AZEL - 1.BÖLÜM

44 11 18
                                    

Hayat..

Beş harf iki hece.
Ama söylediğimiz kadar kolay bir kelime değilmiş. Hatta tüm yolları birbirine çıkan bir labirent gibi, yürüyorsun tüm duvarlar aynı geliyor çıkamaz oluyorsun duvarların içinden tek bir seçeneğin var gökyüzüne bakmak çünkü etrafındaki herşey aynı, duvarlar aynı, insanlar aynı ve çıkarları aynı.

Dünya diye bir kürenin içine tıkılı yaşamaya maruz bıraklımış birer canlı mıyız? Yoksa üzerimizde bir fanus mu var?
İnsan diye adlandırdığımız varlıklar .. çok benciller.

Bazı şeylerin geçici olduğunu, değeri olmadığını, hatta kime dokunursan sana düşmanca savaş açacağını bu insanların sahte gülücükler saçtığını öğrendim. Nasıl mı ?
Beş harf iki hece olan kelimeyi en acı şekilde öğrendiğim gün.

7 YIL ÖNCE

Henüz 14 yaşındaydım karanlıktan dahi ürken , yanlız bahçeye dahi çıkamayan küçük kız çocuğu okula bile yanlız gidemeyen henüz dış dünyaya adım atamaz iken evimden kilometrelerce öteye atıldım. Hak etmedim,hatta suç dahi işlemedim ben sadece annemin değerli vaktini bir tane soruyla çaldım ve onu çok sinirlendirmiştim.

Böyle olacağını bilseydim eğer asla o gün okuldan dönmek istemezdim , evime gitmek istemezdim o soruyu hiç sormamış olmak isterdim. Ama her zaman olduğu gibi merakıma yenik düştü işte. Çocuktum.
O gün okulda fen ve teknoloji dersinde konumuz kan gruplarıydı hafif kısa boylu ama sarı saçlarıyla bana güneşi anımsatan Meral öğretmenimiz anne ya da babanızla kan gruplarınız aynı değil ise üvey evlat olduğumuzu söylemişti.

Bende çok merak edip annemin kimliğinde A Rh+ yazdığını görmüştüm gizlice babamın calışma odasına girip cüzdanındaki kimliğine baktığımda ise ARh- yazıyordu ama benimkisi hepsınden çok farklıydı ki. Benim kimliğinimde yazan O Rh- kelimelerini yanlış görmek istedim ama öyle değildi işte ki keşke de öyle olsaydı.

Hemen koşup anneme olanları sorduğumda bana o kadar çok kızmıştı ki babam bile aerık annemi sakinleştiremiyordu odalarına izinsiz girmiş olduğum için ve annemin değerli vaktini çalıp işlerini aksattığım için ayrı azar yemiştim o gün. En son hatırladığım ağlaya ağlaya uyuyakaldığımdı.

Sabah uyandığımda ise ben doğduğumdan beri yanımızda çalışan yardımcımız Halime hanımın gardrobumdaki kıyafetlerimi valize yerleştirdiğini gördüm. Oysa ben sanmıştım ki gezmeye gideceğiz az biraz mutlulukla kahvaltı yaptıklarını tahmin ettiğim annem ve babamın yanına iniyordum, mutluluktan merdivenleri ikili ikili atlayarak indirm ve salonun sağında duran 12 kişilik yemek masasınına yöneldim. Ağzımı dahi açmadan annemin tiz sesi koca salonda tüm eşyalara çarpıp kulağıma gelmişti bile.

"Eliz bu gün 11.30 da uçağın var. Amerika'dakı Elif teyzenin yanına gideceksin. Bundan sonraki eğitim hayatını orada tamamlaman senin için de bizim için de daha iyi olacak."itiraz bile edememiştim ki, babama baktığımda suspus oturuyordu. Ona çok kızmıştım beni anneme karşı hep korurdu hatta bikeresinde annemin odasına girip kurcaladığımda kırdığım ruju annem görmesin diye aynısında alıp koymuştu yerine tabi annem sonra fark etmiş ve suçu hizmetliye atmıştı, en azından beni günlerce azarlamasından iyiydi. Ama bu susup oturması canımı çok sıkmıştı."Eliz hemen odana çık ve hazırlan, uçağı kaçırma ben dün Elife haber verdim okul işlemlerin de tamamlandı. Seni uçaktam indiğinde havalanına almaya gelecekler."

Bu kadar basit miydi herşey daha 14 yaşındaydım sadece dünkü olanlar yüzünden miydi bu yurt dışına gitmem?
İçimdeki ses 'kıymet bil Eliz bu okullarda okumak isteyip de hiçbir zaman bu fırsatı yaşayamayacak insanlar var ' diyordu ama biliyordum ki bu ses sadece beni avutmaya çalışıyordu. Neden. NEDEN! Neden ben diye bağırıyordum içimden , ne yaptım da beni cezalandırıyorsun anne diye çığlıklar yükseliyordu içimden. Delicesine sorular sorup aklımdaki soru işaretlerine cevap aramak istiyordum ama ağzımdak çıkan tek kelime beni bile şaşırtmıştı.

"Tamam".

Arkamı dönüp salondan ne zaman çıktım ne zaman odama gidip yapatığma girip şiddetli şekilde ağlamaya başladım bilmiyordum.
Tek bildiğim şey ne anneme söz geçirebilirdim ne de babam anneme engel olabilirdi. Hoş baba dediğim kadar baba mıydı onu da bilmiyorum.
Beni sadecd cansız bir eşya gibi sağa sola fırlatmalarından bıkmıştım artık. Evet teyzem beni severdi ama anne olamazdı ki bana, sanki biyolojik annem annelik yapıyormuş gibi düşündüğümü hissedince gülmeden edemedim. Direnmekle elime birşey geçmezdi zaten anneme karşı gelemezdim.

Saat gelmişti ve benim için evden ayrılma zamanı da ..
Halime hanım arkamda ben önde merdivenlerden indik ve montumun önünü kapatamadan kapının önünde buluvermiştim. Neydi bu ? Bu kadar mı sevilmeyecek biriydim ben ? Gözümden birkaç damla süzülmüyordu çünkü ağlasam beni avutacak kimse olmadığını biliyordum.

Biyolojil anne ve babamla sarılıp siyah Range Rover arabaya binip kemerimi bağladım. Beni hergün okula götürüp getiren şoförümüz Hüseyin amcanın bile gözü dolmuştu da annem ve babam buz gibi gözlerle arkamdan bakmışlardı ya işte en çok bu acıtmıştı canımı.

O an bir söz verdim 'kendi ayaklarım üzerinde durmadan beni sevmeyen bu insanların yanına gelmeyeceğim' diye.
Arkamı dönüp son kez koskoca kuğu kadar beyaz yalının güzel ihtişamına baktım. Birsürü oda vardı bomboş duruyordu hepsi ama onlar beni bu küçücük bedenimi koskoca eve sığdıramamışlardı.

Korkuyordum. Çok korkuyordum. Ama kimseyi bu korkuya ortak etmeden zaman geçip gidiyordu ve biz yanımda sadece para karşılığı bana iyi davranan dadım Deniz hanım ile havaalanına gelmiştik bile. Ki gerisi gözümün önünde bir film şeridi gibi geçti gitti.

Parayla herşey satın alınırdı da mutluluk satın alınamazdı. İşte ben bunu anlamıştım o gün.

•İlk defa yazmaya başladığım hikayemi umarım beğenirsiniz🌸

Kapak için @autumndesigner a sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.❤

AZELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin