İlyas Yalçıntaş: Çok Yalnızım
1 HAFTA SONRA!!!
Uraz'la çok eğleniyordum. Onunla her şeyi yapmıştık. Ve sanırım... Ona kötü bir şekilde bağlanmıştım.
İlaç tedavisine başlamıştık. Bana verdiği sözü tutuyordu. Yani hastaneye yatmam konusunda. Ona sonsuz, bitmeyen bir güvenim vardı. Ama bu aşk mı? Pek emin değildim. Sonuçta o benim doktorumdu. Daha önce hiç aşık olmamış biri olarak bu olaya Fransız kalıyorum.
Leman yanıma daha seyrek uğramaya başladı. Uraz'ı kıskanıyor galiba.
Çünkü Uraz yanımda değilken sinir krizleri geçiriyor. Hatta bana şiddet uyguladığı bile oluyordu. Beni ondan uzaklaştırmak için elinden geleni yapmaya çalışıyordu.
Annem desem, o ayrı bir dünyadaydı. Benim hastaneye yatmam konusunda hala aynı fikiri savunuyordu. Evde fazlalıkmışım gibi hissetmemi sağlıyordu.
Çağkan, benim için her şeyi yapıyordu. Ama o da çok dağılmıştı.
Aslı'nın annesi, yani yengem hala hastanede olduğu için gelmemişti. Ama onu sürekli arayıp moral vermeye çalışıyordum. Sanki benim moralim çok yükseklerdeymiş gibi!
Uraz beni yamaca çağırmıştı. Gaza yüklendim ve direksiyonu sıkıca kavradım. İçimden bir ses -Hani o hiç susmayan- bana kötü şeyler olacakmış gibi hissettiriyordu.
Yamaca vardığımda arabayı durdurup el frenini çektim. Ardından kemerimi açıp aşağı indim. En uçta, sırtı bana dönüktü. Heybetli ve kaslı bedenini süzdüm. Saçları rüzgardan hafif savruluyordu. Kollarını önünde bağlamıştı. Botlarımın çıkarttığı tok sese aldırmadan sessiz adımlarla yanına gitmeye başladım.
Aramızda yaklaşık beş adımlık mesafe bırakarak durdum.
"Dalgın doktor!" Diye seslendim.
Hareketsiz kaldı. Kaşlarımı çattım ve onun hizasına geldim.
"Bir şey mi oldu? Niye çağırdın beni?" Diye merakla sordum.
Cevap yok.
İlk defa bu kadar sert bakıyordu. Kaşlarını öylesine derin çatmıştı ki korkunç bile diyebilirdim.
"İşimiz var." Dedi kısa kesmek ister gibi.
"Ne işi?" Dedim.
"Bak... Sakın bana kızma. Çünkü bil ki her şeyi senin iyiliğin yaptım."
Güldüm.
Bana döndüğünde ben de ona döndüm.
"Sana benden hiçbir şeyi saklamamanı söyledim. Ne oldu?"
"Özür dilerim." Dedi.
"Açık konuş." Dedim uyarırcasına.
Kabanının iç cebinden enjektör çıkarttığında kaşlarımı çattım.
"Bu ne şimdi?"
Gözlerimin içine baktı.
"Uraz." Dedim sorar gibi.
Ona ilk defa adam akıllı ismiyle hitap etmiştim.
"Belinay... Bunu böyle yaşamanı istemezdim. Ama hastaneye yatman gerek." Dedi.
Beynim uyuşmaya başlarken bir elimi yanağına koydum,
"Ne diyorsun sen?"
"Dedim işte. Zorluk çıkartma."
"Şaka yapıyorsun!" Dedim ufak bir kahkaha atarak."Değil mi? Şaka."
Kaşlarını çattı.
Yüzündeki ifade ciddiyetinin kanıtıydı. Omuzlarından ittim ve bağırdım,
"Saçmalıyorsun!"
"Gerçekten özür dilerim. Sana bunları yaşatmak istemezdim." Dedi zorla.
"Sana güvendim! Gerçekten güvendim!"
Kollarımı tuttu ve sarılarak çırpınmamı engellemeye çalıştı.
"Şşt. Sakin ol. Bir şey olmayacak."
"Nasıl yaparsın!? Sana gerçekten güvendim Uraz! Gerçekten! Söz verdin!"
Kollarından kurtuldum ve koşar adımlarla arabaya ilerlemeye başladım. Tam arabanın yanına geldim ve kapıyı kapıyı açacaktım ki ensemden tuttu ve arabaya yapıştırdı.
Kendimi herhangi bir suçtan dolayı yakalanmış gibi hissediyordum.
Kolunu sırtıma bastırarak arabaya daha çok yapıştırdı. Bu hareket etmemi engelliyordu. Gözlerim dolarken bağırdım,
"Uraz!" Daha bir kelime çıkmıyordu.
Kollarını belime sardı ve karnımı okşadı.
"Özür dilerim." Dedi ve iğnenin kapağını açtı. İyice çırpınmaya başladım. Boynumda hissettiğim ince sızıyla önce durgunlaştım. Bilincim kaymaya başlarken dengem sarsıldı. Sonuna kadar dayanmaya çalıştım. Gözlerimden, şakaklarıma yaşlar süzülürken kollarını belime sardı. Gözlerimi gözlerine diktim. Sessizce kollarına yığıldım.
Ardından ruhumu karanlığa teslim ettim.
*******
Kalbim o kadar kırıktı ki... Bunu bana nasıl yapmıştı? Ona o kadar güvenmişken... Keşke ilk tanıştığımızda o zaman bana bunları yapsaydı. O zaman bu kadar canım yanmazdı.
Yüzünü aklımdan silmeye çalıştım. Bir insanı unutmak, onu hayatımdan çıkarmak benim için hiçbir zaman zor olmamıştı.
Ama onu çıkarmak mümkün değil gibiydi. Belki de öfkeliydim. Hatta evet, öfkeliydim.
O kadar öfkeliydim ki onu parçalamak istiyordum. Peki... Biraz mantıklı düşündüğüm zaman parçalanmaya bile değer değildi!
Hissettiğim iğrenç tatla uyandım. Gözlerimi açmaya korkuyordum. Ama gerçekleri görmek herzaman korkunçtu. Gözlerimi usulca açtım.
Etrafı süzdüm. Beyaz duvarlardan ve odanın düzeninden anladığım kadarıyla hastanedeydik. Kollarımdan destek alarak doğrulmaya çalıştığımda bileklerimden bağlı olduğumu anladım.
Kaşlarımı çattım ve doğrulmaya çalıştım.
İçeri bir hemşire girdi. Peşine ise Uraz.
"Uyanmışsın." Dedi."Senin acelen vardı çıkabilirsin." Dedi hemşireye.
Kız kafa salladı ve kapıyı kapatıp çıktı.
Hiçbir şey söylemedim. Söylemeyecektim!
"Merak etme kollarını çözeceğiz. Sadece ilk zamanlarda fazla öfkeli olduğun için yanlış bir şey yapanı engelledik. Çağkan'a haber verdim. Birazdan burada olur."
Kollarımı çözdüğünde elim istemsizce yatağa düştü.
"Benimle konuşmayacak mısın?"
Yüzüne bile bakmadım.
"Özür dilerim. Sana bunu yapmak istemezdim.
Gerçekten." Dedi boğuk bir sesle.
Siyah pantolonum beni rahatsız etmeye başlamıştı. Onu hiç umursamadım ve tamamen doğruldum. Hafif bir sızıyla ağrıyan bileklerimi ovuşturarak acıyı azaltmaya çalıştım.
O yüzüme baksa da ben hiç oralı değildim. Ve bu gerçekten üzüldüğümü belli etmeye yeterdi. Botlarımı giyindim ve bağcıklarımı sessizce bağladıktan sonra ayapa kalktım. Biraz sendelesemde dengemi kurdum ve elimi şakaklarıma götürdüm. Ardından tam dışarı çıkacakken kolumu tuttu. Durdum.
"Bak gerçekten senin için iyi olanı yaptım. Özür dilerim. Bunu yaşamanı istemezdim. Hatta belki de içinde daha büyük bir yara açıldı ama özür dilerim." Dedi.
Yüzüne bakmadan mırıldandım kaşlarımı çattım ve kolumu kurtardım.
Çıktım ve kapıyı çarparak kapattım. Koridorda göz gezdirdikten sonra rastgele yürümeye başladım. Burayı merak ediyordum.
Bir odanın içine doğru bakmaya çalıştığımda hemen geri çekildim. İçeriden bağırma sesleri geliyordu. Bakmaya çalıştığımda, benim yaşlarımda bir çocuğu sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Ama zaptetmek mümkün değil gibiydi.
Hemşire olan adam sert bir yumruğu çocuğun suratına indirdiğinde nefesimin kesildiğini hissedemiyordum bile.
İstemsizce içeri girdim ve adamı ittim.
"Ne yapıyorsun sen?! O bir hasta!"
"Sana ne kızım! Git işine bak. Biz de keyiften vurmadık." Dedi umursamazca.
Sinirle yumruğumu kafasına geçirdim. Ama hırsımı atamıyordum. Daha çok vurdum.
"Böyle mi vurdun?" Diye mırıldandım.
Ama ben adama değilde Uraz'a olan hırsımı adamdan çıkartıyordum. Durdum ve kaşlarımı çattım.
"Manyak mı ne?" Dedi adam.
"Evet! Manyağım ne oldu?!"
Dedim ve çocuğun yanına gittim. Bir tane daha hemşire kaşındaki yaraya bakıyordu.
"Ne bu sesler?!" Diye homurdanarak içeri girdi.
"Ben de bilmi-"
"Adama vurarak bayılttı resmen!" Dedim.
"Ne?"
"Duydun işte!" Öyle sinirliydim ki Uraz bile şaşırmıştı.
Kolumdan tuttuğunda hemen çekildim,
"Bana dokunma dedim!"
"Tamam. Sakin ol, odana geç." Dedi.
Hışımla çıktım ve kordorun en ucundaki odama girdim. O da peşimden girdi.
"O katatoni hastası. Bazen durdurulamaz olur ve istemeden de olsa zaptetmek için yapılan bir şeydi."
Camın önüne geçtim ve dışarıyı izlemeye başladım. Cevap vermeden kollarımı bağladım. Yanıma geldi.
"Bana kızdığın için oldu değil mi?"
"Sen kızmaya değer biri değilsin." Dedim gözlerim dolarken.
"Beni affedebilecek misin?"
"Sen diye bir şey yok artık." Dedim tükürür gibi.
"Özür dil-"
"Yeter! Yeter anlıyor musun?! Bitti! Sürekli özür dileyip durma! Sen benim için artık bir doktordan fazlası değilsin!"
"Haklısın. Ama senin iyiliğin için yaptım." Kahkaha attım.
"Senin annemden ne farkın kaldı?" Diye fısıldadım.
Başını hafifçe önüne eğdi.
Omuzlarına vurdum,
"Söylesene!" Diye bağırdım."Uraz, sana güvendim! Lanet olsun benim aklıma ki sana güvendim!" Yüzüne sinirle baktım.
"Hasta olman ne benim suçum, ne de senin suçun." Dedi kendinden emin bir şekilde.
Yüzüne öyle bir tokat indirdim ki sanki tüm öfkem elimde birikmiş gibiydi. Başı hafifçe yana düşerken bedenim titremeye başlamıştı.
Aklıma dün iğneyi batırışı gelirken aniden karnına yumruk attım.
Her şey aklımdaydı. Aramızdaki sessizlik çok büyüktü. Sadece bedenlerimiz değil ruhumuz da birbirimize karşı sessizdi.
"Senden nefret ediyorum. Keşke hayatıma hiç girmeseydin. Sanki çok düzgünmüş gibi hayatımı daha çok mahvettin." Dedim ve ağlamaya başladım."Sen hayatıma girmeden önce daha mutluydum! Ama şimdi... Olduğum konum bana hep seni hatırlatacak. Senden nefret ediyorum Uraz! Her şeyi mahvettin. Bir de özür diliyorsun. Bunun geri dönüşü yok."
Duvarda kayarak yere oturdum ve çocuk gibi ağlamaya devam ettim. İlk defa bu kadar içten ağlıyordum. İç çeke çeke alıyordum. Ama sessiz ve usulca ağlıyordum. Hiç bu kadar çok kırılmamıştım.
Hiçbir zaman ciddi mânâda yorulmamıştım. Yada kabullenmemiştim. Aslında Çağkan haklı olabilirdi, ben yorulmuştum. Hayatı içimde yaşamak daha güzeldi. O, yaşantıma tek girebilen kişiydi. Ama orayı darmadağın etmişti. En önemlisi ise hâlâ hayatımdaydı. Ben artık yorulmuştum ve kaldıramıyordum.
Elimden gelenin fazlasını yapmıştım ve güçlü olmaya çalışmıştım.
Bacaklarımı uzattım ve ellerimi yüzüme kapatıp fısıldadım,
"Neden bekledin?"
Derin bir nefes aldı.
Cevap yok.
"Hm? Oyuncak mıyım ben? Keşke bunları bana ilk tanıştığımızda yapsaydın. Niye öyle olmadı? Neyi bekledin?"
Tam yanıma oturacaktı ki,
"Kapıyı kapat." Dedim.
Yavaşça kapının yanına gitti ve kapıyı kapattı. Tekrardan yanıma gelirken mırıldandım,
"Yalnız... Dışarıdan kapat." Diye lafı yapıştırdım.
Yerinde kalakalırken ellerimi indirdim ve onu çok kırdığımı anladım. Ama ben de kırılmıştım. Bir insanı daha önce hiç hayatımdan kovmamıştım. Ama onu değil kovmak, direkt atmıştım. Agresif bir tavırla ayağa kalktım.
Beni biraz izledikten sonra usulca çıktı. Ben de yatağa oturdum ve ağır ağır yağan karı seyretmeye başladım.
O kadar güzel yağıyordu ki, koca kocaydı her bir tanesi. Kapı yavaşça açıldığında ilk başta bakmadım. Ama dayanamadım ve oraya döndüm. Gelen Leman'dı.
"Leman," Dedim."Ben istemedim."
"Şuan önemli olan bu değil. Sen iyi misin?"
"İyiyim." Dedim.
Aslında çok kötüydüm.
"Yalan." Dedi.
"İyiyim dedim işte." Diye mırıldandım.
"Yanıma oturduğunda başımı omzuna yasladım.
"Değilsin ama neyse." Dedi, inat ediyordu.
"Bence de."Dedim.
"Niye inatçı davranmıyorsun?"
"Niye uğraşayım inat etmekle?"
"Ben inatçıyım. Ama sana bir şey söylemem gerek."
"Söyle." Dedim.
"Sana yalan söyledim."
Kaşlarımı çattım.
"Ne yalanı?"
"Sana aşık değildim. Bilirsin sana karşı hep bir abi gibiydim. Ve hep de öyle olacak. Sakın şüphen olmasın."
"Neden böyle bir şey yaptın?" Dedim.
"Belki hastaneye yatmanı engeller."
Omuzlarımı silkerek mırıldandım,
"Anlamıştım."
"Neyse, bir Pişti atarız değil mi?"
"Helal kardeşime!" Dedim ve iskambil kağıtlarını elime aldım."Ben dağıtırım. Sen hep hile yapıyorsun."
Güldü.
"Tamam."
Kağıtları paketinden çıkarttım ve karıştırdım.
İlk üç taneyi kapalı, dördüncüyü açık koydum ve kağıtlardan her ikimize de dört tane dağıttım.
"Başla." Dedi.
En üstteki kağıt Karo Papaz'dı. Kağıtlarıma göz gezdirdikten sonra üzerine Sinek As attım.
O da aynısından attı ve kartları aldı. Ardından Elime tekrar göz gezdirdim ve Karo Kız attım.
Üzerine kapalı bir şekilde kağıt koydu ve bana baktı.
"İtiraz var mı?"
"Var." Dedim.
Biraz bekledikten sonra derin bir nefes verdi ve kağıtları gösterdi.
"Vay şerefsiz!" Dedim kahkaha atarak.
O da pişman bir şekilde mırıldandı,
"Gitti Pişti."
Hile yapıyordu.
"Abisi bir tane piştin benimdir. Geçmiş ola."
"Sus kız!" Dedi.
Ardından ben de attım. Üstüne bir kart attı.
Rahat on kart üst üste geldiğinde Vale attım ve tüm kartları önüme çektim.
"Yess!" Dedim ve karnına bir yumruk attım.
"Hadi sayalım." Dedi.
"Ben puanlamayı bilmiyorum. Benimkini de saysana."
"Zaten sen kazandın.Saymaya gerek yok."
"Tokatlandın." Dedim."Ceza mı vereceğim?"
"Hayır."
"Ne demek 'hayır'? Ben her yenildiğimde bana ceza veriyorsun. Sana sıra gelince yok."
Güldü.
"İyi tamam." Dedi.
"Bağcıklarımı çöz ve tekrardan güzelce bağla." Dedim.
"Ciddi misin?"
"Her zaman."
Gözlerini devirdi ve önümde diz çöktü. Bir ayağımı dizine koydu ve bacıkları yavaşça çözdü. Ardından bağladı ve diğerini aynı şekilde yapıp bağladı.
Derin bir nefes verdi ve ayağa kalktı. Alnına düşen saçlarını geri itti ve camı açtı. İçeri giren soğuk bir anda bedenimi cızırdatsa da pek etkilemedi.
"Havasız kaldı burası." Dedi."Benim az işim var. Birazdan gelirim."Dedi ve dışarı çıktı.
Kapıyı aralık bırakmıştı.
Bende camdan sarkarak dışarıyı izlemeye başladım. Elimi uzatarak kar tanelerine dokunmaya çalıştım.
Dışarıdan gelen bir takım sesler duyduğumda aniden dikkat kesildim.
Kapı kapalı gibi görünsede hafif aralıktı ve konuşan kişiler Uraz ve Çağkan'dan başkası değildi.
Sessizce kapının yanına gittim.
"Belinay'ı nasıl zprla hastaneye yatırırsın? Sen kimsin de böyle bir yetkiyi kendinde buldun?"
Dedi Çağkan.
"Belinay gerçekten hasta. Her şeyi büyültüyor. Mesela hastaneye yatmayı ilk başta kabul etti ama şimdi çok kızgın." Dedi ve derin bir nefes aldı. Ardından devam etti, "Bana aşık olduğunu zannediyor. Ve en önemlisi ise benimle vakit geçirdiğini zannediyor. Bana onu beklettiğimi söylüyor, halbuki aradan sadece iki gün geçti." Dediğinde duraksadım ve hafızamı yokladım.
Sertçe yutkundum.
Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım.
Ama elimde değildi.
Kalbim küt küt atıyordu.
Elimi şakaklarıma götürdüm.
Nasıl olurdu? Böyle bir şey mümkün değildi!
"Ne diyorsun sen?" Dedi Çağkan.
"Söylediğim gibi, her şeyi kendi içinde yaşıyor." Dedi."Fakat, ben sadece onu iki defa gördüm. İlk tanıştığımız zaman peşinden gittim ama daha hiç görüşmedik. Ve dün hastaneye yatırdım. Tamam, bunu zorla yapmam hoş bir şey değil ama onun iyiliği için."
Ben her şeyi net bir şekilde yaşamıştım. Ama bu söyledikleri çok saçmaydı.
Birlikte içeri girmeleriyle karşı karşıya kaldık. Kaşlarımı çattım ve geri çekildim.
"Bu çok saçma." Dedim."Her şeyi hatırlıyorum."
"Anlıyorum, kabul etmekte zorlanıyorsun."
"Hayır, hayır. Gerçekten hatırlıyorum. Hepsi gerçekti. Ama sana aşık değilim. Hiçbir zaman da olmadım." Dedim.
Çağkan kollarımı tuttuğunda irkildim.
"Çağkan bırak." Dedim ve onu ittim.
"Belinay sakin ol." Dedi ve başımı ellerinin arasına aldı.
"Tamam, sakinim." Dedim onu iterek.
Kendime düşünmek için birkaç saniye verdim. Kaşlarımı çattım ve başımı kaşıdım. Onunla geçirdiğim günleri hatırladıkça bedenim ağırlaşıyordu.
Derin bir nefes aldım. Olayları idrak etmekte zorlanıyordum. Her ikisi de bana tereddütle bakıyorlardı.
Bakışlarımı Uraz'a çevirdiğimde gözlerim hızla dolmaya başladı. Ne tepki verebileceğimi bilmiyordum.
"Her şey tek tek aklımda. Hepsi gerçekti."
"Belinay, bu hastalığından kaynaklanıyor. Şuan Akut evresi olduğu için hastanede kalacaksın. Ama sonrasında ayakta tedaviye devam edeceğiz."
"Hayır. Devam etmek istemiyorum."
"Artık bunun için çok geç. Senin için devam etmek zorundayız."
"Ama ben istemiyorum."
"Bu tartışmaya açık bir konu değil."
"Tamam doktor bey, biz aramızda hallederiz." Dedi Çağkan.
"Tamam. İyi günler." Dedi ve çıktı.
Çağkan'a korkuyla baktım.
"Korkuyorum. Ben her şeyi yaşadım. Hepsi gerçekti. Çok korkuyorum." Dedim ağlamaklı bir tonla.
Beni kollarının arasına çekti. Bu sefer kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım.
"Şşt. Korkacak bir şey yok." Dedi.
Ağlamaya devam ettim.
******
Kızın ona karşı bir şeyler hissetmesi ona garip bir mutluluk veriyordu. Ama bir yanda da çok şaşkındı. Odasına gitti ve kapıyı kapatıp masasına oturdu. Onu incelemek istiyordu. İlk defa bir hastası ona aşık oluyordu. Yada aşık olduğunu zannediyordu. Sosyal medya hesaplarına baktı. Bir hesabı yoktu. Ellerini başına götürdü ve dirseklerini masaya yasladı. Ona kötü bir şey yapmamıştı.
Ama kız o kadar içten ve üzgün bir şekilde ağlıyordu ki onun da ağlayası geliyordu.
Ona bu gerçeği sunduğunda o farketmese de çok kötüydü. Surat ifadesi aklına kazınmıştı. Bu hastadan vazgeçmeyecekti.
*********

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM
Nonfiksiİçinden gelen ağlama isteği boğazına kadar yükseldiğinde yutkundu. Ardından sessizce konuştu, "Ben şizofrenim." Dünyası başına yıkılmıştı. Birisine bunu itiraf etmek öylesine ağır bir yüktü ki... Gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Adam onu sessizce...