Yüzü alnına düşen perçemlere kadar kızarmış, burun delikleri
öfkeden şişmişti, gözle görülür bir biçimde terliyordu ve kısılmış
dudaklarından çıkan keskin bir kırışık, kavgacı bir havayla öne
çıkmış çenesine doğru uzanıyordu. Gözünde o denetlenemez
tutkunun ale vini okudum huzursuzlukla, insanları ancak rulet
masasında avucunun içine alan tutkuydu bu, hani hep iki katını
yatırdıktan sonra altıncı ya da yedinci kez hâlâ doğru renk
gelmediği zaman devreye giren tutku. O an anladım ki, bütün
servetine mal olsa da bu fanatik, hırslı adam en azından tek bir
oyun kazanana dek, Czentovic'e karşı oynayıp duracaktı.
McConnor, Czentovic için bir altın madeniydi ve Czentovic
sonuna kadar dayanırsa, Buenos Aires'e kadar birkaç bin dolar
çıkarabilirdi bu madenden.
Czentovic yerinden kımıldamadı. "Buyurun," diye yanıtladı
kibarca. "Beyler şimdi siyahla oynuyor."
İkinci oyun da farklı bir tablo çizmedi, bir şey dışında: Birkaç
meraklı sayesinde topluluğumuz yalnız büyümekle kalmadı,
hareketlendi de. McConnor tahtaya öyle sabit bakıyordu ki,
sanki taşlan iradesiyle kazanmak, mıknatıslamak istiyordu;
soğuk bakışlı rakibinin yüzüne büyük bir zevkle "Mat!" diye
bağırmak için bin doları da seve seve feda ederdi, adım gibi
emindim bundan. İnatçı heyecanının birazı, farkında olmadan
tuhaf bir biçimde bize bulaştı. Her hamle üzerinde eskisine
oranla daha tutkulu tartışıyorduk, Czentovic'i masamıza geri
çağıran işareti vermeyi kararlaştırmadan önce, son anda bile birhamleden vazgeçip öbürünü oynadığımız oluyordu. Yavaş
yavaş on yedinci hamleye yaklaşmıştık ki, bizim için
inanılmayacak kadar iyi bir konumun oluştuğunu gördük
şaşkınlıkla, çünkü çizgisindeki piyadeyi sondan bir önceki c2
karesine getirmeyi başarmıştık; veziri almak için piyadeyi
itmemiz yeterliydi. Bu fazlasıyla belli şans yüzünden içimiz pek
de rahat değildi elbette. Görünüşte bizim elde ettiğimiz bu
avantajın, çok daha ileriyi gören Czentovic tarafından bilinçli olarak bize atılan bir kemik olduğundan kuşkulanıyorduk
hepimiz. Ama hep birlikte iyice aramamıza ve tartışmamıza
karşın, hilenin nerede olduğunu anlayamadık. En sonunda, izin
verilen düşünme süresi tam bitmek üzereyken hamleyi yapmaya
karar verdik.McConnor piyadeyi son kareye sürmek için elini
uzatmıştı ki, birisi kolundan yakaladı, alçak sesle ve heyecanla
fısıldadı: "Tanrı aşkına! Sakın ha!"
Elimizde olmadan hepimiz dönüp baktık. Kırk beş yaşlarında
bir beydi konuşan, neredeyse tebeşir kadar beyaz olan ince
uzun, sert yüzü daha önce güvertede gözüme çarpmıştı, bütün
dikkatimizi hamleye yönelttiğimiz son dakikalarda yanımıza
gelmiş olmalıydı.Ona baktığımızı ayrımsayarak aceleyle ekledi:
"Şimdi veziri alırsanız, fili cl'e sürüp piyadenizi kırar, siz de
atınızı geri çekersiniz. Ama bu arada boştaki piyadesini d7'ye
getirip kalenizi tehdit eder ve atınızla şah mat deseniz bile
kaybedersiniz ve dokuz on hamle sonra yenilirsiniz. 1922'de
Pistyaner Turnuvası'nda Aljechin 'in Bogoljubow'a karşı
oluşturduğu konumun hemen hemen aynısı." McConnor
şaşkınlıkla elini taştan çekti ve cennetten inen beklenmedik bir
melek gibi yardımımıza koşan adama en az bizim kadar
afallayarak baktı. Dokuz hamle öncesinden matı her
saplayabilen birisi birinci sınıf bir profesyonel olmalıydı, hatta
belki de aynı turnuvaya giden bir yarışmacıydı ve bu kadar
canalıcı bir anda aniden çıkagelip oyuna karışmasında
neredeyse doğaüstü bir şey vardı. Kendini ilk toplayan
McConnor oldu.
"Ne önerirdiniz?" diye fısıldadı heyecanla."Hemen ilerlemeyin,
geri çekilin! Öncelikle şahı g8'den h7'ye alarak tehlikeli çizgiden
kurtarın. Czentovic büyük olasılıkla öbür yandan saldıracaktır.
Ama kaleyi c8'den c4'e getirip bunu savuşturursunuz; bu onun
iki kalesine, bir piyadesine mal olur ve böylece üstünlüğünü
yitirir. Boştaki piyadeler karşı karşıya kalır ve doğru savunma yaparsanız, oyun berabere biter. Daha fazlasını elde
edemezsiniz."
![](https://img.wattpad.com/cover/137714395-288-k896780.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SATRANÇ
RandomRastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür Yazar STEFAN ZWEİG