çoğu zaman onun gibi olmayı düşünüyorum. çünkü o mükemmel ve ben değilim. o çok güzel ben ise çocuksuyum. o gülüşüyle ışıklar saçarken ben tavşan dişlerimle gülümseyemiyorum bile.
hyuna harika bir fiziğe sahip. çok güzel bir yüzü ve upuzun saçları var. giydiği her şey üstünde güzel duruyor ve insanları nasıl etkileyeceğini iyi biliyor.
onun gibi olmalıyım. onun gibi olmalı ve sevdiğim adamı tekrar kazanmalıyım.
dış kapı açıldığında oturduğum yerde iyice küçülüp battaniyenin altına gizlendim. saatlerdir ağlıyordum ve gözlerim şişmişti. çok çirkindim, beni böyle görmemeliydi.
"hayatım, ben geldim."
bu akşam erken gelmişti. ona uğramadığı günlerden biriydi. birlikte akşam yemeği yiyecek ve film izleyecektik. daha sonra o uyumak için odaya gidecekti ve ben salonda ağlamaya devam edecektim. rutinimizi bozmuyorduk.
"buradayım."
fısıltı gibi çıkan sesime rağmen beni duymuş koltukta küçücük kalmış bedenime bakmıştı. şaşkınlığını görebiliyordum. yaklaşık bir aydır hiçbir şey yemiyor, sadece kahveyle günü geçiştiriyordum. çok zayıflamış ve küçülmüştüm.
"neyin var senin böyle? aman tanrım."
yanıma gelip battaniyeyi üstümden atmış ve beni kolları arasına almıştı. bu akşam kendisi gibi kokuyordu, o kadının kokusu yoktu.
gülümserken kollarımı sıkıca boynuna dolamış ve koltukta ayağa kalkmıştım. ona yukardan bakmak iyi hissettiriyordu. eskiden bunu sürekli yapardık. benden daha uzun olduğu için beni kucağına alırdı ya da yüksek yerlere çıkarır ve bana sımsıkı sarılarak çok güzel göründüğümü söylerdi.
"eski günlerimizi özledim." alnımı alnına yaslarken gözlerimi kapatıp mırıldandım.
ne demek istediğimi anlıyordu. beni aldattığını bildiğimin de farkında olmalıydı.
bir elini belime koyarken diğer elini yanağıma çıkarmış ve okşamaya başlamıştı. mayışırken gözlerimi açıp onun gözlerine baktım. her zamanki gibi ışıklar kapalıydı ve ben ayın aydınlattığı kadarıyla onun yüzünü inceliyordum. ay ışığı onda çok güzel duruyordu ve sanki bunu biliyormuş gibi her gece onun yüzünü aydınlatmasına izin veriyordu.
her şey onda çok güzel duruyor, ona yakışıyordu. o kadın da ona yakışıyordu.
"ben de özledim, kook. inan bana çok özledim. seni kollarımın arasına aldığımda minicik kaldığın günleri özledim, seni her öptüğünde kızaran yanaklarını görmeyi, kıkırtılarını duymayı, bana şarkılar söylemeni özledim."
yaptığı itiraflar karşısında bir damla gözyaşı benim gözümden damlayıp onun yanağına düşmüştü. bakışlarımız birleştiğinde gözlerinde birçok şeyin olduğunu görmüştüm. en başta pişmanlık ve özlem vardı.
"seni seviyorum, namjoon. tüm kalbimle seni seviyorum. peki, beni sevmen için ne yapmalıyım?" derin bir nefes aldığımda söyleyeceklerimi bekliyordu. gözleri dolmuştu.
"belki de onun gibi olmalıyım, hm?"