annem bu hastanenin müdürü. Hatta burada işe başlamam için gizliden destek vermiş. Ama babamla ayrılmışlar."
Anında gözlerine baktım. Bu nasıl olabilirdi? Bir insan evladının gözüne baka baka ona nasıl yalan söylerdi?
Uraz'ın yıkıldığını iliklerime kadar hissettim.
"Uraz." Dedim ne diyeceğimi bilemeden.
"Efendim?" Dedi hafifçe kısık sesiyle.
"İllaki bir açıklaması vardır. Sakın yargısız infaz yapma. Emin ol ki öyle bir sebebi olur ki utanırsın. Ve sakın üzülme." Dedim ve başını ellerimin arasına aldım."Lütfen." Diye fısıldadım.
"Buradan gideceğim." Dedi.
Bakışlarım yüzünde donarken mırıldandım,
"N-nereye?"
"Başka bir şehire..." Dedi.
Tepki vermedim. Sadece söylediklerini idrak etmeye çalıştım. Yüzünü okşadım,
"Olmaz." Dedim."Hayır."
"Belinay... Gerçekten üzgünüm. Seni bırakmak istem-"
Omuzlarına vurdum.
"Gidemezsin!" Diye bağırdım.
"Gerçekten istemezdim." Dedi.
Onu ittim.
"Hayır!"
Bu sefer ağlamayacaktım!
Vücudum yine titriyordu. Ama ağlamadım. Sadece ona vurdum. Beni yarı yolda bırakıp gidecekti!
Yarı yolda bırakması değilde onsuz olmak beni çıldırtıyordu.
Ellerimi başıma götürdüm ve ondan uzaklaştım.
"Beni nasıl bırakıp gidersin?! Ayaklarımdaki zincirlerin sebebi sensin. Ben buraya hapsolmuşken nasıl gideceksin?!"
"Özür dilerim!"
"Eğer ki gidersen ilaçlarımı içmeyeceğim."
Ne saçmalıyordum?
"Tedavi yanıt vermedi güzelim."
"Ne?" Dedim bağırmaktan biraz kısılan sesimle.
"Tedavin yanıt vermedi. Hastalığın kalıcı. Artık hastanede kalmana gerek yok."
İçimde neler olmuştu bilmiyordum ama bu habere sevinmediğim belliydi.
"Peki." Dedim pes ederek.
"Burada daha fazla kalamam. Seni ziyaret edeceğim."
"Etme!" Diye bağırdım."Siktir git Uraz!"
Yanıma geldiğinde onu ittim.
"Git dedim sana!"
Bana bir anda sarıldı ve hareket etmemi engelledi. Çırpınmaya çalıştım.
"Bırak!" Dedim sinirle.
Dudaklarını boynuma bastırdı. Sanki o anda sakinleştirici bir düğmeye basmış gibi duruldum. Dudakları hala boynumdayken bir müddet bekledik.
Koklayarak öptü ve daha sıkı sarıldı.
"Seni seviyorum. Görüşmek üzere." Diye fısıldadı.
Sessizce ağlamaya başladım...
Beni bıraktığı anda yere çökmemek için ona tutundum. Bir insan nasıl bu kadar yalnız kalabilirdi?
Kollarını belime sardı ve endişeyle bana baktı.
"Şşt." Dedim."Dinliyorlar bizi. Sus. Sesleri dinle."
Kulaklarıma gelen fısıldaşmalar beni huzursuz ederken mırıldandım,
"Sakın konuşma. Bizi dinliyorlar."
Beynim yavaşlarken ondan uzaklaştım.
"Gitme," Dedim."Lütfen."
"İyi değilsin Belinay," Dedi zorla.
"Bizi gözetliyorlar. Şşt." 
Uzaklaştı... Uzaklaştı.
Elini kapı koluna koydu ve sessizce dışarı çıktı.
Kapıya doğru koştum. Ama zincirler izin vermedi. Dizlerimi üstüne düşerken acıyla bağırdım.
"Hayır!" Diye fısıldadım."Olamaz. Gidemezsin!"
Yeri yumruklamaya başladım.
Babamın ölümünde de aynı böyle ağlamıştım.
Yerde cenin pozisyonunu aldım ve ağlamaya devam ettim.
"Uraz!" Diye bağırdım.
Hani size anlatmıştım ya; hastaneye ilk geldiğimde çok berbattım diye. İşte o berbatlığı değil yaşamak, yanından bile geçmemişim diyorum.
●●●●●●●

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin