"Gelsen iyi olabilirdi. En azından saygı gösterdiğini görürlerdi." Walcomir omuz silkeledi. "Yapacak daha önemli işlerim var. Mesela duvara yaslanıp senin dönmeni beklemek gibi..." Crangor başıyla onayladı ve odadan çıkıp sarayın altında, hanedana ayrılmış mezarlığa gitti. Saatler sonra geri döndüğünde Walcomir tam da söylediği gibi duvara yaslanmış, öylece bekliyordu. "Nasıl geçti, diye sormak isterdim ama hala yaşadığına göre sorun yok." Crangor aldırış etmedi. Walcomir devam etti. "Hazırsan gidelim." Crangor şüpheciydi. "Bu kadar çabuk bitirebildiğine emin misin? Bir anıt yapmak aylar sürer. Daha saatler oldu." Walcomir gülecek gibi oldu ama acı gerçek tekrar aklına geldi ve somurtmaya devam ederek yanıtladı. "Raffe ve Seyl kendileri için önceden bir yer ayarlamışlar. İkisi de henüz hayatta olduğu için ihtiyaçları yok ve Arch'a vermek konusunda da baya nazik davrandılar." Crangor tek kaşını kaldırdı. "Raffe kendine ayarlamış olmasın?" Walcomir umursamaz bir "hı-hı" çıkarttı. Crangor da ona eşlik etti. İkisi birden saraydan çıkarken Rainen dev sütunların birine yaslanmış, elinde alev alev bir kılıç onları bekliyordu.
Crangor elini uzattı ve yanında yürüyen Walcomir'i durduru. İkisi birden Rainen'in kılıcına bakıyordu. Syclaes'in öldüğünü görmüşlerdi. Rainen'in saatlerde çığlık attığını duymuş, sönen alevlere şahit olmuşlardı. İkisi birden hayrete düşmüş bir şekilde bakıyordu. Hiçbir şey sormamalarına rağmen cevap bekliyorlardı. Rainen tek kelime etmeden merdivenlerden indi ve ejderhayı serbest bıraktı. Periabus kükreyerek belirdi. Crangor'un gözü doldu, dizleri adeta çözüldü. Kısa bir anın sonunda Sendrox ve Anseim sarayın kapısından çıktı. Onları duyan Crangor kendini topladı ve merdivenlerden inip ejderhasını serbest bıraktı. Walcomir kılıcını çekerken Crangor "Daha fazla yorma, Dreth halleder," dedi. Walcomir onaylayarak Dreth'in sırtına çıktı. Sendrox ve Anseim ellerinde siyah pelerinlerine sarılı iki cesedi uzattı. Ejderhalar pençelerine aldı. Crangor kılıçları sordu. Walcomir Arch'ın kılıcını, Rainen de Sancester'in kılıcını gösterdi. Dreth ve Periabus peşpeşe havalanıp şehrin doğusuna, Hertop bölgesine doğru yola koyuldu.
Yol boyu süren sessizlik, üzerinden geçtikleri küçük bir köyden gelen bağırışmalarla bozuldu. "Hala Camprich bölgesindeyiz, baksak iyi olur." Dreth alçaldı ama Periabus pek istekli değildi. Köyden belli olmayacak bir yükseklikte daireler çizmeye başladı. Ejderha köy meydanına indiğinde herkes nefese tutmuş onlara bakıyordu. Crangor annelerinin arkasına saklanan çocukları gördü. Siyah ejderhasından korktuklarını biliyordu. Dreth'i kılıcına çekmeyi düşündü ama havada duran pençesindeki kralın bedenini yere bırakmak istemiyordu. "Sen git," dedi Dreth'e içinden. Dreth kısa bir süre içinde gözden kayboldu. "Ben Crangor Theron, Lord Kane Theron'un oğlu, tahtın naibi..." Sözü köylüler tarafından kesildi. "Kim olduğunu biliyoruz. Ne istiyorsun bizden?"
Crangor sözünün kesilmesine alışkın değildi. Çocukluğundan bir diplomat gibi eğitim görmüş, yüksek yerlerde veya yüksek yerlerin karşısında bulunmuştu. Sevilmediğini bilse de, Arch'ın yanındayken kimse onun sözünü kesemezdi. Lakin artık Arch yoktu. Kendi otoritesini sağlaması gereken anlardan birindeydi. Önünde iki yol olduğunu görüyordu. Birinde sözünü kesen köylüyü cezalandırıp artık başta kendisinin olduğunu hatırlatmalı, diğerinde ise tacını bir kenara bırakıp insanlarla daha derinden ilgilenmeli ve onlara haddinden fazla iyi davranmalıydı. "Ejderham bazı sesler duydu. Ben de gelip sorunu öğrenmek istedim." Gayet sakin ve bir o kadar da kendinden emin konuşuyordu. Sendrox veya Archanger kadar olmasa da kendi maskesini yaratabilmişti. Köylülerden biri "Burası senin köyün değil, Camprich sadece vergi almak için gelir," Diye isyan etti. Crangor etrafa göz gezdirdi. Neredeyse tüm köy halkı toplanmıştı. Hepsinin gözünde meraktan çok korku vardı. İsyan eden adama bakarken kılıcını çekti ve birkaç saniye öylece durdu. Walcomir eli kazasında beklerken herkesin titrediğini fark etti. Crangor kılıcını yere sapladı ve adama doğru yürüdü. Hemen yanındaki tahta yalağın kuru kenarına yaslandı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. "Anlatın bakalım."
Başlarda yüzüne bile bakmaya korkan köylüler, artık daha daha konuşuyor ve tüm dertlerini anlatıyordu. Crangor hepsini dikkatlice dinliyor ve ilgileneceğini söylüyordu. Walcomir'in bile ayakta durmaktan yorulup bir yere yaslanmasının hemen ardından Periabus meydana sert bir iniş yaptı ve Rainen ile Crangor göz göze geldi. Crangor köylülere "Tekrar geleceğim," dedi ve aceleyle Dreth'i çağırıp sırtına çıktı. İki ejderha tekrar anıtın yolunu tuttu.
Nihayetinde yere indiklerinde önlerinde sadece bir taş duruyordu. "Bu mu yani," diye sordu Crangor. Walcomir Dreth'e döndü. "Kayayı çekebilir misin?" Dreth söyleneni yaptı ve aşağı inen basamaklar göründü. Ejderhaların pençelerinden dostlarını aldılar ve ejderhaları kılıçlarına sokup aşağı indiler. Gereksiz çok sayılabilecek basamaklardan sonra nihayet yüksek tavanlı taş bir odanın içindeydiler. Zemin, duvarlar ve tavan oldukça boş, hiç işçiliği olmayan sade bir betondu. Yüce bir kral ve bir Penta için oldukça basitti. İçeride iki lahit vardı.
Oda yeterince büyük olmasına rağmen lahitlerin konumu simetrik değildi. Walcomir kimse sormadan açıkladı. "Burayı hepimiz için kullanabiliriz. Hayatımız boyunca birlikteydik ve ben düşündüm ki..." Crangor hiç beklemeden elini omzuna koydu ve onu susturdu. Rainen açık lahitlerden birine ilerledi ve kucağındaki Sancester'i lahite bıraktı. Kalan saçlarının yanmış yüzünü kapatmasını engellemek için parmak uçlarıyla kenara itti, alına uzun soluklu bir öpücük kondurdu ve pelerinini düzeltti. Aynı şeyi Walcomir de diğer lahitteki Archanger için yaptı. Üçü de dostlarına son kez baktı ve gözyaşları içinde Sancester'in lahitini kapattı. "Kılıç" dedi Crangor çatlamış sesiyle. Rainen, dostunun kılıcını aldı eline. Lahitin üzerinde olması gerektiği gibi saplama deliği yoktu. Walcomir'e baktı. Walcomir "bir süvari gibi" dedi. Rainen anında anladı ve kendi kılıcını çekip Sancester'in kılıcını kabzasına geri soktu. İlk gördüklerinde fark etmemiş olsalar da, şimdi ikisi de durumun farkındaydı. Rainen kendi ejderhasını kendi kılıcında bırakmış, Sancester'in kılıcını Periabus ile birlikte almıştı.
Kılıcın ucunu lahite ortalı bir şekilde dayadı. İki eliyle kabzasından tutarken alnını kılıca dayadı ve yanaklarından süzülen damlalar lahitin üzerine düştü. Walcomir bir şey söylemek için ağzını açtığı sırada Crangor onu susturdu. Şimdi üçü icin de en derin yas zamanıydı. Sonunda Rainen'in akan yaşları tükendi ve kafasını kaldırdı. Bakışlarında öyle yoğun bir öfke vardı ki, Crangor olacakları az çok tahmin edebiliyordu. Düşündüklerinin olmamasını ümit ederken Rainen kılıcı lahite sapladı. En yüce iki dostu artık aynı lahiti paylaşıyordu. İki adım atıp Arch'ın lahitine gitti. Elini uzattı ama dokunmadan geri çekti. Kısık sesle bir şeyler söyledi ve geri çekildi. Crangor kralın lahitinin önünde diz çöktü ve alnını lahite yaslayarak ülkesine iyi bakacağına dair sözler verdi. Sözleri bitince geri çekildi ve ikisi birlikte Walcomir'i beklediler. Walcomir elini salladı. İkisi de Walcomir'in vedalaşmayacağını, lahiti kapatmalarını istediğini anladı. Lahit gürültüyle kapandı. Crangor tekrar "kılıç" dedi. Walcomir, Archanger'in kırılmış kılıcının parçalarını sardığı kumaşın içinden çıkarttı. Kılıcın kök kısmı hala Kintaro'ya ev sahipliği yapıyordu. Lahitin hemen önünde duran geniş mermere koydu. Kabzayı koymadan önce Kintaro ile konuştu. "Çıkmak istemediğine emin misin?" "Şu an burayı terk etmem çok yanlış bir karar olur Walcomir. Zamanı geldiğinde tekrar burada buluşacağız. O zamana kadar kendine acı çektirme, bu senin hatan değildi." Walcomir daha fazla dinlemek istemiyordu. Kabzayı da mermere bıraktı ve merdivenlerden yukarı çıktı. Merdivenlerden çıkarken son kez Kintaro'nun sesi duyuldu. "Görevlerimiz asıl şimdi başlıyor genç süvariler." Kimse ne dediği üzerine düşünmedi. Şehrin yolunu tutmak için mezardan çıkarlarken, Crangor cılız alevlerin ışığında lahitin üzerindeki yazıyı fark etti ve içinden okudu.
"Karanlığın kalbi burada atıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Üçüncü Kısım
FantasyArchanger Destanı serinin üçüncü kitabıyla devam ediyor!