-Bölüm 1-

207 35 14
                                    



"Bir, iki, üç, dört, beş..." içimden otuza kadar sayarak kalp masajı yapmaya devam ediyordum. Anneannemin zoruyla gittiğim ilk yardım derslerinin bir gün işime yarayacağını hiç düşünmemiştim. Şimdi beni büyütmek için her şeye göğüs geren kadını hayata bağlamak için masaja devam ediyordum.

"Sen tam bir uğursuzsun. Bunu bir kez daha kanıtlamış oldun. Seni seven herkese zarar veriyorsun. Önce ailen şimdi de karım." Diyen dedeme ters bir bakış attım ve "ambulansı ara diyorum sana! " diye bağırdım. Gözlerimden sicim gibi inen yaşlara aldırmadan anneannemi yaşatmak için canla başla uğraşıyordum. Sevdiğim bir kişiyi daha kaybetmeye dayanamazdım. Ellerimin birden itilmesiyle kendime geldim.

"Çek ellerini karımın üstünden. Ölmediyse bile sen öldüreceksin. Dokunma !" Dedemin bana nefretle bakan gözlerine bende aynı nefretle baktım. Hangi insan öz torununa böyle davranırdı. Buna hiç bir zaman anlam verememiştim. Beni sevmediğini biliyordum. Gördüğü her çocuğu seven, şefkat gösteren adama kendimi sevdirmeyi bir türlü başaramamıştım. Çocukken beni sevmesi için her şeyi yapardım. Küçüktüm işte tüm suçu kendimde görürdüm. Ama büyüdükçe sebebin farklı olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladım. Araya giren siren sesiyle gözlerimiz birbirinden ayrıldı.

***

Hastaneye vardığımızda elim ayağım titriyordu. Kendimi buz gibi bir kutupta yapayalnız hissettim. İlk defa. Kafamdan o an bin bir türlü şey geçiyordu. 'Ya anneanneme bir şey olursa' , 'ya hayatıma kimsesiz devam etmek zorunda kalırsam' , 'o olmadan nasıl yaşayacağım'...

Çaresizlikten ne yapacağımı şaşırmış bir durumda sırtımı hastanenin o soğuk duvarına yaslayarak yere oturdum. Ellerimle ağzımı kapatıp, gözlerimden akan yaşları umursamadan aklıma gelen bütün duaları okudum. İçimden bir ses 'Oku! Daha çok oku! Onun buna ihtiyacı var.' Diyordu sanki.

Dedem hiç durmadan volta atıyordu odanın önünde. Doktorların biri giriyor biri çıkıyordu. Hiç kimse hiçbir bilgi vermiyordu. Burası çok kalabalıktı. Ağlayan insanlar, ağıt yakanlar, onları sakinleştirenler. Herkes bir endişe içerisindeydi. Titreyen ellerimle yerden destek aldım ve jöle kıvamına gelmiş bacaklarıma aldırmadan koşarak bahçeye çıktım. Gözyaşlarım yüzünden görüşüm bulanıklaşmıştı. Kendimi ağaçların altındaki herkesten uzak bir banka bıraktım.

Orada ne kadar oturdum bilmiyorum ama kendime geldiğimde hava aydınlanmaya başlamıştı. Hastanenin bahçesi akşama göre daha az kalabalıktı. Etrafa göz gezdirdim ama tanıdık birini göremedim. Bu durumu fırsata çevirip binaya doğru ilerledim. Tam o sırada yoğun bakımdan çıkmak üzere olan nöbetçi hemşireyle karşılaştım.

"Pardon! Bir dakika bekler misiniz?" dememle birlikte hemşirenin bana dönmesi bir oldu. "Buyurun?" Yumruklarımı o an nasıl sıktıysam tırnaklarımın avuç içlerimi çizdiğine emindim. "Şey... Anneannem... İçerde yatan benim anneannem. Nasıl? Durumu iyi mi? Dünden beri hiçbir bilgi alamadım" Ağlamamalıyım şimdi değil...

Hemşire elini koluma koyup "Zühre Hanımın durumu kritik. Fakat içiniz rahat olsun. Biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Zaten sabah vizitesinden sonra doktorlar size gerekli açıklamayı yapacaklardır." Dedi. Teşekkür edip orada öylece kalakaldım. Hemşire en sondaki koridoru dönene kadar gidişini izledim. 'Durumu kritik.' Bu cümle beynimde hiç durmadan yankılanıyordu.

Yine sırtımı o kutuplardan çıkıp gelmiş gibi soğukluk hissi veren duvara yasladım başımı da dizlerime gömdüm ve gözlerim yavaş yavaş gitmeye başladı.

"Hanımefendi uyanın!" omuzumda bir el beni dürtüyordu. Kafamı kaldırdım ve yarım yamalak açılan gözlerimle hemşireye baktım. Kaç saat orda öyle uyumuştum? Bir? İki?

"Lütfen sakin olun." Lafını hemen kesip "Ne oldu anneanneme?" diye sordum. O anda bütün algılarım açıldı ve ayağa fırladım. "Metanetinizi koruyun lütfen. Az önce Zühre Hanımı kaybettik. Başınız sağ olsun." Rüyada olmalıyım. Hayır, hayır kesinlikle rüyada olmalıyım. Gerçi böyle rüya olmaz. Kâbustaydım. Beynim bana oyun oynuyor olmalıydı. Dedemi gördüm. Yoğun bakımın kapısında ağıtlar yakıyordu. "Zühre'm!" diye çığlıklar atıyordu. Bu anın kâbus olması için yalvardım Allah'a. Ama değildi. Gerçekti ve hiçbir gerçek bu kadar inandırıcı olmamıştı.

***

Ve üçüncü kez "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" Ağzımı olmayan gücümle açmaya çalışarak "Helal olsun." Dedim. Kollarımda kim olduğunu seçemediğim kadınlar vardı. "Sakin ol kızım. Ne olur üzme kendini." Gibisinden şeyler söylüyorlardı. Kadınların kollarımdan çıkmasına izin verdim ve yürümeye başladım. Nereye doğru yürüdüğüme dair hiçbir fikrim yoktu.

"Sedef!" hiç tanımadığım bir ses duymuştum. Gerçi bu anda kimsenin sesini seçebileceğimi sanmıyorum. Kafamı sese doğru çevirdiğimde adamı gerçekten tanımadığımı fark ettim. "Efendim?" dedim zorla. "Ne kadarda büyümüşsün. Aynı annenin gençliğine benziyorsun." Beyazlayan saçlarına güzelce şekil vermiş, cenazeye gelmiş olmasına rağmen siyah ve şık giyinmiş biriydi. Yaklaşık elli ila altmış yaşları arasındaydı. Ama görüntüsü kırklarında duruyordu. Tam ağzımı açacakken dedem yanıma geldi bir adama bir bana baktı ve "Eve gitmemiz lazım Sedef. Sen arabaya doğru git ben geliyorum." Dedi.

"Tamam." Dedim. Biradama baktım bir dedeme. Sonra arabaya doğru yola koyuldum. Fakat kafamda birsoru işareti oluştu. Adam kimdi? Annemi nerden biliyordu? Annemin gençliğinibildiğine göre yaş konusunda doğru tahminde bulunmuştum. Yürürken, daha doğrusuyürümeye çalışırken kafamı çevirip dedeme baktım. Aralarında gergin birmuhabbet olduğu anlaşılıyordu. Dedemin sadece "Ondan uzak duracaksın!" dediğiniduydum. Ama ne bu cümlenin peşine düşecek, ne adamın kim olduğu ile ilgilenecek,ne de bu konularla uğraşacak halim vardı.       

SEDEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin