Aradan yıllar geçmişti. İçlerinde birkaç süvarinin de bulunduğu konsey her ay olduğu gibi tekrar toplandı. "Varisler hakkında gelişme var mı," diye sordu Crangor. Sendrox başını salladı. "Prens Oberon'un piçi olduğunu iddia eden çocuklar her geçen gün artıyor. Durumu olmayan aileler bile çocuklarını sarayda birkaç ay beslenmeleri için yollar oldu." Crangor başka bir lorda döndü. "Ambarlar ne durumda?" Rutin konsey bitmek üzereyken Crangor baş danışmanı ve generali Walcomir'e döndü. "Eklemek istediğin bir şey var mı?" Walcomir hayır anlamında başını salladı. Crangor tahtından kalktı ve toplantıyı bitirdi. Herkes salondan çıkarken Sendrox bekliyordu. Crangor herkes çıkınca yanına gitti. "Sorun ne?" Sör Sendrox bilekliğinin altına gizlediği mektubu çıkarttı. "Rainen, efendim... Ordusunu iyice büyütüyor. Hala ne amaçladığını bilmiyoruz." Crangor fikir yürütmedi. "İzlemeye devam edin Sendrox, teşekkürler." Sendrox başıyla selamladı ve odadan çıktı. "Walcomir. Gidip ne olduğunu öğrenmeni istiyorum. Zaman sınırı yok, keyfine bak." Walcomir endişeliydi. "Bize karşı olduğunu sanmıyorsun, değil mi?" Crangor cevap vermeyince Walcomir hazırlıklarını yapmak için ayrıldı. Kısa bir süre sonra ejderhasına bindi ve şehirden ayrıldı. Uğrak yeri olan Galin'in malikanesine doğru ilerledi. En azından Galin bir şeyler biliyor olmalıydı.
Belat'ın ötesine, hiçbir güvencesi olmayan topraklara gidiyordu. Camprich'in sözü geçmeyen, asillerinin tanınmadığı kıtada Galin'in gizli mekanına gidiyordu. Şans eseri, Galin'in ejderhasını kıyıya yakın bir yerde gördü ve yanına gitti. Galin dostunu gördüğüne şaşırmıştı. Beklemiyordu. Walcomir "konuşmamız lazım," dedi. Galin arkasındaki birkaç kişiyle konuşup ejderhasına bindi. Hadi gel, sana şehri gezdireyim. "Takip et."
...
Galin'in gri ejderhası alçaldı ve Galin atlayarak çorak araziye indi. Walcomir yanına indiğinde, "Hazır mısın," diye sordu Galin. Walcomir anlamsızca baktı ve Galin güldü. "O halde seni Galin Malikanesi'nde ağırlamaktan zevk duyarım!"
Galin kükredi. "Geçidi açın!"
Birkaç adım önlerindeki toprak sarsılmaya başladı ve yere doğru açılan büyük, demir bir kapı belirdi. Demir kapı ağzına kadar açıldığında, içeriden beyaz kumaşlı birisi çıktı. "Usta Galin!" Galin kapıya ilerledi ve demir basamakları yavaşça indi. "Gelmiyor musun?" Walcomir bir anlık şaşkınlığa kapılmıştı. Kendine gelip, merdivenleri indi.
Merdivenlerin bittiği yerde uzun sayılabilecek, yanlamasına bir alan vardı. Birkaç sandalye ve uzun bir kulptan başka bir şey olmayan alan, tamamen demirdendi. "Hadi," dedi Galin ve duvarın sol tarafından olan demir merdivenlerden uzaklaşıp, sağ tarafa yöneldi. Demirlerin üzerine yerleştirilmiş bir vagon duruyordu. "Atla." Walcomir tereddütle demir vagona geçti ve kenarlardan sıkıca tutundu. "Biraz yer aç, ben de bineceğim." Walcomir öne kaydı ve Galin de hemen arkasına geçip çömeldi. "Sıkı tutun ve vagona kusmamaya çalış." Galin, vagonun yanlarındaki kolları itti ve vagon yokuş aşağı kaymaya başladı.
Yol boyu yanlarda merdiveni ve demirleri aydınlatacak şekilde duvara sabitlenmiş meşaleler vardı. Vagon o kadar hızlı kayıyordu ki demirlerin üzerinde, Walcomir'in parmakları vagonun kenarlarını sıkmaktan acımıştı. Korkmuş Walcomir için fazlasıyla uzun sayılabilecek bir süre süre sonra, Galin yandaki kolları yavaşça çekti ve vagon yavaşlamaya başladı.
Vagon sonunda durdu ve Galin vagondan indi. Karşılarında başka bir kapı vardı ve diğerinden çok daha görkemli duruyordu. Demir kapının önünde Galin'i selamlayan beyaz kumaşlı iki adam, kapıya ritmik bir şekilde vurdu. Demir kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve Walcomir'in gözleri kamaştı.
İçerisi öğle saati kadar aydınlık ve bir o kadar da sıcaktı.
Belki de Belat kadar yüksekte olan tavan, boydan boya yeşil taşlarla kaplıydı. Walcomir mest olmuş bir şekilde tavana bakarken, Galin "Tavan güzel, değil mi," dedi ve devam etti. "Sıcaklığı da merak etmişsindir sen. Hemen açıklayayım: Biraz doğuda, kıyıya yakın bir yerde, oldukça büyük bir kaplıca var. Boru hatlarıyla o suyu şehrin etrafında dolandırıyoruz. Sıcak su şehre gelene kadar biraz olsun soğuyor ve bizler için ideal ısıyı sağlıyor. Şehrin etrafında bir tur atan sıcak su, şehrin alt kısmına iniyor ve oradaki depoda tutuluyor. Bu sayede hem su ihtiyacımızı sağlıyoruz, hem de bu suyla şehri ısıtıyoruz." Walcomir hayranlıkla Galin'i dinliyor ve üzerlerindeki renk şölenini izliyordu. Galin devam etti. "Tabii suyumuz bitmeden üşürsek diye depoya bir de çıkış yolu ayarladık. Gerektiğinde fazla olan suyumuzu denize dökebiliyoruz." Olduğu yerde durdu ve etrafına iyice baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Üçüncü Kısım
FantasíaArchanger Destanı serinin üçüncü kitabıyla devam ediyor!