Yüzümü ona çevirdim ve elinde kahve bardağıyla duvara yaslanmış beni izlerken buldum onu. Göz göze geldğimizde gözlerimi hızlıca kaçırdım. Bir yandan onu görmek, gözlerine bakıp o derin okyanusta koybolmak için çırpınırken, bir yandan da o okyanusta boğulmaktan korktuğumdan kaçmak için çırpınıyordum. Ancak ne derinliklere ulaşabiliyordum, ne de sudan çıkıp kumlara uzanabiliyordum. Ortada sıkışıp kalmıştım ve çıkış yolum yok gibi gözüküyordu.
Tanrı biliyor, kaç gece odamda ağlayıp onu aklımdan çıkarması için yalvarmıştım! Hiçbiri bir sonuç göstermemişti. Ağlayarak uyuyor, sabah kalktığımda ağladığımı hatırlatan, acıyan gözlerim sayesinde yine aklımdaki yerini alıyordu. Bir süre sorna çabalamayı bırakıyor ve oraya kurulmasına izin veriyordum. Zaten kalkacağı da yoktu. Onu her seferinde biriyle görüşümde ise, yeniden yalvarıyordum. Çemberin içindeydim ve çıkamıyordum.
Bedenini yasladğı duvardan çekti ve kolunu omzuma atarak bizi salona yönlendirdi.
"Bir hafta benim yanımda tutsaksın, küçük hanım." Cümleyi üzülmemi gerektiren bir şeymiş gibi söylemişti. Pekala, değildi. Aksine, seviniyor, içimde havai fişekler patlatıyordum.
"Elveda partiler, elveda kız toplantıları..." dedim ve ağlamaklı bir ses çıkardım. Güldü ve bilrikte koltuğa oturduk. Gülüşü boş evde yankılandığında dikkatimi bir an toplayamadım. Sadece arkama yaslandım ve bulunduğum anın tadını çıkarmaya baktım. Her ne kadar o burada sadece arkadaşının kardeşine bakmak için gelmiş olsa da, her şey güzeldi.
"Jack beni uykumdan uyandırdı. Ağabeyin domuz bir piç, bunu biliyor muydun?"
"Günaydın demek isterdim ancak bunun için biraz geç. O yüzden en iyi ifade tünaydın olur, sanırım."
Söylediğim şey üzerine güldük ve boş televiyona bakarak birkaç saniye geçirdik. Kalbimin sesi duyuluyor mu diye merak ediyordum. Çünkü atışını boğazımda hissedebiliyordum. Birkaç dakika önce omzuma attığı eli hala orada dinleniyor, vücuduma bir titreşim gönderiyordu.
Başını geriye atarak esnediğinde yüzünü inceledim. Esnediğinden dolayı gözleri hafif kızarmıştı ve sehpada duran yarım kahvenin çok da işe yaramadığını gösteriyordu.
"Jack'in odasında mı kalmak istersin, yoksa sana burayı hazırlayayım mı?" diye sordum. Sesim beklediğimden daha kısık çıkmıştı. Sanki onunla beraber benim de tüm enerjim gitmişti ve uyku birden üstüme çökmüştü.
"Jack'in Çöplüğü'nde kalmaktansa, kanepeyi tercih ederim." Sesi derindi ve yüzü bana fazlasıyla yakındı. Kahve kokan nefesi yüzüme çarpıyordu. Eğer nefes alıp verebiliyor olsaydım,eminim benimkine karışacaktı.
Nefesimi ancak ayağa kalkınca verebildim.
"O zaman sana birkaç şey getireyim." Yorgunlukla başını salladı. Ağır ve sakin hareketleri onu daha seksi yapıyordu. Beynimde , onunla ilgili çok da masum olmayan düşünceler Pandora'nın kutusundan fırlamış gibi etrafa yayıldılar. Onları tekrar oraya toplamak zor olacaktı. Belki de biraz, toplamayı istemediğimden. Biraz.
Anne ve babamın odasından aldığım nevresim takımını salona götürdüğümde ani bir ışıkla oda daha da aydınladı ve elektrikler kesildi. Onu takip eden gök gürültüsüyle elimdekileri düşürdüm.
"Ulu Tanrım!" Odayı dolduran tek şey ay ışığıydı. O da Leo'nun mavi gözlerinden yansıyordu.
"Sadece küçük bir fırtına Beat. Korkulacak bir şey yok."
"Evet, elbette. Ben aniden oluduğu için..." dedim ve inandırıcı olması için sırtımı dikleştirdim.
Gök gürültüsünden korkutuğum kadar hiçbir şeyden korkmuyordum. Şiddetli rüzgar dışında. Camların boşluklarından geçerek çıkardığı sesler ya da kapıları sürekli oynatması beni deli ediyordu. Ama onun için küçük bir fırtınaydı.
"Evet. İyi geceler, Leo."
"Sana da, Beat."
Odama vardığımda yatağıma girdim ve başımı yastığın altına gömdüm.
Yaklaşık bir saat kadar olduğunu tahmin ettiğim bir süre içerisinde yastığa gömülmeyi, ellerimle kullaklarımı tıkamayı ve müzik dinlemeyi denemiştim. Ancak fırtına durmak bilmiyor, aksine şiddetleniyordu.
Yatağımdan kalktım ve odamdan çıktım. Oturma odasına ilerlediğimde, Leonardo'nun uyuyan yüzünü dizüstü bilgisayardan gelen ışık aydınlatıyordu. Elimi kapatmak için uzattım ama vazgeçtim. Tekli koltuklardan birine yerleştim ve üstüme bir pike örttüm. Leo'nun yüzüne baktım ve kulaklarımı parmaklarımla tıkadım. Ve öylece uyuyakalmıştım.