-Bölüm 4-

86 24 5
                                    




          

"Merhaba Sedef, nasılsın?" beni gördüğüne çok şaşırmış olmalı ki gözlerini büyütmüş bir şekilde bana bakıyordu. "Teşekkür ederim efendim. İyiyim siz nasılsınız?" dedim. İlerlemiş yaşının aksine birçok genci utandıracak kadar karizmatikti. Jilet gibi takım elbisesi, özenle taranmış saçları ile birlikte tam bir beyefendiydi. Yüzünde kendini belli eden kırışıklıkları olmasa kırklı yaşlarının başında denilebilirdi.

"Bende iyiyim. Birini ziyarete mi geldin?" diye sordu. "Hayır. İş görüşmesine geldim. Yeni bitti." Dedim ve merakıma yenik düşerek devam ettim. "Kusura bakmayın ama sizi tanıdığıma emin değilim. Sizi sadece mezarlıkta gördüm ve adımı biliyordunuz." Dedim. Tam o sırada çalan telefonunu cebinden çıkartıp "Kusura bakma Sedef, yetişmem gereken bir toplantı var. Bunları daha sonra konuşuruz. Hoşça kal." Deyip yanımdan ayrıldı. Konuşmanın saçmalığından dolayı bir süre olduğum yerde kaldım. Ardından umursamamayı seçip durağa doğru yürüdüm. Durağa geldiğimde öğle saatinin yoğunluğundan dolayı otobüse binmekten vazgeçtim ve yürümeye başladım.

Yürürken Sıla'nın benden haber bekleyeceği aklıma geldi ve çantamı açıp kurcalamaya başladım. Tam telefonumu elime alacakken karşıma neyin çıktığını anlamadan kendimi yerde buldum. "Hass..." yüzüme düşen saçlarımı karşımdakinin yarım kalmış küfrüne aldırmadan arkama doğru attım. Kalkmaya yeltendiğimde önüme bir çift el uzandı ellerimi almak istercesine. Kafamı kaldırdığımda yine aynı ela gözleri gördüm. Canım acıdığı için ellerimi ellerine uzatıp beni kaldırmasına izin verdim. Tam ağzımı açıp teşekkür edecekken "Sedef!" diye tanıdık bir sesin bana seslendiğini duydum. Sesin geldiği yöne kafamı çevirdiğimde Sılanın siyah bir Audi'nin içinden telaşla indiğini gördüm. Hızla arabadan inip yanıma geldi. "Bir şeyin var mı? Çok kötü düştün." Dedi. "İyiyim sanırım. Sadece neye uğradığımı şaşırdım." Dedim hala şaşkın bir ifadeyle. O sırada sürücü kısmının kapısı açıldı ve biri indi. Yanıma gelip "İyi misin?" diye sordu. Daha önce hiç görmediğim bir yüzdü. Ancak o konuşmaya başlar başlamaz Sılanın olduğu yerde katı halden sıvı hale geçmesinden tahmin etmek çok da zor olmadı. "Evet teşekkürler." Dedim kısaca Doğan'a. Sıla koluma girip "Gel seni biz bırakalım." Dedi ve arabaya doğru yönlendirdi. Tam o sırada arkadan bir ses "Aslında beni de bıraksanız çok da fena olmaz. Arabamı çekmişler." Dedi.  "Olaysız bir günün geçmiyor ki. Atla arabaya Mert!" dedi Doğan ve ikisi birden arabaya bindi. En son kapımı kapatıp ön koltuğa yerleşen Sıla'nın ardından yola çıktık. Arabaya yürürken üzerine yüklendiğim ayağım yavaştan sızlamaya başlamıştı. Rahat bir şekilde görebilmek için sağ bacağımı sol bacağımın üstüne attım ve sağ bileğimin hafiften şişip kızarmaya başladığını gördüm. Çaktırmadan bileğimi ovaladım ve daha çok sızlamasıyla yüzümü buruşturdum. Bu sırada kafamı kaldırdığımda yan tarafımda oturan Mert ile göz göze geldim ve hemen gözlerini kaçırdı.

"Kuzum sen iyisin değil mi? Bir yerin acıyorsa hastaneye gidelim."dedi Sıla ön koltuktan kemerinin izin verdiği kadarıyla eğilip. Bulunduğu pozisyondan bileğimi göremediğini bildiğim için "İyiyim bir yerim acımıyor. Endişelenmeni gerektirecek bir durum yok."dedim. Bu sırada yan tarafımdan gelen "Hıh!" sesiyle kafamı çevirdim.  Mert, bileğimdeki gözlerini çekip yüzüme baktı ve yüzünü geri çevirdi.

"Aç mısınız bir şeyler yemeye gidelim mi?" diye sordu Sıla neşeli bir edayla.

Sabah sadece kahve içip bir şeyler yemediğim aklıma gelince "Çok iyi olur." Dedim. Çok geçmeden "Aslında birine sözüm var ama bir şeyler yeyip gidebilirim." Dedi Mert.

Mekana geldiğimizde Sıla yanıma oturdu onun karşısına Doğan ve benim karşıma da Mert geldi. Yemeklerimizi sipariş ettikten sonra "Görüşme nasıldı Sedef? Bir sıkıntı yoktu değil mi?" diye sordu Doğan. "Hayır güzeldi. Şule hanım çok tatlı birine benziyordu. Sadece daha önce çalışmamış olmam onu tedirgin etti sanırım." Dedim.  "Ne? Daha önce bir yerde çalışmadın ve bizim şirkete görüşmeye mi geldin?" dedi ve ardına "Hahahah!" diye bir kahkaha patlattı Mert. Sanki ortada çok komik bir şey varmış gibi! "Mezun olalı çok olmadı. Bazı sebeplerden ötürü fırsat bulamadım ne yazık ki." Dedim. "Önce küçük şirketlerde çalışıp profesyonel olup öyle gelseydin keşke." Dedi ukala bir tavırla. Sıla yine kendini tutamayıp "Senin de en yakının vefat etseydi sende bir şeylere fırsat bulamazdın." Dedi ve hemen konuyu kapatması için kolumla Sılayı dürttüm. Sılanın bunu söylemesiyle Mert'in yüzündeki o bilmiş tavır gitti ve gözlerini başka yöne çevirdi. Doğan hiçbir şey sormadan sadece "Başın sağ olsun" dedi. "Teşekkür ederim."

Yemeklerimiz geldiğinde çok mutlu olmuştum. Yine saatlerce aç kalmıştım ama heyecanımdan farkında değildim. Açlığımı çok belli etmeden tabağımdan kibarca bir lokma aldım. "Bilkent'ten mezun olmuştun değil mi Sedef?" diye sordu Doğan. "Evet." Dedim. "Bursunu kaybetmeden mezun olabilmen çok güzel. Oradan mezun olup bursu kesilen ya da artık yıla kalan birçok tanıdığım var." Sanırım burslu okuduğumu Sıla söylemiş olmalıydı. "Evet. Önümde ilgilenmem gereken sadece derslerim vardı. O yüzden hep çok asılırdım derslerime." Dedim ve içeceğimden bir yudum aldım. "Peki, yüksek lisans düşünüyor musun? Eğer öyle bir fikrin varsa çalışma hayatın boyunca seni destekleyeceğimizden emin olabilirsin."

"Bugün Şule Hanım da görüşme sırasında bu konudan bahsetti. Benim için de güzel bir fırsat olacağına eminim." Dedim. Bu sırada gözüm yanımda oturan Sıla'ya kaydı ve gerçekten de Doğan'a ne kadar bağlandığını anladım.

"Şule bu konuda oldukça hassastır. Bizde çalışanlarımızın kendilerini geliştirmelerini destekliyoruz. Ancak bazılarımız bu konuda aynı fikirde değil." Dedi ve yan gözle Mert'e baktı. O ise sadece yüzünü buruşturdu. Sanırım bu konu onun için önemsiz bir meseleydi. Bu yüzden konu daha fazla uzamasın diye gülümsemekle yetindim. Daha sonra yemek boyunca masada dönen muhabbete fazla odaklanamadım. Bileğimdeki ağrı gittikçe kendini belli etmeye başlamıştı. Yemekten sonra herkes birer kahve söyledi. Ben sessizce Sıla ve Doğa'nın muhabbetini dinliyordum, Mert ise telefonu ile uğraşıyordu. Tam bu sırada masanın altından bileğimde hissettiğim çarpma ile dudaklarımdan istemsiz bir inleme çıktı ve Mert ile göz göze geldim.

Sıla gözlerindeki bariz endişe ile "Sedef sen iyi olduğuna emin misin? Bir yerin mi acıyor yoksa?"dedi. "İyiyim sadece ayağımı masanın ayağına çarptım." Sıla bana yemedim ama doymuş gibi yapıyorum bakışı atıp Doğan ile sohbetine geri döndü. Bende çaktırmadan bileğimi ovaladım ama hissettiğim şişlik yüzümü buruşturmama sebep oldu. Bu sırada Mert gözlerini kısmış bir şekilde bana bakıyordu. Ben gözlerimi kaçırdım o ise telefonunda her ne yapıyorsa ona geri döndü.

"Kalkalım mı? İşe geç kalmayayım." Dedi Sıla fincanından son bir yudum alıp masaya bıraktı ve Doğan'a baktı. Doğan da "Olur." Diye karşılık verdi. Hesabı ödedikten sonra arabanın yanına gittik. Mert farklı bir arabaya gidip "İyi bari zarar vermeden getirmişler bebeğimi." Dedi. Sıla bana dönüp "Gel seni de eve bırakalım." Dedi. "Ters yönde kalıyor benim ev. Hem sen de geç kalma ben giderim." Dedim. Beni öptükten sonra "Tamam bak dikkat et ara beni mutlaka." Deyip arabaya bindi. Onlar Doğan ile ayrıldıktan sonra ben de başım ile Mert'e selam verip yürümeye başladım.

Bileğimin ağrısından topallaya topallaya yürürken kolumda bir el hissettim. "Gel hadi hastaneye gidelim bileğinin haline bak." Şaşırmış bir şekilde gözlerimi açıp Mert'e baktım. "Gerek yok iyiyim ben. Gerçekten." Dedim. "İyi mi? Şu bileğinin haline bak. Davul gibi olmuş. Yürümeyi bilmiyorsan niye giyiyorsun bu zımbırtıyı." Deyip ayağımdaki ayakkabıları işaret etti. O sırada ayakkabılarımı değiştirmeyi unuttuğum yeni aklıma geldi. "Çantam da ayakkabılarım var onları giyer giderim ben. Teşekkür ederim yinede." Dedim. Yol kenarındaki bankı gösterip "Sen şuraya oturuyorsun ve bende arabayı getiriyorum. O sırada ayakkabılarını değiştirip hastaneye gidiyoruz. Sonra evli evine köylü köyüne." Bu kadar ukalalığın üstüne içinden bir centilmen çıkmasına çok şaşırmıştım. Biraz olsun abisinden bir şeyler kapabilmişe benziyordu. Ama kapacak daha çok şeyi vardı.

SEDEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin